  
Turizmin öteki yüzü
Birkaç gündür sabahları uyanıp pencereyi açtığımda içeri Ege'nin kıyıdaki zeytinlikleri yalayıp içerdeki dağlara doğru ilerleyen deli rüzgârı giriyor sanki...
Ya da bana öyle geliyor!
Sokağa çıkıyorum. Arabanın kapısını açarken kendimi bir benzin istasyonunda gibi hissediyorum; hani on metre ötedeki otoyoldan tırlar geçiyormuş gibi...
Ama içimde hâlâ tatil özlemi uyanmadı; yolculuğun çağrısı hâlâ ses vermiyor...
İlk kez bu yaz başında çevremdekilerin tatil planları yapmadıklarını gözlemliyorum. İlk kez sohbetlerimize seyahatlere, turizme, tatile ilişkin tatlı hayaller, planlar girmiyor.
İlginç ve önemli işaretler bunlar!
Turist sayısının artışı, konaklama tesislerindeki doluluk oranının yükselişi ve gelecek dolarların göz parıldatan gerçekliği bırakalım Hazine yetkililerinin, bütçe planlamacılarının ve kriz yorumcularının ilgi alınında kalsın!
Ama iç turizmde çok farklı bir yıl yaşanacağı kesin.
Oysa iç turizm, ülke insanlarının keyfi, mutluluğu, bilgisi ve görgüsü ile doğrudan ilgili bir sektör...
Orada bir sorun var. Ve hiç de hafife alınacak türden değil.
Dışardan gelecek paralar krizi atlatmamıza yardımcı olabilir, tamam. Fakat değil uzaklara, zamanında milyarlar sayıp aldıkları "ikinci evleri"ne bile gitmeye mecali kalmamış bir halkın ruh durumunun iyi sayılmayacağı da kesin...
Aslında bunları yazmak için klavyenin başına oturmadım.
Planım şu: Önümüzdeki birkaç gün turizm ve turistliğin "öteki yüzü" üzerine bir şeyler karalamak istiyorum.
Nedir turist olmak? Vur patlasın, çal oynasın mı? Turist, parasıyla ne satın alır? Neden "aptal bir yaratık"tır turist?
Bunun gibi sorulara yanıtlar arayacağım.
***
Hatırlıyorum. Çok zaman önceydi.
Kartal-Yalova feribotundaydım. Sıcak bir yaz günüydü.
Hayat gailesiyle yüzleri buruşmuş, sırtları yamulmuş, kan ter için deki onca insan kalabalığının ortasında bir Fransız turist bluzunu çıkartıp üstsüz güneşlenmeye başlamıştı.
Yanımda çayını yudumlayan gurbetçi, turistin hemen hiç güneş görmemiş memelerine bakıp demişti ki, "Var ya, kendi ülkesinde bu kadın bir kamu taşıtında asla yapamaz bunu. Ama turist olunca ilk aklına gelen bunu yapmak oluyor!"
Haklıydı gurbetçi. Ama onu "çık çık"lama halinde yalnız bırakıp yanından uzaklaştım. Çünkü kalkıp ayaküstü ona "Doğru ama, modern insan zaten böyle şeyler yapabilmek için turist oluyor. Yoksa sadece gezgin kalırdı ya da evinde oturur televizyon seyrederdi. Turizmin böyle 'acıklı' bir tarafı da var!" diye bir şeyler anlatamazdım.
Yani...
Turizm sadece "bacasız fabrika" filan değildir; turist de "kültür kaynaşmasının aktörü" filan değildir.
İnsani açıdan bakıldığında madalyonun arkasında çok ama çoook şey duruyor.
***
Turist olmak nedir? Bu konuda Zygmunt Bauman'ın (parlak ve derin bir sosyologtur) tarifine yakın bir yerde duruyorum: Turist olmak, iyi paraya geçici özgürlük satın almaktır.
Sakın dar anlamda "üstsüz güneşlenmek" türünden bir özgürlük olarak almayın!
Gidilen ülkede veya gidilen "yabancı" yerde, yerel kaygı ve duyguları, yerel sancı ve sıkıntıları dikkate almamak gibi müthiş orijinal bir özgürlüktür bu...
Garip bir ayrıcalıktır turist olmak! İnsanın sinirini bozacak kadar garip...
Bu yüzden de tarihte turist olmak diye bir şeyin ortaya çıkışı yenidir ve her türlü gezginlikten farklıdır...
Bu günlük bu kadar... Yarın devam edeceğim.
ALTYAZI
Ned Logan: Yatağımı öyle özledim ki!
W. Munny: Bunu dün gece de söylemiştin.
Ned Logan: Hayır! Dün gece karımı özlediğimi söyledim. Şimdiyse sadece yatağımı özlüyorum.
(Clint Eastwood'un yönetip oynadığı 1992 yapımı Unforgiven'dan bir diyalog.)
AYNA
Kırk yaşından sonra herkes layık olduğu surata sahip olur. DEGAS
|