kapat
08.06.2001
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi

banner
Dünyadan
Spor

Limasollu

Magazin
Astroloji

Para Durumu
Hava Durumu

Bizim City
Sizinkiler

Sarı Sayfalar
İstanbul

Cumartesi Eki
Pazar Eki

Künye
E-Posta
Reklam
Arşiv

A T V

Win-Türkçe
ASCII

Finansbank

 
ÇETİN ALTAN(caltan@sabah.com.tr )

"Yok öyle şey, burası Türkiye" döneminin bitişi

TV'lerde sık gösterilen bir reklam vardı; bıçkın bir delikanlı, elini yukarı doğru keskinliğine kaldırarak:

- Yok öyle şey, diyordu; burası Türkiye...

Hemen hepimize, değişik zamanlarda; Türkiye'nin, çağdaş ülkelerinkine benzemeyen kendine özgü değişik kriterleri olduğu hatırlatılmıştır.

Örneğin Türkiye'de; ünlü bir din adamıyla, ünlü bir siyasetçinin eşcinsel ilişkileri üstüne bir tiyatro piyesi yazamazsınız.

- Ama Fransa'da Feydeau, nerdeyse 100 yıl önce yazmış böyle bir vodvili, derseniz..

Alacağınız yanıt hep aynı olur:

- Orası Fransa...

Görülüyor ki, Türkiye'deki bir yazı adamının; başka ülkelerdeki meslektaşları gibi, kendi yetenek tavanlarını arama özgürlüğü yok, kendi ülkesinde...

Beyinsel aranış ve gelişmelerin önü, tabu ve dogmalarla duvarlanmış.

1826'da 140 bin kişilik yeniçeri ordusunun kılıçtan geçirilerek, ortadan kaldırılmasıyla; siyasette de kışla-cami çatışması başladı. Her iki kurum da, sürekli ön plana çıkardı kendi kutsal tabularını. Kışla da, cami de, kendi tabularının -vazgeçtik eleştirisini- bir şaka malzemesi yapılmasına dahi tahammül edemezler.

Böyle bir ortamda, çağdaş bir beyinselliğin çeşitli dallardaki kadrolarını, ne kadar yetiştirebilirsiniz?

Hemen karşınıza, yukarı doğru keskinliğine kalkan bir el hareketinin giyotini çıkar:

- Olmaz öyle şey, burası Türkiye...

Osmanlı zabitlerinin siyasete soyunmaları, Abdülmecit döneminde kıpırdanmaya başladı... Benimsedikleri sloganlar, Fransız ihtilalinden uzantılı, hamasi sloganlardı... "Kurtarıcı", yani "halaskâr" olmaya bileniyorlardı..

Zamanla, özellikle de İttihatçılar döneminde, Osmanlı zabitlerinin siyaset hırsı; kendi aralarında da kanlı bıçaklı çekişmelere dönüştü...

Herkes birbirini "ihanet"le suçluyor; fırsat bulursa da, asıp kesip, kurşunluyordu.

Ancak kimsenin ne ekonomiden haberi vardı; ne teknolojideki değişimlerin yarattığı burjuva ve proletarya sınıflarından..

Kendileri başa geçtiklerinde, emir vererek herşeyi düzeltebileceklerine inanıyorlardı. "Çok yaşasın Niyazi'ler, Enver'ler" marşları okundukça; her biri, kendisini devaynasında görüyordu.

İslam dünyası, endüstri devriminden geçmediği için; burjuva sınıfı evrenselliğinin dışında kaldı. Bu da çok garip bir biçimde yansıdı Türkiye'ye...

Önce Sultan Aziz'i, sonra da Sultan Hamit'i deviren Osmanlı zabitleri; kul yığınlarının ortaçağ köylülüğüne saplanıp kalmış ve toplumun da "burjuva sınıfını yaratacak bir sermaye birikimini geliştirememiş" olduğu bilincinden yoksun; kendilerine göre dünyayı ikiye bölmeye kalktılar; "Türk dostu olanlar ve Türk dostu olmayanlar" diye...

Kim Osmanlı'yı ve Osmanlı zabitini eleştiriyorsa, o Türk düşmanıydı. Kim II. Wilhelm gibi, Osmanlı zabitlerini payelendiriyor ve Osmanlı köylü taburlarını kullanma karşılığında, kendilerine olanak tanıyorsa; o, Türk dostuydu..

Böylesine demagojik damgalamalarla, durup dururken bir gecede karar verilen Odessa bombardımanı sonucu, 1. Dünya Savaşı'na girildi. Galiçya'dan Yemen'e kadar, değişik cephelerde 2 milyon köylü çocuğu öldü. Sarıkamış'ta, -gerekli önlem alınmadığı için- soğuktan dondurulan 73 bin nefer de cabası..

Ve sonunda Lozan'la, üstünde 24 devletin kurulduğu, 5 milyon kilometre kare toprak yitirildi.

Bugün de Türkiye'de en büyük rantı ve itibarı siyaset getiriyor. O nedenle de, milyonlarca mesleksiz insan, siyasetçi olma peşinde...

Ama hâlâ hemen hemen kimsenin, ne "yazı ve yazar" kavramları hakkında yeterli bir fikri var; ne "telif hakları" konusunda...

Oysa küreselleşme süreci, Türkiye'yi de sarmalamakta..

İster istemez Türkiye'nin de, son 70 yılı gitgide daha saydamlaşacak.. Ve yavaş yavaş ortaya yazı adamlarının, "Ankara onaylı" olanlarıyla, olmayanları; ayırımı ve bir de, garip bir "telif hakları" tablosu çıkacak...

Bu tabloyu inceleyenler, 21 Yüzyıl ile Türkiye arasındaki uçurumun özünü de, daha iyi görecekler...

Ve daha iyi görecekler, vaktiyle sinsi talanlarla iri yalanların üstüne gidenlerin, neler çekmiş olduğunu...

"Telif hakları" bir toplumun beyinsel röntgenidir.

 
Ekonomik programın başarıya ulaşacağına inanıyor musunuz?

Evet
Hayır

 


Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır