Baba ve oğullar, edebiyatın hem vazgeçilmez bir konusu hem de yazarların hayatlarının en kıvrımlı meselesi olmuştur. Öyle ki bu 'mesele', klasik romanların en güçlülerinden Turgenyev'in "Babalar ve Oğullar" kitabına adını da vermiştir. Turgenyev'in bu romanı kuşak çatışmasını ele alırken aynı zamanda değişen değerleri ve düşünce hayatının çatışmalarını da masaya yatırır.
Tevfik Fikret ve oğlu Haluk'un ilişkileri de ne hazin ki böyledir. Haluk, ünlü yazarımızın aksine Hıristiyanlığı seçmiştir. Bu tıpkı Turgenyev'in romanında olduğu gibi güçlü ve tanınmış kişilikli babaya bir isyan, ondan kopma, kendi bireyliğini yaratma arzusu muydu bilinmez ama Tevfik Fikret bir kitabına da oğlunun adını verir: "Haluk'un Defteri."
Çek edebiyatının güçlü kalemlerinden Franz Kafka ise babasının güçlü kişiliği altında ezilmiştir.
Tahsin Yücel'in "Peygamber'in Son Beş Günü" romanında da evlat, babanın zıttı bir kişiliktir.
Ama tüm bu örnekler, yazarların sadece baba oğul gerilimi yaşadığını göstermez.
Nitekim Can Yücel babası Hasan Ali Yücel için "Hayatta ben en çok babamı sevdim" der. Oğuz Atay ise "Babama Mektup"la özlemini dile getirir. Kemalettin Tuğcu'nun kitaplarında ise üvey baba-evlat ilişkisi göze çarpar.
BUKET AŞÇI