  
Kadıköy Meydanı!
HINCAL Uluç, dün sabah Kadıköy Meydanı'nın rezilliğini görünce "Erdal devam" dedi; "Meydanlarımızı geri istiyoruz kampanyasına tekrar başlayalım... Bu kez mücadelede omuz omuza olalım..."
SABAH-İSTANBUL 'da da, bu köşede de bir çok kez gündeme getirdiğim "Meydanlarımızı geri verin" kampanyasına binlerce İstanbullu'nun yanında sadece Hıncal Ağabey destek vermişti... Hatta köşesinden bütün gazetelere ve gazetecilere seslenip, "Erdal'ın yanında olun" demişti...
Ama ne gezer!
Anlı şanlı köşe yazarları "Avrupa Birliği, demokratikleşme, liberalleşme, batılılaşma" gibi konuların yanında kentin yağmalanan meydanlarını mı yazacaklar... Kalkıp da sütunlarından "Meydanlar kentin soluk aldıkları alanlardır... Meydanları yok etmek, kenti soluksuz bırakmaktır" diye mi haykıracaklar..
Tabii ki yazılmadı, bağırılmadı... Sonuçta İstanbul dünyada meydanları olmayan bir kent halini aldı...
Gelelim Kadıköy Meydanı'na...
Burada belediyeciliğin nasıl iflas ettiği, kentin nasıl kirletildiği, ilkelliğin, estetiksizliğin nasıl egemen hale geldiği gözler önüne seriliyor... Bir yanda egzozlarından zehir saçan otobüsler ve minibüsler... Hemen yanlarında gecekondu benzeri büfeler ve büfelerden yükselen arabesk müzikler... Arabalı seyyarlar... Limon kasaları üzerinde kağıt mendil ve bilet-jeton satanlar... Sahildeki çay bahçeleri pislik içinde... Beyaz plastik sandalyeler grileşmiş... Masa örtüleri eminim ki yıllardır temizlenmemiş... Sağa sola yığılmış meşrubat kasaları...
Ya Haldun Taner Tiyatrosu'nun hali! Yıllardır badana yapılmayan o güzelim yapının duvarları belki yüzüncü kez yapıştırılıp sökülen oyun afişlerinin kalıntıları ile kaplı...
Ah Hıncal Hocam!
Bin kez yazsak eminim ki bir şey değişmeyecek... Belediyeciliği asfalt dökmeye endeksleyen çağdışı zihniyet değişmedikçe bu meydanlar(!) 15 milyon İstanbullu'ya geri verilmeyecek...
Prof. Dr. Semavi Eyice'nin görüşü
İSTANBUL'da meydan kültürü Roma devrine kadar uzanır. O dönemde Ayasofya'da, Çemberlitaş'ta, Beyazıt'ta, Aksaray'da ve Cerrahpaşa'da meydanlar vardı. Meydanlar, insanların soluk aldığı alanlardır. Binalarla dolu kentte insanların boşluğu yakaladıkları yerlerdir. Osmanlı döneminde meydancık kültürü vardır. Bir mahallenin ortasında yeşil bir alan bulunur. Burada iki tane ulu ağaç, bir çeşme ve hazire (küçük mezarlık) ile ufak bir kahvehane vardır. Mahallenin erkekleri burada oturur, sohbet ederler. Cumhuriyet dönemi ile birlikte büyük meydanlar oluşturulmuştur. Batı ülkelerindekiler örnek alınmış ancak onlardan çok farklı bir şekilde yapılmıştır. Günümüzde İstanbul meydan açısından fakir bir kenttir. Üstelik olanlar da her geçen gün özelliğini yitirmektedir.
Dikkat! Postanede hırsız var!
AMERİKA'da bulunan kardeşimin bana gönderdiği mektup zarfı Pendik sahilinde bulundu... İçinden babam ve anneme ait uçak biletleri alınmış.. Sadece davet mektuplarına dokunulmamış" diyordu Çiğdem Erkut telefonda...
Önceki gün de Savaş Karakaş aramış, yine Amerika'dan kendisine gönderilen mektup zarfının Pendik sahilinde bulunduğunu söylemiş ve eklemişti:
"Zarfta benim için manevi değeri çok fazla olan küçük bir hatıra parça vardı... Onu almışlar, zarfı atmışlar...."
Anlaşılan Pendik Posta İşletmesi'nde bir hırsız var! Belki de bir şebeke! Yurtdışından gelen zarfları yokluyor(lar), içinde bir şey olduğu anlaşılanları alıyor(lar), sonra da götürüp sahilde açıyor(lar)...
İstanbul Posta İşletmeleri Müdürü, kurumun genel müdürü ve hatta Ulaştırma Bakanı bu olaya bizzat el koymalı... Posta İşletmesi'ni karalayan, postacılık mesleğini yerin dibine batıran ve en önemlisi kişilerin özel yaşamlarına el atan bu hırsız veya hırsızları ortaya çıkarmalı..
Fıkra
Başkan'ın çiftliği!
İki arkadaş aralarında konuşuyorlardı... Biri, "Yanılmıyorsam bu kentin valisi bu çiftlikte doğmuş değil mi?" diye sordu...
Arkadaşı "Yanılıyorsun" dostum dedi ve ekledi: "Belediye Başkanı burada doğmadı... O Belediye Başkanı seçildikten sonra bu çiftlik doğdu!"
ÖZDEMİR NE YAPMALI?
Poliste endişe!
İSTANBUL Emniyet Müdürlüğü'nde görev değişikliği gerçekleşti; Kazım Abanoz gitti, Hasan Özdemir geri geldi... Tamam da; bundan sonra ne olacak?
32 ilçenin Emniyet Müdürleri yerlerinden oynatılacak mı? Şube müdürleri hallaç pamuğu gibi atılacak mı? Hatta başkomiserler başka karakollara yollanacak mı?
Kısacası; İstanbul polis teşkilatı diken üstünde ne olacağını bekliyor... Hatta, ismini vermek istemediğim bazı emniyet görevlileri, "Göreceksin Erdal Abi beni ertesi gün görevden alacaklar" diyor... Yanlış anlamayın; kariyerinden, başarısından şüphe ettikleri için değil... Ellerinde olmadan "Falancanın adamı" olarak damgalandıkları için...
Bence Hasan Özdemir bir ilki gerçekleştirmeli... Bu yanlış kanaati silmek için hiç değilse birkaç ay mevcut kadro ile gitmeli...
HİNDİSTAN'DAN DERS
Akılsız maymunlar!
HİNDİSTAN ormanlarında maymun avlamak için akla gelmeyecek bir yöntem kullanılıyor... Maymunların topluca yaşadıkları bölgede, toprağa, ağzı ancak küçük bir elin girebileceği genişlikte çömlekler gömülüyor, içlerine de avuç avuç kabuksuz kuru yemiş konuluyor... Olanları ağaçlardan izleyen maymunlar, avcılar uzaklaştıktan sonra çömleklerin başına oturup kollarını daldırarak, kuruyemişleri avuçluyorlar. Ama avuçları dolu olduğu için ellerini çömlekten çıkaramıyorlar... Avuçlarındaki kuruyemişleri bırakmayı akıl edemedikleri için de, kolları çömleğin içinde kıskıvrak yakalanıyorlar...
İşte; Türkiye'de de tabanını reddeden, ilkelerinden taviz veren, partisinin onurunu ayaklar altında çiğneyen, avanta için her kılığa girenler Hindistan ormanlarındaki maymunlar gibi aç gözlülüklerinin kurbanı olacaklar ve avlanacaklar...
Ne zaman mı?
En geç sandık ortaya geldiği zaman...
|