|
|
|
Nargilenin dönüşü
100 yıl öncesine kadar İstanbul'un her köşesinde, kahvelerde, bütün büyük konaklarda el altında iken birden ortadan kaybolan nargilenin keyfine yeniden varma zamanı
Beş ya da altı yıl oluyor: Abu Dhabi'deyiz. İbo Bilik davet etti. Kalktık Hilton'un altındaki Lübnan lokantasına gittik. Envai çeşit meze, ardı kesilmeyen servis. Her şey fevkalade, derken bizim İbo'nun talimatları neticesi iki nargile getirildi. Bu keyif suaresini dün gibi hatırlarım. Hayıflandığımızı da! "Nargile" 100 yıl öncesine kadar İstanbul'un her köşesinde, kahvelerde, konaklarda el altında iken nasıl oldu yok oluverdi? Geçtiğimiz hafta aldığım iki davetiye birilerinin bu unutulmaz keyfin peşine düştüğünü müjdeledi...
İlk nargile Hindistan'dan, hindistancevizi kabuğu ve bunun içine sokulan bir kamış. Buna "narçıl" denilirken, Arapça'da nargil'e dönüşüyor. Sonra Arap dünyasına yayılıyor. İranlılar çini ve camdan nargileler yapıyor. Osmanlı nargileye Payitahtın sofistikasyonunu katıyor...
Nargile lüle, gövde, marpuç ve ağızlık olmak üzere dört ana parçadan oluşur. Bunlar İstanbul'da aynı isimle bilinen esnaf semtleri oluşturmuştur. Marpuçcuları bilmeyeniniz var mı?
Marpuç muhtelif renklerdeki meşinlerin özel bıçaklarla hazırlanıp demir çubukların üzerine sarılması ile oluşurdu. Nargilenin lüleleri ise Tophane'de yapılırdı. Nargilenin gövdesi ise Beykoz ya da Yıldız Çini Fabrikası'nda üretilirdi. Ağızlık kısmı ise mikrop geçirmiyor diye en iyi kehribardan yapılırdı. Tiryakiler buna "keçi memesi" derdi...
İran'dan gelen koyu renkli, sert tütün kullanılırdı. Nargile içmenin ritueli vardı. B. Evren naklediyor:
"En önemlileri maşa, meşe, köşe ve ayşe idi: Maşa, tömbekinin üzerindeki ateşin ayarlanmasını, meşe kömürün cinsini ve kalitesini, köşe içilecek yerin, rahatını, konumunu, Ayşe ise hizmet edenin maharetini simgelerdi. Mevsimine göre kiraz, vişne, frenk üzümü şişeye konulurdu. Nargile her fokurdayışında bunların harekete geçip oynaması ile oluşacak hoş görüntü için. Koku versin diye de, nar suyu, amber, misk gülyağı gibi maddeler kullanılırdı."
EN YÜKSEK MERTEBE
Nargileyi içen usta ve acemi bir nefes de ortaya çıkardı. Öksürüğe tutulan acemileri ustalar azarlardı: "Bari üfleyiver, sen de kurtul, mübarek de elinden kurtulsun" Nitekim marpuçtan üflediniz mi su fışkırır, lüleyi söndürürdü...
Seyyah Teophile Gautier: "Bu güzel kokulu dumanı, küçük çekişlerle tüttürmek kadar dinlendirici bir şey yoktur. Nargile içmek tütün zevkinin en yüksek derecesidir" der.
Edmondo de Amicis ise kadınları tasvir etmiş: "Gecelik külahlarını veya tütün keselerini işlerler, yüz defa tespih çekerler, Gülsuyu kokulu nargile içer, sonra tütün kokusu gitsin diye, biraz macun emer, limonata içerler." Bugün İstanbul'da Çemberlitaş Çorlulu Ali Paşa Medresesi'nde nargile var. Sonra Ahırkapı Armada Otel'in terasında inanılmaz bir manzara ile ya da Hyatt Oteli'nin huzur dolu iç bahçesinde çimenlerin üzerine uzanarak!
Ali Esad Göksel
|
|
|
|