Bugün, tabii size göre dün Antalya'ya uçuyorum.. Fikret Otyam Ağabey çağırdı gene.. Hani geçen yıl, dağın tepesinde bin bilmem kaç yıllık antik kentin tiyatrosunda Gürer Aykal, Vivaldi'nin Mevsimlerini dinletmişti ya, bize ve köylülere.. (Çetin Ağabey kulakların çınlasın.) Kadir Dursun Turizm Arykanda'da gene bir konser düzenlemiş, bu cumartesi gecesi.. Antalya Devlet Opera ve Bale Orkestrası Koro ve Solistleri ile..
Ulvi Cemal'in Köçekçesi ile başlayıp Lehar'ın Şen Dul'undan gireceğiz. Granada.. Aida'nın Zafer Marşı.. Carmen olmazsa olmaz.. Carmina Burana.. Ve tabii finalde, tüm çakmakların çakılarak (1982 İspanya.. Dünya Kupası.. Placido Domingo yüzbin kişi önünde final yapıyor, Verdi, la Traviata, Brindisi ile ve yüzbin çakmak sallanıyor.. O ne görkemli sahneydi o.. (Senin de kulakların çınlasın Atilla Gökçe..) söyleneceği ayni Brindisi..
Harika bir gece olacak..
Bugün yol ya.. Yazıları dünden kafamda kurmuşum.. Ben hızlı yazarım.. Hergün okuduğunuz bu koca köşenin yazılması, 1.5 saati geçmez.. Yani herkes öyle görür öyle sanır.. Oysa onu kafada kurmanın süresi.. Onu bir ben bilirim..
Neyse.. Cumartesi ve pazarı kafamda kurmuşum.. Pazar zaten hazır gibi.. Babalar Günü.. Cumartesi için de konuları sıraya dizdim.. Bilgisayarın başına oturacağım.. Çıt.. Çıt.. Çıt.. Tamam..
Ercan geldi.. "Her zamanki yoldan" dedi.. Evetledim.. Her zamanki yol.. Boğaz'dan.. Bir de Louis Armstrong koymuş CD çalara..
"Hello Dolly" diye çığırıyor, Louis Amca.. Holly'nin en sevdiği şarkı.. Adı ile kafiyeli belki de ondan.. Holly ile birlikte Nükhet Duru için Egemen Bostancı'nın yaptığı uygulamayı izlemiştik. O aklıma geliyor.. Gazetemi açıyorum, başıma geleceği bilmeden..
Sayfa 2.. Haşmet.. Gene şirin bir yazı yazmış.. Keyifle okuyorum.. Okurken.. Okurken.. Siyah harflerle dizilmiş iki satır.. "Kırmızı Mustang'le Arizona yollarında gitmenin heyecanını yaşatmaya çalışıyor"muş, genç kadın adama..
İki genç aşıkı anlatırken Haşmet, bunu yazıyor.. Bilmeden..
Sen ne bilirsin çocuk, kırmızı Mustang'le Arizona yollarının coşkusunu..
Ben bilirim.. Yoo Yoo.. Öyle değil.. Hani herşeyi bilirim de ondan değil.. Yaşadım da ondan..
Arizona çöllerinde uçan bir kırmızı mustangin içindeydim.. Üstü açık.. Püfür püfür.. Otomobil uçar gider, öyle uçuyor.. Direksiyon yar elinde.. Aynen öyle.. Holly kullanıyor.. Biz Phoenix, Arizona'dan Flagstaff Arizona'ya uçuyoruz.. Grand Canyon'a..
Ben Türkiye'den geldim.. O annesi ile Oklahoma'dan.. Phonenix'te buluştuk.. Kayınvalde kızılderi kökenli, ama dini bütün bir hristiyan.. 150 dolar emekli maaşı var, 50 doları her ay, otomatik kiliseye bağış gidiyor. Babası yeni eşi ile Nevada Reno'da yaşıyor.. Nevada kayınvalde için günah ve fuhuş, kumar cehennemi.. Ya da yoruma bağlı, cenneti. Orda evlenirsek uğursuz.. İlle Arizona'da evleneceğiz.. Olur.. Bence hava hoş. Kız onların. Ne derlerse o.. Evlenme şöyle.. Hukuk yargıcından evlenme kağıdınızı alıyorsunuz. Altında yargıcın imzası var, sizin imzanız var. Yasal olarak evlenme bitmiş. Tek formalite var.. Birinin "Sizi karı koca ilan ediyorum" demesi.. Oranın kurallarına göre bu herkes olabilir..
Kayınvalde ille dini nikah istiyor.. Tanrı önünde de evli olalım diye.. Bu son sözü bir rahip söyleyecek.. Ona da peki..
Tek formalite istiyor yargıç, evlenme belgesi için.. Kan guruplarımız..
Koca Phoenix'te.. Bu koca, lafın gelişi değil.. Dünyanın en geniş şehirlerinden burası.. Nüfus yok, ama yayılmış. İki ev arası bin metre.. Abartmıyorum.. İndian School Road diye bir cadde var, ben diyeyim 40, siz deyin 50 kilometre.. 7865 diye kapı numaraları var.. Bir alem.. Tam 5 saat kan gurubu peşinde koştuk. Hiçbir tahlil kurumu, bir doktor havale etmeden parmağımıza iğne batırmıyor.. Batırsa, parmağımıza minicik bir şey olsa mesela.. Doktor sevki olmadan bunu yaptılar diye öyle bir tazminat öderler ki, batarlar.. Hepsini dolaştık.. Hayır.. Olmaz.. Doktor aramaya başladık, sevketsin diye.. 20 dolar ödeyip sevk kadığı alacağız.. Hayır.. Onların da ilkeleri, daha doğrusu ayni korkuları var.. "Ben sizi tanımıyorum. Aile doktorunuz beni arasın, ondan sonra.."
Bre aman.. Aile doktorumuz Türkiye'de ve şu saatte adam uyuyordur.. Mümkün değil.. O zaman sevk de mümkün değil..
Benim de umurumda değil. Arizona'da olmazsa, Nevada'da evleniriz. Orası hiç, ama hiçbir belge istemiyor.. Sen ne dersen onu kabul ediyorlar.. Ama kayınvalde ağlamaklı.. O fuhuş, o kumar eyaletinde (Aslında esas korku onun değil de babanın yanında evlenmemiz) nasıl evleniriz.. Mesai bitti.. Heryer kapandı. Çare tükendi. Nevada'ya gideceğiz, babaya nasılsa, program gereği.. Artık mecburen orda..
Sabahın köründe otel odamın kapısı çaldı.. Kayınvalde "Hadi kalk, Grand Canyon'a gidiyoruz. Orada evleneceksiniz.." diyor.
"Nasıl olur, belgemiz yok.."
"Sen orasına karışma.."
Sabahın köründe yargıcın evine gittik. Şirin tonton bir adam.. Doldurdu belgeyi, attı altına imzayı.. Bize de imzalattı.. "Allah mesut etsin" dedi.. Çıktık..
"Nasıl hallettin" dedim, kayınvaldeye.. "60 dolar verdim yargıca" dedi.. Eksik evrakın bedeli bu.. Rüşvetle evleniyoruz yani..
Atladık kırmızı Mustang'e.. Bastı Holly gaza.. Arizona çöllerinde uçuyoruz.. Grand Canyon'a evlenmeye gidiyoruz..
Nasıl harika bir yol, o çöllerde, o kırmızı mustangle.. Haşmet tam 12'den vurmuş hedefi, haberi yok.. O yolu o kırmızı Mustang'le yapar bilir, heyecanı, coşkuyu..
Akşam üzeri vardık.. Tam kanyonun kenarında bir otel.. Otelden bir kilometre uzağında uçuruma doğru uzanmış bir minik teras.. Kayınvalde keşfetmiş.. Güneş tam karşısından doğuyor.. Sabahın köründe uyandırılmak.. Koşarak o terasa gidiş.. Holly kızkardeşim Serpil'in gelinliğini giymiş.. Onun üzerinde de annemin gelinliğinden süslemeler var.. Rahibin bize, bizim rahibe bakışımız.. Adam nihayet "Hani şahitler" deyişi.. Hani şahit.. O saatte in cin yok..
Koşarak otele dönersin. Sabahın erken saatilerinde koridorları temizleyen iki kat hizmetçisini bulursun.. Onar dolar bahşiş verip, terasa getirirsin..
Güneşin ilk ışıkları, karşıdan sızıp terasa vururken rahib "Sizi karı koca ilan ediyorum" der!. Sarılır Holly'yi öpersin.. İlk kez öper gibi..
Sonra gene kırmızı Mustang.. Arizona yolları..
Hepsi bir masal gibi geçiyor gözlerimin önünden.. Bir masal gibi..
Ercan uyarıyor..
"Geldik Hıncal Bey.."
Geldik ya.. Geldik de, kafamızdaki tüm yazılar gitti birden..
Ah Haşmet ah!..
Arizona yollarında kırmızı Mustang nerden çıktı sabah sabah.. Rüyanda mı gördün, kereta!..
Abuzittinciğim, Çantayı kapıp kaçma, turizmden sonra en hareketli ve bereketli sektör haline geldi. Kapan kapana...
Eskiden, hapishane sakinleri arasında, çoğunluk bakınca ilk sırayı katiller alırdı.. Şimdi hırsızlar .. ki onların da yakalanabilenleri..
Türkiye de sayın büyüklerimizinde buyurdukları gibi bazı şeyler gerçekten değişiyor.
Tarkan'ın resimleri de bayağı değişikti. Plajda birbirine sokulmuş iki adam.. Memleket ayakta: "Tarkan iki cinsiyetli mi ?"
Valla, gerçi resimde biraz fazla sokulmuş gibi duruyorlar ama, "iki cinsiyetli mi yoksa üç mü" ben pek çıkartamadım.
Şimdi bi de şu var: Sokakta, biz erkekler, sarmaş dolaş şapur şupur öpüş müyor muyuz? Hatta kolkola girmemiz yetmezmiş gibi, elimizin küçük parmaklarını birbirine dolayıp Taksim meydanında gezinenlerimiz yok mu? Üstlerinde ceket pantolon olmasın, plaj da mayo ile düşün.. Şırakk bir fotoğraf! Altına da yaz: "gay!"
Ruslar desen tümden gay, çünkü dudaktan öpüşüyor.
Ayrıca, Tarkan için diyorum, gaysa gay.. Bu onu ilgilendirir. Sen çocuğun yaptığı işe bak... İçmeler'in Pazar yerindeydim turistler kuyruk olmuş Tarkan'ın kasetlerini alıyorlar. Diskolarda gençler, o nun müziğiyle çoşuyor.
Biz böyle "hassas" konularda çok ağır başlı, mazbut adamlar gibi dururuz.. İçimizden bazıları da tavuk peşinde koşarlar.. Evet bildiğin tavuk! Geçenlerde anlattılar, olayın geçtiği kümesteki tavuk o günden beri ötmüyor, ötemiyormuş.. şaşkınlıktan dilini yutmuş hayvancağız.
Neyse, ben sana esas çantayı kapıp da kaçanlardan bahsedecektim.Bi mahkeme bunlardan birine on iki mi, onüç yıl mı ne ceza vermiş. Bu da acayip adam öldüryorsun beş yıl çantayı al kaç onüç yıl.
Bunlar ince işler bizim aklımız ermez. Dün, meşhur ressam heykeltraş Teoman ve Gülseren Südor çiftine rastladım. Çantayı onlar da kaptırmışlar:
Karıkoca Beşiktaş'ta yürürken bir karambol! Gülseren hanım bakmış çantası yok. "Polisss, koş, moş.." adamlar kayıp. Karakola gitmişler. Komser, nazik bi adam, olayı dinlemiş:
"Bunlar üç kişi miydi?" diye sormuş.
"Evet üç kişiydiler."
"İki erkek bir kız!?"
"Evet evet iki erkek bir kız!"
"Kızın saçları hafif kızıla çalıyor."
"Doğru, kızıla çalıyor!"
"Afedersiniz ağzımı bozacam.. O pezevenkleri bi tutabilsem yapacağımı biliyorum..Geçen hafta, aynen sizin anlattığınız yerde, siz tutun arka cepten cüzdanımı yürütün!"
Ya işte böyle Abuzittin'ciğim. Münasip yerlerinden öperim.
Kardeşim.
Güneş