En sevdiğim aktörlerden biriydi, Anthony Quinn.. Ama ille de Zorbamdı benim.. O müthiş sirtakinin Zorbası..
İki sahnem vardır benim, sinema tarihinde.. Her gün seyretsem bıkmam, heyecanımı, coşkumu yitirmem.. Anthony Quinn'in sirtakisi.. Bir de Montgomery Clift'in borazanı.. O unutulmaz İnsanlar Yaşadıkça'daki..
Ölüm haberini aldığımda üzülmedim.. 86 yıl yaşamış, dolu dolu ve turp gibi yaşamış, 83 yaşında "Baba" bile olmuştu. 13'üncü çocuğunun babası..
Meksika'da onunla ayni köye doğanlar, sersefil yaşar, 30'unda güneşin altında çöküp, 40'ında ihtiyarlıktan ölürken, kadere baş kaldıran Anthony, çok keyifli, çok rahat ve çok mutlu bir hayatın yollarını bulmuştu..
Daha ne olacaktı ki?..
Dolu dolu yaşayana üzülmem ben..
Arkada ne gözü kalmıştır ki, "Ah şunu da yapsaydım" diye.. Belki 14'üncü çocuk!..
Onu yazmak istedim.. Yazamadım.. Niye yazamadığımı Perşembe sabahı Haşmet'i okurken anladım.. Ben o kadar güzel yazamazdım da ondan..
Gazeteciliğe başladığımız yıllarda, çok güzel bir olay, çok güzel bir maç olduğunda yazmaz, Kurthan'ı bir kenara çekerdim.. "Bu güzelliği ancak senin kalemin anlatabilir" diye..
Türk spor yazarlığı tarihinde bir numaralı kalemdir Kurthan Hoca benim için..
Ne kendi farkındaydı içindeki cevherin, ne de ona iş veren patronları.. Son "Kriz" kıyımında kayboldu gitti bu muhteşem kalem de kimse farkına varmadı gittiğinin..
Günahın büyüğü, Kurthan'ın boynuna..
Şimdi de bu Haşmet.. Kafamda kurduğum, ama kelimelere dökmediğim güzellikleri nasıl yazıyor adam yahu?..
Anthony'nin sirtakideki diz kırışını "Ruhunu hayatın darbelerine karşı esnetişi" diye simgeleyen bir hayal gücü nasıl olabilir?..
Başka kim "Siyah beyaz görüntülerin içinden rengarenk fışkıran" diyerek, altı kelime ile, Zorba'yı eksiksiz ve kusursuz tanımlayabilir?..
Sonra bir tahlil yapıyor Haşmet.. Sinemanın ve gerçek yaşamın "Baba" Anthony'sini deşiyor..
83 yaşında 13'üncü çocuğa sahip olmasını açıyor..
"Yıllar geçip iyice yaşlandıkça, babalığın yerini 'Mutlak' dedeliğe bırakmaya başladığını gördü sanırım.."
80'li yaşlarında bile kadınlarını durmadan gebe bırakmasının sebebi bu, Haşmet'e göre.. Dedeliğe isyan.. Hep "Baba" kalma, arzusu..
Orayı okurken duraksadım..
Anthony, dede olmamak, hep baba kalmak için kadınlarını hamile bırakıyordu..
Ben, baba olmamak için her türlü önlemi alırken, gene de iki kez hamile kalan eşimi kürtaja götürmüştüm?..
Niye?..
O zaman bahanelerim vardı..
Efendim, iki uzak ülkeden anne ve babaların çocukları, evlilik yürümüzse perişan oluyorlardı. Çok kötü yollara düşen bu tür çocukları biliyordum.
Efendim, özellikle bizim en küçük Kemal'i bebekliğinden itibaren annem kadar ben büyüttüm.. Altını değiştirmekten, mamasını yapıp yetiştirmeye.. Çocuklar sokakta oynarken, evde salıncağını sallayıp uyutma ve başında beklemeye.. Babam ve annem çok genç yaşlarda birbiri ardına ölünce, ağabeyim evlenip uçtuğu için, aile reisliği de bana düştü.. Serpil evlenene, Kemal ODTÜ'yü, hem de en karmaşık dönemde bitirene dek..
"Eee.. Daha ne?.. Yeterince babalık yaptın.. Artık daha fazla stres, baskı istemez. Sen bunları fazlası ile yaşadın. Artık hayatını yaşa.." diyordum kendi kendime.. Ve de bu özürler, benim kadar çocuk seven birinin, "Baba" olmamadaki inatçı kararlılığını mazur gösteriyordu, bana.. Kendimle hesaplaşmamda beraat ettiriyordum kendimi..
Haşmet'i okurken, tam 25 yıl sonra ilk kez başka şey düşündüm..
Acaba gerçek sebeb "Baba" dahi olmamak, böylece hep genç kalmak mıydı?..
Anthony Quinn, hep baba kalabilmek için kadınlarını durmadan gebe bırakırken, ben baba dahi olmamak için hamile kalana bile "Yapmayalım" mı diyordum yoksa?..
Akla kara, bir kere daha ayni kapıya mı çıkıyordu?..
Birbirinin tam karşıtı bu iki eylem, aslında doğaya ve zamana ortak baş kaldırımız mıydı gerçekte, Zorba ile benim?..
Başarabilmiş miydik?..
Ya da!..
Bu Haşmet'i artık okumasam mı, dersiniz?..
Abuzittinciğim,
Bu ne biçim iştir valla anlayamıyorum. "Dolar arttı" numarasıyla üç gün önce akaryakıta zam yapıldı.. Herkes sessiz.. Haber gazetelerde bile iç sayfalarda, tek sütun.
Aybaşında elektriğe gene koydular.. ki elektrikte sadece kaçağı önleseler, yılda 1 nokta 2 milyar dolar tasarruf edecekler.. Dolayısıyla, otuz günde bi bizi fazladan yolmalarına gerek kalmayacak. Millet sessiz!
Piyasa kaçak et dolu. Nereden geldiği, kimin kestiği meçhul içinde deli danalısı var, veremlisi var.. Kimsenin umurunda değil.
Eline ayda 105 milyon lira geçen asgari ücretliden bile vergi kesilirken, borsadan, tahvilden trilyonlar götürenler tek kuruş vergi vermiyorlar.. O da no problem!
Anketlerde, Cumhurbaşkanı'ından sonra halkın en çok sevdiği, güvendiği adam, Tantan kabine dışı.. Herkes tısss Ama başkan Aziz Yıldırım "Ben bırakıyorum" diyince millet sokaklarda:
"Baba bizi bırakma!"
Son develüasyonla, Yunanistan bizi üçe katlamış. Sokaktakiler hançerleri parçalarcasına bağırıyor:
"Baba bizi bırakma!"
"Baba bizi bırakma"
Dünya da "dalavereli" işlerin döndüğü ülkeler arasında Türk ilk 5'in içindeymiş.
"Baba bizi bırakma"
Çalışma Bakanı bizzat açıklıyor "Sahte evrakla emekli maaşı alan 400 bin kişi var!" Ve anlaşılan o ki 400 bin kişi parasını almaya devam ediyor.
"Baba bizi bırakma"
Bu ne biçim iştir Abuzittinciğim, bi "baba" tutturmuşuz gidiyoruz!. Gözümüz toptan, babadan başka bi şey görmüyor.
Hani televizyonda bi program var: "Biri Bizi gözetliyor"
Gazeteler kısaca BBG diye yazıyorlar: BBG!
Ben de diyorum ki bi de BBS (Biri bizi Seviyor) diye bi program yapılsa.
Kim bilir ne büyük keyifle izleriz..
Münasip yerlerinden öperim kardeşim.
Güneş