  
Mor taşa gaban derler uzaylıya yaban derler..
Dostlar birer ikişer aramızdan ayrılıyor.. Medyadaki ömür yaşının 40-50 olduğunu gösteren istatistikleri doğrularcasına.. Gidenin ateşi düştüğü yeri yakıyor ama asıl ciğeri yanan; uzaylılar konusunda açık düşen medyanın kendisi..
Medyanın ciğeri neden mi yanık? Gazetecilik mesleğine başladığım yıllardan tanıdığım rahmetli Kazım Pamuk bugün hayatta olsaydı, adım gibi biliyorum ki "Uzaylıların ziyareti" medyada başka bir boyutta tartışılırdı..
Rahmetli Kazım ne yapar eder; dünyayı ziyaret eden uzaylılar tarafından hazırlanmış bir raporu(!) ele geçirir; "Türk basınında ilk defa.." sloganıyla yayınlatırdı..
***
Bir hafta evvel kaybettiğimiz Berat Yurdakul da çok iyi gazeteciydi ancak ne Berat ne de benim kuşağımdan birisi Kazım Pamuk ile rekabet edemezdi..
Berat'ta kararlılık ve cesaret vardı..
Kesikbaş cinayetini hatırlarım.. Ankara'nın Hasköy semtinde mahallenin bebeleri futbol oynadıkları topu biraz ötedeki dere yatağına kaçırıyorlar.. Çocuklardan biri topu getirmeye gittiğinde ayağı başka bir şeye takılıyor..
Topa benziyor ama top değil..
Kesik başın esrarı..
Tepiklediği şeyin kesik bir insan başı olduğunu farkeden çocuğun feryadıyla başlayan curcunaya yetişen polis, esaslı bir cinayet ile karşılaşıyor.. Berat da gazeteci olarak orada..
Çalıştığı gazetenin Genel Yayın Müdürü merhum Cemalettin Ünlü heyecanla gelecek fotoğrafları beklemekte.. Başlığını hazırlamış bile..
- "Kesik başın esrarı.."
Olayı inceleyen cinayet masası elemanları delil aramakta.. Bu sırada fotoğraf çekecek olan polis memuru, makinesine film takmadığını fark ediyor.. Amirine çaktırmadan Berat'a;
- "Filmini bana ver.. Ben sana haber kıyağı yaparım.." diyor ve Berat da kabul ediyor..
Yaptığı kıyak da şu: Filmini emanet aldı ya! İlk tahkikattan sonra kesik başı gazeteye sarıp bir fileye koyuyor, Berat'ın eline tutuşturuyor.. Berat, kesik başı gazeteye götürecek.. Fotoğraflarını çektikten sonra alıp emniyete teslim edecek..
Yazı işlerine girdiğinde Cemalettin Ağabey'in kendisini ayakta karşılaması "Getirdin mi?" diye filmi sorması bundan.. Berat haberin kendisini getirmiş.. "Buyur abi manşetin.." deyip gazeteye sarılı kelleyi yazı işleri masasına koyuyor..
Paketi açıp da kesik başla gözgöze gelen genel yayın müdürü "Şak!" diye oracıkta düşüp bayılıyor..
***
Sen şimdi gel de böyle bir hizmeti, iki dil konuşan Boğaziçi mezunu bir muhabirden bekle..
Yukarılarda bir yerde; Kazım gazetecilikte daha yaratıcıydı, demiştim.. Şimdi oraya geliyorum..
O yıllarda Ankara'yı sarıp sarmalayan bir "Vampir" söylentisi vardı ki evlere şenlik.. 12 Mart Muhtırası verilmiş, kontrol askerin eline geçmiş.. Şehirde kuş uçurtulmuyor lakin "vampir söylentisi" ile de başa çıkılır gibi değil..
- "Tandoğan'a dadanmış abi.. Bir de Anıttepe'nin oralarda iş tutuyormuş.."
- "Erkeklere saldırmıyor, kızlara düşkün.."
- "Kızların imiğini emmeyi seviyormuş.."
O zamanlar, şimdiki gibi plazalarda iş tutmadığımızdan yazı işlerinin refleksleri daha kuvvetliydi.. Ahalinin arasında bir mırıldanma oldu mu anında duyulurdu..
Nitekim beni çağıran yazı müdürüm görevi tebliğ etti: "Git, üniversiteli kızlarla konuş, fotoğraflarını çek.. Vampir olayından etkilenip etkilenmediklerini sor.."
İşte yaratıcılık bu..
Berat'a da gazetesinden aynı görevi vermişler.. Kazım Pamuk'a da.. Berbat bir Ankara Şubat'ı.. Havada kar, cebimde 25 kuruşum var.. O para dolmuşa bile yetmediğinden Ulus'tan Dil Tarih'e yayan gittim..
Birkaç öğrenci kızla konuştuktan sonra, dayımın mimarlık bürosuna sığınarak, haberimi orada yaptım..
Ertesi gün benim anket ile Berat'ın anketi aynı ölçülerde çıktı.. Kazım'ın haberi ise manşet olmuştu ve bizimkinden daha fiyakalıydı..
- "Basında olay! Vampirle konuştuk!"
Haberin manşet olduğu birinci sayfanın orta yerinde Vampir'in üç sütuna yirmi santim fotoğrafı bile vardı..
25 yaşlarındaydı vampir.. Objektife doğru ağzını öyle kocaman açmıştı ki alt ve üst çenedeki köpek dişlerinin arasında başka birşey görünmüyor, kocaman bir karanlık okura "Şimdi seni yutarım.." dehşeti veriyordu..
Okur habere inandı.. Kazım'ı tanımasak biz de inanacaktık..
Meğer vampir de çok dertliymiş.. Kazım'ın röportajından çıkardığımıza göre asgari ücretle yaşamak canına tak dediğinden bu yollara girmiş.. Kurbanlarında asıl aradığı ruh güzelliğiymiş..
***
Röportajdaki asgari ücret edebiyatı, Kazım'ın olaya "sosyal içerik" katma gayretinden.. Ruh güzelliği faslı ise kadın okuyucuyu boş böğründen vurma tribi..
Kazım röportajını yazarken elini tutamadığından; hayali vampir, hemen her konuda görüş belirtmiş.. Mesela Baba'nın artık siyasetten çekilmesi gerektiğini vampir o zamandan söylemiş..
Kazım'ın Meclis çalışmalarına dair fikri olsa yeni Anayasa taslağı üzerinde bile konuşacak..
Haberin çıkmasından 24 saat sonra kendimizi Sıkıyönetim Savcısı'nın karşısında bulduk..
En büyüğümüz Kazım ki o da 25 yaşında.. Savcının karşısında boyunlarımızı büküp söyleşilerin hayali olduğunu itiraf ettik.. Ama savcı tatmin olmuyor, kafası vampirin fotoğrafına takılı..
Sonunda Kazım da pes etti..
- "O vampirin değil, benim fotoğrafım.." dedi.. Savcı "Nasıl yani?" diye sorunca açıkladı:
- "Ön dişlerim protezdir.. Dişleri çıkartıp ağzımı açtım, arkadaşım da çekti.."
Ahaliyi paniğe sevketmek ve huzuru bozmaktan dava açmaya hazırlanan savcı gülmeye başladı ve bizi affetti.. Çünkü vampirin fotoğrafını çok inandırıcı bulan komutanlarına verecek bir cevabı olmuştu..
O da şanslı bir adamdı.. 12 Eylül döneminin savcısı olsaydı işi zordu.. Vampirin hayali olduğuna Kenan Paşamız'ı asla inandıramazdı..
Uzaylı haberlerini okudukça Kazım'ı ne diye rahmetle andığımı bilmem anladınız mı? Özlediğim Kazımlar'ın kuşağı ile birlikte yok olan yaratıcılık..
Bir uzaylı röportajı dahi okutamadık sizlere..
|