kapat
18.06.2001
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi

banner
Dünyadan
Spor

Magazin
Astroloji

Para Durumu
Hava Durumu

Bizim City
Sizinkiler

Sarı Sayfalar
İstanbul

Cumartesi Eki
Pazar Eki

Künye
E-Posta
Reklam
Arşiv

A T V

Win-Türkçe
ASCII

Finansbank

 
HAŞMET BABAOĞLU(hbabaoglu@sabah.com.tr )

Kitapsız toplum

Örgütlenmek konusunda tembel bir toplumuz, gönülsüzüz...

Mecburen, mecburiyetten örgütlenmiyorsak, birbirimizi yemeyi, birbirimizin kuyusunu kazmayı, çatışmayı ve derin biçimde ayrılıklar yaratmayı yeğliyoruz.

(Bu ayrılıklar ve çatışmalar özgürlüğe; zihinsel ufkumuzun gelişmesine yarasaydı hiç tasalanmazdım! Ama nerde!..)

Fakat kültüre karşı örgütlüyüz; gizliden gizliye, alttan alta sağlam biçimde örgütlenmişiz...

Kültüre karşı örgütlenmek için ille de ona "tabanca çekmek" gerekmez; ille de Goebbels gibi sabah akşam kitap yakma ayinlerinin hayallerini kuran patolojik yöneticiler tarafından iktidarın ele geçirilmesi gerekmiyor elbette!

Parlak sloganlarla halkı oyalarken kültürden korkusunu gizleyen dar kafalı yöneticiler yetiyor da artıyor bile...

Ama kültür karşıtı örgütlenmenin bu kadar sağlam, bu kadar kararlı olması yine de şaşırtıcı...

Buyrun size bir örnek; Kültür Bakanlığı Kütüphaneler Genel Müdürlüğü'nün yeni açıkladığı rakamlar...

Düzenin hiç sesini çıkarmadan kültür-karşıtı örgütlenmeye teslim olması beklenen resmi görevlileri de duruma artık "resmen" isyan etme aşamasına gelmişler ki, başka ülkelerle karşılaştırmalı olarak rakamları yayınlıyorlar...

Almanya'nın kütüphanelerinde 149 milyon kitap var.

Nüfusu henüz 10 milyonu bulamamış Bulgaristan'ın kütüphanelerinde ise 41 milyon kitap bulunuyor.

Bizim kütüphanelerimizde toplam kaç kitap bulunuyor peki? 11 Milyon.

Oysa Azerbaycan'ın sadece Bilim ve Teknik Merkez Kütüphanesi'nde 9 milyon kitap var...

On yıllardır kültüre karşı nasıl örgütlendiğimizi, nasıl bu yapıyı kemikleştirdiğimizi ve bunun popüler kültür mekanizması olmadığını, basbayağı kamu politikası olduğunu bu rakamlardan daha iyi ne anlatabilir?..

Cumhuriyet Bilim Teknik ekinde yayımlanan (19. 5. 2001) Prof. Necati Ağıralioğlu'na ait bir makale acıklı halimizi net biçimde ortaya koyuyor. Ağıralioğlu "Ülkede yazılı kültüre tam geçememekte kütüphane eksikliğinin rolü yok mudur?" diye soruyor ve şu bilginin altını çiziyor: "İstanbul 20'ye yakın yüksek öğrenim kurumuyla ülkenin yaklaşık altıda birine hizmet vermektedir. Ancak İstanbul'un kitap sayısı 500.000'den fazla olan kütüphanesi yok."

Bu durumda dünyaya kılıç kalkan havalarında kafa tutmaya kalkışmanın alemi var mı? (Daha doğrusu, bu durumda yapabileceğiniz başka ne kalıyor ki?)

"Kitabı yok okumaya, tahtırevanla gider..." diye gülüp bize burun kıvırdıklarında öfkelenmek neye yarar?

DİNLERKEN

"Aşkı bulacaksın"
İyi bir ses, etkili bir tarz, müzik bilgisi, güçlü bir şarkı söyleme tekniği... Bütün bunlar gerçekten dinlemeye değer bir şarkıcının özellikleridir.

Fakat pop müzikte insan başka bir şey daha arar: Dramatik yetenek...

Sözgelimi nefes alıp verme sesleri bir kusur değildir pop şarkılarında çoğu kez, bir bakarsınız o şarkının sözleri kadar etkilidir.

"Aşk" deyince doğru notadan daha önemlisi, dinleyende kendi aşklarını hatırlatacak vurguyu yapabilmektir.

İyi bir pop şarkıcısı yalnızca iyi şarkı söylemez; deyim yerindeyse şarkısını "canlandırır!"

Bizim yeni kuşak pop şarkıcılarımızda eksik olan şeyin bu "dramatik vurgu" olduğunu düşündüğüm bir sırada, Tanju Okan'ın "Best Of"larının 2. albümü elime geçti...

Okan "Kadınım" derken şarkı söylemeyen, basbayağı "kadınım" diyen; "Öyle Sarhoş Olsam ki" diye bağırdığında ise insanda sarhoşluklara duyduğu nefreti bile unutturacak kadar "sahici" bir şarkıcıydı...

Montand'ların Becaud'ların ekolündendi bir bakıma; bir yandan konuşurdu sanki dinleyiciyle ve bir yandan da şarkısıyla bir filmin, bir tiyatro oyununun perdesini açardı gözlerinizin önüne...

Bilmem bu dizinin ilkini dinlediniz mi? "Hasret"ten "Öyle Sarhoş Olsam ki"ye 15 güzel şarkı vardı o albümde.

Yeni albümde de "Kim Ayırdı Sevenleri" ve "Gelme Ölüm" gibi anılarda iz bırakmış şarkılar bulunuyor.

Ama bir de... Hiçbir albümünde yer almayan "Hancı" yorumu var ki... Oraya bir "yatak seriyorsunuz yavaş yavaş.."

Dinlemelisiniz.

Zamanında Okan'ı sahnede dinlemiş olanlar için iki albümün de değeri farklı elbette.

Ben bu albümleri ne zaman dinlemeye başlasam... Önce kısa pantolonlu Haşmet olup, Moda Deniz Kulübü'nde beş çayının keyfini çıkaranların önünden geçip iskelenin ucuna kadar bir koşu tutturuyorum...

Sonra... Hızla büyüyor, büyüyor, gencecik bir adam oluyorum...

Sarayburnu'nun arkasında batan güneşin kızıllığı Moda'ya, Caddebostan'a vuruyor.

İşte o sırada Tanju Okan "Aşkı bulacaksın" diye sesleniyor; "Bir akşamüstü onunla karşılaşınca" ve ekliyor: "Bu ne biçim iştir diye bana sorma/her ne halin varsa/kendin gör/sızlanıp yakınma/dünyada senden mutlusu yok/bak haberin olsun/aklını kaçırma..."

AYNA
Genelde hayatı en kutsal aşklarımızdan bile daha çok severiz! Zalimliğimiz ve dayanma gücümüz bunu bilmekle başlar.

JOSEPHINE HART

www.sigortam.net


Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır