kapat
09.06.2001
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi

banner
Dünyadan
Spor

Limasollu

Magazin
Astroloji

Para Durumu
Hava Durumu

Bizim City
Sizinkiler

Sarı Sayfalar
İstanbul

Cumartesi Eki
Pazar Eki

Künye
E-Posta
Reklam
Arşiv

A T V

Win-Türkçe
ASCII

Finansbank

 
HAŞMET BABAOĞLU(hbabaoglu@sabah.com.tr )

Çek bir zorluk! Ünlü olsun...

Sabah ve öğle saatlerinde televizyonumda haber kanalları dışında bir kanal açıksa "Eyvah, yine o soru sorulacak!" diye garip bir tedirginliğe kapılıyorum.

Hanım hanımcık (hiç mutfağa girmemiş, hiç cam silmemiş ama sohbeti hoş!) sunucuların karşılarına oturtulan her konuğa sormayı marifet bildikleri soru var ya...

"Çok zor değil mi?"

Dudaklara "çektiklerinizi anlıyorum" ifadesi yapıştırılır, kaşlar çatılır, fakat maalesef gözlerden "haydi yine malı götüreceksiniz" düşüncesinin izleri silinemez...

Ve bu programlardaki muhabbetten garip bir memleket manzarası çıkar:

Mankeni, şarkıcısı, oyuncusu, ünlüsü... Hepsi nice zorluklar çekmektedir; hepsi büyük zorluklara katlanarak biz sıradan vatandaşların gönlünü hoş kılmaya çalışmaktadır... (Kimse maden işçilerini ekrana çıkarmadığı için "manzara"nın öteki yüzünü göremeyiz bir türlü!)

"Yeni kasetinizin hazırlanışında ne gibi zorluklar çektiniz?"

Merak ettiğimiz budur; çekilen zorluklar! Bu zorlukları öğrenmezsek sevmeyiz onları! (Yani inceden bir hınç asıl TV sunucusunda değil, ona bu soruyu sorduran popüler kültürde vardır!)

Şarkıcın yanıtı hazırdır: "Uzun ve yorucu bir süreçti!" (Sanki laboratuvarda aşı bulmuşlar!)

Kazara yazarın biri yeni kitabı dolayısıyla çıkmışsa programa, o da tuzağa düşüverir; hem de içten gelen bir arzuyla... Ve yanıtı yapıştırır: "Zorluk söz mü? Yazmak zaten cehennemdir!"

Dizlerini kibarca bitiştirerek giysisinin uçarı çağrılarını hafifletmeye çalışan sunucu sormaz elbette; "Neden kimse cennetin değil de, böyle bir cehennemin hayalini kurar?" diye... (Var bir tuhaflık, değil mi?)

Tiyatro ve dizi oyuncusu konuk olur, soru hemen gelir: "Bu role hazırlanırken ne gibi zorluklarla karşılaştınız?"

Vay canına!

Oyuncu da hiç sektirmeden (ki buna hep şaşarım) altı ay rolüne ilişkin gözlem yaptığını söyler ve lafın bir yerine de, zaten bu beceriler için konservatuvar denilen bir okulda yıllarca okumak zorunda kaldığını sokuşturuverir...

Neden böyle?
Çünkü önem verdiğimiz şeylerin bilgi ve görgüyle bağlantısını kurmakta zorluk çekiyoruz. Onları savunabileceğimizi sandığımız tek alan "emek-zorluk dereceleri!"

Değer verdiğimiz şeylere gelince (ne kadar azlar!) onlardaki emeğin ne tür bir emek olduğunu da bir türlü anlayamıyoruz: "Adam almış kalemi yazıyor, emek mi bu şimdi?"

Bu yüzden zamanında kazma kürek sallamış olanın "sanatçılığına" kolayca ikna oluyoruz da, ötekilere "yan gelip yatmış aile çocukları" muamelesi yapıyoruz.

Ama daha önemlisi...
Emeğin sadece sıkıntılardan damıtılmadığını, sevinçle ve keyif duyarak da çalışıldığını; çalışmayı ışıldatan şeyin, asıl yarattığı sevinç olduğunu öğrenemiyoruz.

Bir işi yapmak için ille de zorluk çekilmesi gerekmediğini, bir işin haz alarak da ve bu haz sayesinde işi kolaylaştırarak da yapılabileceğini anlayamıyoruz.

Yok... Hayatımızda "zorluklar"dan başka bir şey yoksa ve bu gerçeğin dünya alemce bilinmesini istiyorsak, buna ünlüleri alet etmeye gerek var mı?

Haber bültenlerinde açık açık söyleyelim o zaman!

DİNLERKEN

Ney ve duduk
1. Geçenlerde Mercan Dede nam müzisyen ve DJ'in "Secret Tribe" adını verdiği konserindeydim. Gösterişsiz ama derin bir trans halini dinleyicilerine yaşatmayı çok az müzisyen becerebilir. Bu genç adam da onlardan... Şu sıralarda Seyahatname adlı çalışmasını dinliyorum. Mükemmel. (Doublemoon)

2. Yansımalar grubu yani Şenol Filiz ve Birol Yayla yıllardır tertemiz bir ırmak gibi akıyorlar müzik dünyamızda. Yeni albümleri Vuslat'ta sahnenin önüne Ermeni duduk ustası Suren Asaduryan'ı almışlar. Dinleyin. (Kalan.)

 
Ekonomik programın başarıya ulaşacağına inanıyor musunuz?

Evet
Hayır

 


Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır