  
Şimdi iyi vakit geçirin!..
Nisan ayıydı; T. S. Eliot'ın "ayların en zalimi" dediği aydı...
Arka arkaya üç yazı yazmıştım: Sıralarsam; "Arkadaşlık daha çekici"; "Sevgililer boğar, arkadaşlar açar"; "Aşk ve eğlence"ydi bu yazıların başlıkları...
Modern çağda aşkın şapa oturduğu yerin "iyi vakit geçirmek" kavgası ve kaygısı olduğunu anlatmaya çalışmıştım bu yazılarda.
Gelen tepkilerden anlamıştım ki, özellikle genç okurlarım "altüst olmuşlardı" bu yazıların içerdiği "açık sözlülükle!" (Bunlar benim seçtiğim deyimler değil, gelen elektronik mektuplardaki ifadeler! Bana göre ise "açık sözlü" olanlar modern kentli hayat ve bir de bu ülkede hayatın büyük "gözaltı"ndan ara sıra da olsa, kurtulabilmek için bütün "özgürlük" alanlarını kullanmaya iştahlı genç kadınlar...)
Demiştim ki o yazılarda; Sevgililer birlikte sızlanıyor; arkadaşlarsa birlikte eğleniyor. O zaman neden sevgili olunuyor ki? Günümüz aşkları işte bu çelişkinin altından zor kalkar...
Ve sorgulamaya çalışmıştım ki; aşk, başladıktan hemen sonra duygusal yoğunluğu yüksek, neşelenme becerisi düşük bir ilişki halini alıyor. Fakat ne gariptir ki; çiftlerin birini bir eğlence ortamına, ötekini bir başka "iyi vakit geçirilen" yere bırakın; maşallah, ikisi de "iplerini kopartıyor"; ikisi de, ne demekse, "hayatın tadını çıkartıyordu!"
Peki, birlikteyken sorunları neydi sevgililerin?
***
Hâlâ okurlarımdan bu konuya devam etmemi isteyen mektuplar geliyor.
Oysa yaz geldi çattı; o mevsimlerin "Büyük öğle saati!"
Şimdi bu mevsimde daha açık seçik görüyorum ki...
Aşk... Nesneleri, eşyaları, duyguları, düşünceleri, dostlukları, insanları, ilişkileri tüketip zevkini çıkartma üzerine kurulu bir hayatla asla başedemez, aşk!
Sadece aşk değil, kendini aşk gibi kuran bütün ilişkiler "iyi vakit geçirme" arzusu ve arayışı karşısında yenilirler...
Kimse tek başına suçlu değil bundan!
Modern aşkın da elleri temiz değil, çünkü aşk kendini yüceltirken aşıkları hırpaladıkça hırpalıyor, posalarını çıkartıyor.
Aşkla tahakküm arasında çok ince bir sınır var ve çok kolay geçiliyor.
Ancak daha beteri şu: "İyi vakit geçirmek" denilen şeyin tarifini ne aşk yapıyor günümüzde, ne de aşıklar! Bu tarifi tüketim ideolojileri ve piyasası yapıyor.
Asıl sorun burada!
İnsanlar, güzel bir ilişki kapılarını çalmadan önce "sevgilimle televizyon karşısına kurulup film seyretmekten daha güzel ne olabilir!" diye hayaller kurabiliyorlar da...
O ilişki kapıyı çalınca bütün hayaller unutuluyor; televizyonun düğmesine bile basılmıyor. Çünkü dışarda "her an kaçıp gidecek bir hayat var ve aşk meşk dinlemiyor!" O zaman da yeni hayaller kurmak yerine, popüler kültürün hazır hayalleri "satın alınıyor!"
(Hazır çorbalarla "hazır hayaller" arasında pek bir fark yok! "Dök bardağa kaynar suyu, için ısınsın!")
Geriye tenlerin üzerinde bırakılan duygusal jiletlerin kanayan yaraları ve küçücük pişmanlık çığlıkları kalıyor...
Onlar da geyik muhabbetlerinin bize ergenliğimizi hatırlatan sıcaklığında tedavi olabiliyorlar...
Yani...
Uzun sözün kısası, bu iş yaş!
Çünkü kazara "gözü sizden başka hiçbir şey görmeyen" bir aşık bulursanız; o da hezeyanları ve "arızaları" ile gözünüzü korkutacaktır!
Yani...
Şimdi, yaz vakti!
Bari siz şimdi iyi vakit geçirin de...
Eylül geldiğinde aşkı tekrar konuşuruz...
Dikkat virüs!
Bir süredir elektronik postamda ciddi bir sorun yaşıyorum. Gazetenin network'üne musallat olan berbat bir virüs hem beni, hem de mektuplarını yanıtladıklarımı çok zor durumda bıraktı. Önce mektuplarına virüslü karşılık verdiğim okurlarımdan özür dilerim.
Öyle bir çağda yaşıyoruz ki, virüs saldırısına maruz kalmayan hiçbir özgürlük alanı yok. Siberuzayda da virüsler cirit atıyor.
Ancak bu vesileyle ruhumuzun ne kadar incinmeye açık; zihnimizin ne kadar paranoyak; kimliğimizin ne kadar özgüvensiz olduğunu da bir kez daha öğrenmiş oldum. Çünkü hiç azımsanmayacak sayıda okurum da bu bilgisayar virüsünü onlara "bilerek" gönderdiğim hissine kapılmışlar.
İnsaf!..
Olacak şey mi?..
Ben fırsat bulabildiğimde sorularınızı yanıtlamaya çalışıyorum.
Bu garip "savaş mantığını" kafanızdan atın... Lütfen!
Sonuç olarak: Gelen mail'lere bir süredir yanıt veremiyorum. Gelen dosyalar da benden değil, siberbiyolojik bir savaşın uğursuz faillerindendir, bilginiz olsun!
AYNA
Bütün öğretiler pencere camını andırır. Arkasındaki gerçeği görürsün de, cam seninle gerçeği ayırır.
HALİL CİBRAN
|