kapat
06.06.2001
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi

banner
Dünyadan
Spor

Limasollu

Magazin
Astroloji

Para Durumu
Hava Durumu

Bizim City
Sizinkiler

Sarı Sayfalar
İstanbul

Cumartesi Eki
Pazar Eki

Künye
E-Posta
Reklam
Arşiv

A T V

Win-Türkçe
ASCII

Finansbank

 
ZÜLFÜ LİVANELİ(livaneli@sabah.com.tr )

Başkası olan adam

Anthony Quinn'in ölümüyle sanki bir kişi değil, birçok insan çıkıp gitti hayatımızdan. Zorba adlı bir Yunanlı, Quasimodo adlı bir kambur Fransız, bir Meksikalı savaşçı, bir Amerikalı böksör... Hepsi birden öldüler.

Sinema aktörlerinin yarattığı olağandışı büyünün sonucu bu. Çünkü diğer sanat dallarındaki yaratıcı insanlar hep kendilerini ifade etmeye çabalıyorlar: Bir romancı, paragrafları arasına sakladığı karakterlerle kendisini anlatıyor; bir ressam öznel dünyasını yansıtıyor, bir müzisyen bestelerinde iç derinliklerini ele veriyor.

Ama bir aktör, ne kadar başkası olursa, o kadar başarılı sayılıyor.

Aktörün zaferi, kendisini silip bambaşka bir karaktere bürünebildiği an doruğa ulaşıyor.

Belki de bu yüzden, "Anthony Quinn öldü!" denildiğinde, Anthony adlı Meksika ve İrlanda asıllı bir adamın ölümü gelmiyor aklımıza. Giritliler'den, Araplar'a uzanan bir kişilikler galerisi canlanıyor.

***
Aktörün yaygınlığı, diğer yaratıcıların önüne geçiyor bence.

Çünkü Anthony Quinn'in Zorba dansını hatırlayan milyonlarca insandan kaçı, bu romanın yazarı Nikos Kazancakis'i tanır dersiniz?

Kaç kişi filmin yönetmenini bilir?

Hadi diyelim ki sayıları daha fazladır ama yine de o müziği Mikis Thedorakis'in yazdığını bilen kişiler bile, aktörün hayranlarıyla karşılaştırılamayacak kadar azdır.

Viva Zapata filmi de öyle:

Filmin senaryosunu John Steinbeck'in yazdığını ve yönetmenliğini Elia Kazan'ın yaptığını bilenlerin sayısı sınırlıdır.

Viva Zapata denildiğinde insanların gözünde Marlon Brando ve Anthony Quinn canlanır.

***
Aktörlerin pek azı, kişisel yaşamlarıyla perdedeki yaşamlarını birbirinden ayırabilir!

Genellikle ikinci kişiliğin peşine düşerler.

Ve zamanla gerçek dünya ile gerçek olmayan dünya yer değiştirmeye ve iç içe geçmeye başlar.

Aktör artık, perdede yarattığı imgelerin esiridir.

Halk da onu öyle görür.

Ve o andan itibaren kişilik parçalanmaya başlar.

Ömrü boyunca başkaları olmaya çalışan adamın gerçek kimliği, hayran kitleleri ve yarattığı imgelerin büyüsüne kapılan sevgililer tarafından örtülüp gizlenmiştir.

Kendilerini cinselliğin ağır bastığı törensel bir anaforun içinde bulurlar.

Kimi Marilyn Monroe gibi intihar eder, kimi Greta Garbo gibi bir sır perdesinin arkasına gizlenir, kimi Marlon Brando gibi şişmanlar ve yalnızlığa çekilir, kimi de Anthony Quinn gibi yaşamdan süzebileceği son zevk damlalarını yalayarak ölmek ister.

Ve onlarla birlikte birçok karakter ölür.

***
Anna Seghers ölülerin genç kaldığını söylemişti. Aslında hep genç kalanlar, aktörlerdir.

Toza toprağa karıştıktan yıllarca sonra bile sinema perdelerinde ve televizyon ekranlarında gencecik halleriyle gülmeye, koşmaya, içki içmeye, sevişmeye ve dövüşmeye devam ederler. Bu yüzden, 22. yüzyılda yaşayacak olan kuşaklar, Ahthony Quinn'in Ege Denizi kıyısında yaptığı vahşi sirtakiyi seyredebilecek.

Hatta 23. yüzyılda ve daha sonrasında yaşanlar bile.

 
Ekonomik programın başarıya ulaşacağına inanıyor musunuz?

Evet
Hayır

 


Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır