Görkemli savaş destanı
'Pearl Harbor' kadınların da ilgisini çekebilmek için araya aşk üçgenleri sıkıştırılan, yetersiz oyuncuların büyük rollerde gözüktüğü; ama tarihin akışını değiştirmiş bir olayı bütün ihtişamıyla anlatan bir savaş-aksiyon filmi
PEARL HARBOR
Yönetmen: Michael Bay
Senaryo: Randall Wallace
Görüntü: John Schwartzman
Müzik: Hans Zimmer
Oyuncular: Ben Affleck, Josh Hartnett, Kate Beckinsale, Cuba Gooding Jr, Alec Baldwin, Jon Voight, Dan Aykroyd
Touchstone Pictures (UİP) yapımı.
Sinema tarihinin Pearl Harbor'a değinen filmlerini anımsıyorum (yan sütunlarda bulacaksınız). Sinema tarihinin savaş üzerine filmlerini hatırlıyorum. Kıyaslamadan bu yeni "Pearl Harbor" oldukça kazançlı çıkıyor.
Çünkü, kim ne derse desin, sinema bir yanıyla, hem de önemli bir yanıyla bir teknoloji ürünü. Her gün gelişen, almış başını giden ve özellikle kimi türler için yaşamsal önem taşıyan teknoloji.
Eğer bir insan dramını anlatacak ya da alçakgönüllü bir komedi için yola çıkacaksanız, teknolojinin o denli önemi yok. Bu tür filmler hep varolacak ("insanlar yaşadıkça!") ve de onlar için teknolojiye değil, iyi hikâyelere, sağlam senaryolara, üstün oyunculuk yeteneğine ihtiyaç duyulacak.
Ama bir savaş filmi, bir bilim-kurgusal fantezi ya da bir canlandırma sineması örneği... İşte bu tür filmler için teknoloji nerdeyse baş malzeme, en büyük dayanak. Onun için, artık her canlandırma sineması örneğinin bir öncekinden daha iyi olmasına ya da her savaş filminin öncekilerden daha inandırıcı gözükmesine şaşmamak gerekiyor.
SÜRPRİZ BASKIN
7 Aralık 1941 günü, bir pazar sabahı, ABD'nin Hawai'deki deniz üssünde, askerler dahil herkes belli bir tatil sabahı mahmurluğundayken gerçekleştirilen Japon baskını, Amerika'yı kalbinden vurdu.
Tekerlekli koltuğunda tüm savaşı izleyen ve ülkesini yöneten, savaş bitince de zaferin tadını çıkaramadan ölen dönemin başkanı Roosevelt, tarihi konuşmasında bu baskını "dünya tarihinin en alçakça olaylarından biri" olarak niteledi. Niye bu ağır sözcük? Çünkü ABD, kamuoyunun baskısıyla savaşa henüz bulaşmamıştı, yani Japonya ile savaş halinde değildi. Üstüne üstlük, iki ülke arasındaki barış görüşmeleri tüm hızıyla sürüyordu. Ama koca dev ABD, bu görüşmelerin koca birer yalan olduğunu ve onlar süregiderken Japonya'nın baskını hazırladığını öğrenince, şok geçirdi.
AŞK DA VAR
Ve ABD savaşa girdi. Böylece savaşın ve dünyanın kaderi değişti. Bir Japon üst düzey yetkilisinin filmde de dediği gibi, "uyuyan dev uyanmıştı". Ve Japonya bunun bedelini ağır ödeyecekti. "Pearl Harbor" çeşitli hesaplar üzerine kurulu bir film. Yapımcılar, tümüyle bir savaş filmi olma izlenimini silip en azından kadın seyircilerin de ilgisini çekmesi için, dört başı mamur bir aşk hikâyesi tasarlamışlar. Hem de üç kişilik bir hikâye, yani bir aşk üçgeni. Ve filmin ilk yarısına yakınını işgal ediyor. Seyirciye pek fazla bir şey de vermeksizin... Ayrıca film açık biçimde Amerikan propagandası yapıyor, son derece milliyetçi ögeler içeriyor ve özellikle Japonları ağır biçimde suçluyor. Asıl saldırıdan sonra gelen ve denizde, batan gemilerin yüzeyinde hayatta kalmaya uğraşan insanların üzerine bile ateş açan Japon pilotlarını da göstererek... 60 yıl sonra, bu tarz bir yaklaşımın, en azından ABD-Japon ilişkilerine ne kazandıracağı ve bu tür militarist-nasyonalist filmlerin gerekliliği elbette tartışılabilir. Ama, eğer ABD 40 yıl önce yaşadığı bir trajediyi ekrana getirme hakkına sahipse (ki kimse bu hakka karşı çıkamaz), kuşku yok ki böyle bir film yapacak.
Elbette savaş etiğine bile sığmayan bu hain saldırıyı mahkum edecek, 3000 şehidinin anısına saygıyla yaklaşacak, kendi ordusunun yenilgisi kadar, sonradan gelen kahramanlığını da gösterecek. Kim bunlara itiraz edebilir? Bize düşen ise şunu söylemek: Karşımızda gerçekten de görkemli bir savaş filmi var. Saldırı başladığı andan itibaren, kendinizi facianın tam göbeğinde hissediyor, bombaların tepenize yağdığını görür gibi oluyor, sanki talihsiz Arizona gemisiyle birlikte batıyorsunuz. Özel efektlerin, aldatıcı hilelerin, tüm bir teknolojinin ve kalabalık figüran ordusunun kullanımı, en üst düzeyde başarılı. Keşke aynı şeyler, duygusal bölümler ve başta Ben Affleck, oyuncuların düzeyi için de söylenebilseydi...
Yine de bu filmi kaçırmayın. Hele savaşa ve tarihe en küçük bir merakınız varsa... Çünkü karşınızda 20. yüzyılın gidişini değiştiren en önemli olaylardan birinin kusursuz biçimde canlanması ve tüm ayrıntılarıyla belirmesi olayı var. Bunu geniş ekranda izleme zevki ise, her şeyin ötesinde, çok büyük...
Sinemada Pearl Harbor
Hollywood'un savaş filmlerine ilgisi, ABD'nin savaşa girmesiyle birlikte hızla arttı. Yani Pearl Harbor'un hemen ertesinde... O yıla dek sayılı film savaşa eğilmişti. Ancak 1942-1945 arası 500'ü aşkın film savaşı ele aldı. "Hollywood Savaşta" adlı kitabın yazarı Arthur McClure şöyle diyor: "Amerikan savaş filmleri, sanatsal özelliklerinden çok tarihsel birer belge olarak geleceğe kalacak."
Ama Pearl Harbor baskınının kendisi filmlere pek konu olmadı. Bu büyük olayı, hele savaş koşulları içinde yeniden canlandırmak zordu. Ama filmde de görüldüğü gibi, baskının bir sonucu olan ünlü Tokyo bombardımanları hemen işlendi: "Destination Tokyo-Hedef Tokyo" (Delmer Daves, 1943), "30 Seconds to Tokyo-Tokyo'ya 30 Saniye" (Mervyn LeRoy, 1944), vs.
Asıl Pearl Harbor baskını ise ancak savaş sonrası ele alınabildi. Fred Zinnemann'ın unutulmaz "İnsanlar Yaşadıkça" (1953) filmi bu olay sırasında geçiyordu. Sonradan sırf bu baskını anlatan iki görkemli film yapıldı: "In Harm's Way-Kötülüğün Yolları" (Otto Preminger, 1965) ve "Tora, Tora, Tora" (Richard Fleischer, Toshio Masuda, 1970). İkincisi, iki ayrı ekiple çekilmişti ve baskını iki taraf açısından olabildiğince nesnel biçimde veriyordu.
Savaş filmlerinin demode olmasıyla unutulan konunun yeniden gündeme gelmesi içinse, 2001 yılını ve bu yeni "Pearl Harbor"u beklemek gerekecekti.
Asıl kaybeden Japonlar oldu
Pearl Harbor baskını 7 Aralık Pazar sabahı 7.55'te başladı. Japonya, Amerikan ambargosundan nefes alamayacak hale gelince, Töjö Hideki'nin başkanlığındaki hükümet saldırıya karar verdi. Ve Hawai'nin limanındaki Amerikan üssüne bombardıman uçakları ve torpidolarla saldırdı. Saldırıda kullanılan uçaklar, Zeke adı verilen ve ikişer tüfek ve topla donatılmış, ikişer tane de bomba atabilen son derece gelişmiş uçaklardı. 350 mil hıza ulaşabiliyor ve 7000 metre yüksekliğe çıkabiliyorlardı. Menzilleri Amerikan uçaklarının iki misliydi.
İlk saldırıda üç büyük savaş gemisi, West Virginia, Oklahoma ve Arizona batırıldı. Bir saat sonra bir ikinci saldırı başladı ve bu kez Nevada ve Pennsylvania adlı gemiler hedef alındı. Ancak çoğu uçuşta olan uçak filosuna ciddi bir zarar verilemedi.
Ölü sayısı tartışmalı: 2200 ila 2500 sanılıyor. Japonya ise 100'den az ölü verdi, ayrıca 29 uçak ve 5 denizaltı yitirdi. Asıl saldırıyı yapan uçak filosu hemen hiç zayiatsız geri döndü.
Pearl Harbor, Japonlar açısından tarihin en başarılı baskınlarından biri oldu. Ne var ki Japonya uzun vadede çok şey yitirdi ve Hiroşima ve Nagasaki atom bombası facialarının hedefi ve kurbanı oldu.
ATİLLA DORSAY
|