Gerçi Türkçede "bok" sözcüğü küfür olarak da çok sık kullanılır. Minibüsçü kavgalarında da, kulislerdeki siyasetçi kavgalarında da en çok duyulan küfür, "hastir ulan, bok herif sen de.."dir.
Ancak ekonomik durumun röntgenini açıklarken de, yine ulusal kültürümüzün çok boyutlu olarak kullanılan, o ünlü sözcüğü yetişir imdadımıza:
- Ekonomik durumu nasıl görüyorsun?
- Bok üstün bok...
- Yahu yine kim bok etti işleri?
- Kim bok edecek, boktan herifler işte...
"Bok"un hiciv edebiyatımızdaki yeri ise, itfaiye merdiveniyle dahi erişilemeyecek bir yüceliktedir. Öyle ki, kendisindeki bu yüceliği, adalet tarihimize dahi yansıtmıştır.
20. Yüzyıl'ın ortasında ve sonunda olduğu gibi, başında da, ozan ve yazarlara öfkelenen yönetici sayısı az değildi.
Mahalle komiserlerinden biri de, aklını Şair Eşref'e taktırmıştı.
O dönemlerde geceleri fenersiz sokağa çıkma yasağı vardı.
Ve bir gece mahalle komiseri, Eşref'i fenersiz yakalamıştı:
- Haydi ulan yürü karakola, demişti.
Eşref direnince de, yakasına yapışıp bir tokat patlatmıştı. Eşref de aynı biçimde yanıt vermişti komisere...
Derken iki polis daha gelmişti komiserin yanına. Eşref'i, ite sürükleye karakola götürmüşler; ertesi gün de, "Vazife başındaki zaptiye memuruna tokat atma" suçlamasıyla, Müstantikliğe -sorgu yargıçlığına- sevketmişlerdi.
Müstantik, Ohannes Efendi adında, gün görmüş bir Osmanlı Ermenisiydi. Sorularını bir kâğıda yazmış ve Eşref'e uzatmıştı:
- Bunları cevaplayın, demişti.
Eşref de, "suallerinizin topuna cevaptır" notuyla, şu kıt'ayı yazıp uzatmıştı Müstantik Ohannes Efendi'ye:
"Elinde yok adalet; olsa da sen kim, adalet kim;
Kimi maznun -sanık- görürsen, hep "Kabahat sendedir" dersin...
Polisler üstüme saldırdı, ben de sille aşkettim,
Be Müstantik Efendi!.. Söyle, sen olsan ne bok yersin?.."
İşleri bok etme" bir bakıma, Türkiye'nin yönetim tarihidir. Ayrıca bu tarihi eleştirenler; eleştirdikleri dönemin siyasal liderlerini de kınarken, yönetim tarihimizi özetleyen üsluba sadık kalarak:
- Bok yedi, derler...
Bok yemiş siyasal liderlerimizin sayısı, yememişlere oranla o kadar çoktur ki; o nedenle de, siyasal liderlerin, çevresindeki kullar arasında simgesel adı, "bok yedi başı"dır.
Bok yedi başılar, sık sık bokluk çıkararak, bok yerler..
"Bok" özel hukukta da, özel bir madde gibidir. Örneğin miras davalarının sonu fos çıktığı zaman; büyük umutlarla dava açmış olan mirascılar:
- Bir bok alamadık, derler; meğer merhum, yemiş bitirmiş hepsini, bir bok bırakmamış kimseye...
"Bok" sade eksi anlamlarda kullanılmaz, artı anlamlarda da kullanılır. Pahalı arabalara meraklı, taşra zenginleri için kahvelerde konuşulurken:
- Hergelenin, denir, bok gibi parası var..
Bazen de ulusal kültürümüzün, her konuyu rahatça kepçeleyen tek heceli temel sözcüğü; tek heceli olması nedeniyle, bazı durumları yeterince anlatmakta cılız kalır. O zaman da güçlendirmek gerekir tek heceli sözcüğü...
Örneğin bugünkü durumu anlatmaya, salt "bok" sözcüğü yetmeyebilir.
Kendimizin yarattığı, dilimizin en çok kullanılan temel sözcüğünden de vazgeçemeyeceğimiz için, şayet biri:
- Ankara'da durum nasıl, diye sorarsa...
Yanıtı, tek hecenin voltajını, çift heceye yükselterek veririz:
- Bombok...
Ulusal kültürümüzün aşırı bir cömertlikle ürettiği "boklu" deyimler olmasa; "hâl-i pür melâlimizi" anlatmak için dilimiz, kimbilir ne kadar yetersiz kalacaktı.
Belki ilerde bir gün de, aynı familyadan olan "içine sıçma" deyimini alırız ele... "Canına sıçtı, ağzına sıçtı, sıçtı batırdı" kategorisi de, "boklu" deyimlerle ilgili, aktif pozisyonları saptar çünkü..