
Sabah karanlığı
Umudunu ve güvenini kaybeden toplumun ezici bir çoğunluğu her alanda değişim ve yenilik talep ediyor.
Üretim kesimini temel alan TOBB anketine göre işletmelerin yüzde 95.5'i yeni bir Anayasa'ya ihtiyaç bulunduğunu belirtirken firmaların yüzde 96.9'u yeni bir partiler ve seçim kanunu çıkarılması gerektiği görüşünde birleşiyor. Neredeyse oy birliği..
Karamsarlığın en ürpertici resmi de ANAR araştırmasında çıkıyor:
AB üyesi ülkelerden birinin vatandaşlık vermesi halinde oraya yerleşeceğini belirten insanların sayısı, yüzde 48 gibi inanılmaz bir orana yükselmiş durumda..
Kaliteli bir yaşam için yurdunu bile terk etmeyi göze alabilen bu insanların heyecanını ve umudunu canlandırıp Türkiye için eyleme dönüştürmek, bizce bugün her şeyden daha önemlidir.
Ne yazık ki tehlike çanları siyasetçileri uyandırmıyor. Türkiye'nin dışarda milyarlar harcayarak yetiştirdiği gençleri, işsizlik ve ufuksuzluk yüzünden evlerine dönmüyor..
14 basamak indik
Beyin göçüne şimdi de sermaye göçü eklenmiştir. Krizlerden bunalan işadamları fabrikalarını söküp Bulgaristan'a, Romanya'ya götürüyorlar. Bu ülkenin birikimi, milyonlarca Türk iş beklerken başkalarına iş veriyor, vergi ödüyor.
Türkiye bu kafa ile yabancı sermaye de getiremez. Kendi insanına bile "illâllah" dedirten bürokrasi hoyratlığına yabancı yatırımcı niye katlansın?.
Son Görüş dergisinde Prof. Yılmaz Esmer yazıyor: Yaşam kalitesini belirleyen son uluslararası Beşeri Gelişme Endeksi'nde Türkiye on yılda 14 basamak aşağı inmiş..
Biz 85'inciliğe düşerken Sri Lanka, Jamaika, Lübnan, Paraguay, Peru ve Filipinler bile üstümüze çıkmış. Neden?.
Çünkü biz, krizlere tosladıktan sonra bulduğumuz doğrulara bile sahip çıkmıyoruz.
İşte, AB için Ulusal Program yazıldı ve rafa kaldırıldı.. IMF desteğindeki ekonomik programı delmek için siyasetçiler yarışta.. Anayasa'yı, partiler ve seçim kanununu değiştirmek yıllanmış rüyamız ama yapamıyoruz.
Bozuk düzenden beslenen ve semiren güç odakları yaptırmazlar çünkü..
Artık yolun sonu
Yaşam kalitesini, ülke kaynaklarını doğru yerlerde kullanmak yükseltir. Bunun özü de toplumsal iradenin ülke yönetimine yansımasıdır. Bu yol tıkalı..
Böyle olunca otorite boşluğunu bürokrasi dolduruyor. Bürokrasi, hükümetin "tasarruf" adına istediği makam arabalarını geri vermiyor. Üstüne üstlük, 5-6 bin dolar maaşlı yurt dışı danışmanlık kadrolarını arttırmaktan geri durmuyor. Ankara'da 40-50 milyon dolarlık kamu binaları dikiyor.
Oysa Van'ın Altındere köylüleri içme sularını her gün 5 Km. uzaktan taşıyor. O suyu köye getirtmek için 52 milyar lira lâzım ama "yok" diye vermiyor.
O kamu gökdelenlerinden bir tanesinin parası ile 10 bin susuz köy kurtulur; kimse görmek istemiyor.
Şükür ki kriz halkın gözünü açmıştır ve toplumun baskısına statüko daha fazla direnemeyecektir. O nedenle karanlık kimseyi korkutmasın.
Çünkü bu karanlık, artık sabah karanlığıdır!
|