Batılılar alemdir! Bir kez dünyanın bir bölümünü kendilerinden ayrı tutmaya karar verdilerse, bunu döverek de yaparlar, severek de...
Kültürel farkları, farklı inançları, binlerce yıllık geleneklere yaslanarak gelişen farklı düşünce biçimlerini rahatsız edici bulduklarında yeryüzünü hızla "küreselleştirirler!"
Yok, kendilerinden sıkılmışlarsa!..
Kendi hızlı hayatlarına, panik ataklarına, bitmez tükenmez anksiyetelerine çareler arıyorlarsa uzak ülkelerin uzak kültürlerine can simidi gibi sarılırlar.
Bu kez sıra, abartarak farkların altını çizmeye gelmiştir.
Ve Batılı olmayanların da nihayetinde kendileri gibi "insan" olduklarını unutup "ilginç" ve "derin" yabancılar olduklarına karar verirler...
Kendileri, yani Batılılar savaşçıysa, o zaman Doğulular barışçıdır!
Kendileri zamana teslim olduysa, Doğuluların zamanla ilişkisi yoktur!
Kendilerinin asabı çarçabuk bozuluyorsa, özellikle Uzakdoğulular'ın bedenlerinde sanki hiç sinir hücresi yok sanır, öyle inanırlar...
Böyle bir duygu içindedir Batılı insan; bir yanı uyanık, bir yanı sersemce bir insan ve kültür kavrayışına sahiptir...
Himalayalar'ın orada, yüksek tepelerde sıkışıp kalmış garip ülkenin "dingin ruh hali"ne o kadar inandırırlar ki kendilerini; hatta bu işin ticaretinden yıllar boyu öylesine ekmek yerler ki...
Yüksek Rahipler Tapınağı'nda iki yıl önce çıkan kanlı kavganın kameralara yansıyan görüntülerinden bile etkilenmezler. Yüksek Rahipler'in alçakça kavgaları; yaşlı rahiplerin başlarına inen çorba kazanları onları Batılılılara özgü bütün dinginlikleri ve "ölümsüzlükleri" Himalayalar'da arama inancından uzaklaştıramaz...
Ama...
İşte Nepal'in Veliaht Prensi aldı eline otomatik tüfeği, bir kız davasına bütün ailesini tarayıverdi... Tanrı Vişnu'nun yeryüzündeki enkarnasyonu sayılan Kral da kurşunlarla hayata veda edenler arasındaydı.
Biraz Mezopotamya, biraz Utah, biraz Kolombiya ve çokça da yeryüzünün her yeri kokan bir cinnet nöbeti....
Neymiş efendim! Dünya şaşkına dönmüşmüş.
Oysa Nepal hep huzursuzdu; Nepal'de siyaset hep kavgalı dövüşlüydü...