Bütün bunlar da İller Bankası'ndan ayda beş yüz milyon geliri olan, borç batağında yüzen, fakat kültür ve sanatın insan hayatı için vazgeçilmezliğine inanan bir belde halkı tarafından gerçekleştirildi.
Dün ise "Hasretinden Prangalar Eskittim"in unutulmaz şairi Ahmed Arif'in 10. ölüm yılı idi. Ben de "Diyarbakır 1. Kültür ve Sanat Festivali" kapsamında dün Diyarbakır'da olacaktım ve Adnan Binyazar, Cengiz Bektaş ve Filinta Arif ile Ahmed Arif'i konuşacaktık. Diyarbakır'a gidemedim ama, Ahmed Arif nice on yıllardır gönül serabımda yaşamakta...
Ahmed Arif'i 10. ölüm yılında yad etmenin vesilesiyle O'nun bir "hatıra"sını nakletmek istiyorum.
"Otuzüç Kurşun" şiiri yayımlandıktan bir süre sonra Ahmed Arif'in ziyaretine Türkiye Öğretmenler Sendikası üyesi bir öğretmen gelir. Günün olaylarından konuşurlarken laf arasında üstat, "Bırakın bu siyaset işlerini, evlenin çoluk çocuğa karışın" diyecek olur.
Bunun üzerine öğretmen, şu hikâyeyi anlatacaktır:
"Hapisten çıktık, bizim evde oturuyoruz 7-8 arkadaş. Olayları konuşuyoruz işte. Anam da bırakın bu işleri diyor senin gibi. Arkadaşlardan biri, bak ana dedi, sana bir şiir okuyayım. Ve başladı senin Otuzüç Kurşun şiirini okumaya. Anam ne dedi biliyor musun? Girin ulan, hepiniz hapse girin. Ben hepinize bakarım."
Ahmed Arif, daha sonra bu olayı şöyle yorumlayacaktır: "Tabii ben bunu dünyada düşünemezdim. Bu, hayat ile şiirin iç içe olduğu bir durum işte..."
Geçit beldesi ile Diyarbakır'da yaşananlar da kültür ve sanatın hayat ile iç içe bulunmasının bir göstergesi değil mi?
Evet Geçit Beldesi'nde bir kuş var, Erzincan üzerinden Diyarbakır'a uçan bir kuş... Üstelik kanadında kültür ve sanat işlemeli gümüş de...
Refik Durbaş
rdurbas@mynet.com.tr