kapat
06.06.2001
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi

banner
Dünyadan
Spor

Limasollu

Magazin
Astroloji

Para Durumu
Hava Durumu

Bizim City
Sizinkiler

Sarı Sayfalar
İstanbul

Cumartesi Eki
Pazar Eki

Künye
E-Posta
Reklam
Arşiv

A T V

Win-Türkçe
ASCII

Finansbank

 
HINCAL ULUÇ(uluch@sabah.com.tr )

Peki ya sürüde kalanlar ne olur?..

Bu ülke temel eğitiminin en büyük yanlışlarından biridir, "Sürüden ayrılanı kurt kapar" beyin yıkaması.. Doğarsınız.. Konuşmaya, öğrenmeye ve düşünmeye başladığınız yaşlarda, önce aileniz, sonra ilkokul öğretmeniniz nasihata başlar.. "Sürüden ayrılanı kurt kapar.. Sürüden ayrılanı kurt kapar.."

Ve sürüden ayrılmaya korkar olursunuz.. Sürü nereye, siz oraya..

Ve bir türlü ötesini düşünmezsiniz..

Sürüden ayrılanı kurt kapar, tamam..

Peki ya sürüde kalırsanız ne olursunuz?..

Bu sorunun korkunç yanıtı aklınıza bile gelmez.. Bütün bir ömrü "Koyun" olarak yaşadığınızı, ömrünüz biterken farkedersiniz dehşet içinde..

Daha bebeklik yıllarınızdan itibaren beyninize çakılan "Sürüden biri olma" eğitimi bireyselliğinizi, bireysel teşebbüs gücünüzü, bireysel baş kaldırı özgürlüğünüzü yok etmiştir..

Martı'yı okumuşsanız eğer, martı Jonathan'ın sürüsüne nasıl baş kaldırdığını okumuşsanız, belki de hayatınızdaki en doğru kararın, sürüden ayrılmak olduğunu farkedersiniz..

Amerika'dan e-mail gönderen sevgili Tolga Balgamis "Vali Konağı Caddesi ile dile getirdiğiniz şehir içi inşaatlardaki iş güvenliği, hemen heryerde görmeye alışık olduğumuz ciddi bir problem" diyor.. "Ama kullandığınız bir ifade beni rahatsız etti. Sade vatandaşlara 'Koyun' diyerek fazla ve haksız yüklendiğiniz görüşündeyim. Acaba 'Sade vatandaş' olarak ne yapabilir, ne kadar etkili olabilirdiniz?.."

Sevgili Tolga, işte bizim milleti koyun yapan düşünce tam bu.. "Ben tek başıma ne yapabilirim.." Damarlara uyuşturucu olarak bu zehir veriliyor.. "Tek başına birşey yapamazsın. Hatta başını belaya sokarsın.. Sus otur.."

"Ensesine vur, lokmasını al" başka hangi milletin deyimler sözcüğünde var..

Tek başına insan mucizeler yaratabilir..

Alırsın eline bir sopa.. Üzerine bir karton çakarsın.. Kartonun üzerine "Kaldırımda güvenlik içinde yürüme özgürlüğümü geri istiyorum" yazarsın.. Başlarsın o kaldırımı, vatandaşın ana caddedeki kaldırımını gasp eden iskelelerin etrafında aşağı yukarı yürümeye.. "Deli" diyen çıkar.. Ama "Bu adam çok akıllı.. Ona destek olalım" diyecek, haklarını bilen vatandaşlar da çıkar, belki.. Onlar da birer sopa, birer baston.. "Bu kaldırım bizim" yazarlar.. "Kafamıza taş düşmeden yaşamak istiyoruz" yazarlar.. "Vali göreve.. Belediye Başkanı göreve.. Polis göreve" yazarlar.. Kalabalık artmaya başlar.. O cinayet makinası iskelelerde çalışılmasına göz yuman polis, hakkını arayan siz vatandaşa engel olmak için cop kullanmaktan çekinmeyebilir.. Ama haklar kolay elde edilmez. Bedelini ödemek gerekebilir.. Kalabalık artınca, televizyonlar oraya üşüşür.. O gece tüm Türkiye sizin haklı baş kaldırınızı duyar ve kentin valisi artık yatağında rahat uyuyamaz.. Ertesi sabah bir genelge yayınlar ve cadde üzerindeki tüm ön cephe düzenleme ve inşaatlarından, vatandaşın, trafik içine inmeden, kafasına birşey düşmesi tehlikesi olmadan, kaldırımında güven içinde yürümesini sağlayacak önlemler alınmadan iskele kurulması ve çalışmaya başlanmasını yasaklar. Polisine, böyle çalışmalara derhal müdahele edip ceza yazma ve mühürleme yetkisi ve emri verir. O zaman, müteahhit beyefendi, karının birazından vazgeçip, kaldırıma önce, içinden vatandaşın güvenle geçeceği bir ahşap tünel yapar, iskeleyi üstüne kurar..

Bunları ben icad etmedim. Uygar ülkelerde böyle oluyor. Böyle olduğunu Vali Erol Çakır, Ana Kent Belediye Başkanı Ali Müfit Gürtuna, Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül ve İstanbul Emniyet Müdürü Kazım Abanoz da görmüşlerdir.. Peki o zaman neden müdahele etmezler.. İlle de bir vatandaş mı ölmeli, kafasına mala düştüğü için.. O zaman mı harekete geçerler?. O zaman alacakları önlem, öleni geri getirir mi?. Bu nasıl yöneticilik, bu nasıl kentinin insanına sahip olma, bu nasıl vicdandır?. Biz kaza (Aslında cinayet) olmadan önlem almayı bilmez miyiz?. Vali de, Sarıgül de bana söz verdiler.. "Bu iş tamam" diye.. Ne tamamı.. Sadece Vali Konağı Caddesinde, biri de konağın tam yanında, ön cephe iskele sayısı iki misli arttı o günden beri.. Vatandaşın can güvenliği, vatandaşın hayatı tehlikede..

Vatandaş sesini çıkarmıyor.. Çünkü koyun.. Çünkü sürüden biri o.. Sürü ne yapıyorsa o da onu.. Vatandaş koyun olunca, vatandaş hakkını aramayınca, vatandaş kendi canının hesabını sormayınca, makamlarda oturanlar rahatlarını niye bozsunlar ki.. Alan razı veren razı..

Vali Konağı Caddesindeki bu çağ dışı, bu insanın canını tehlikeye düşüren, insan onurunu ayaklar altına alan iskeleler, bu kentin utanç anıtlarıdır..

Bu kenti yönetenlerin ve bu kentte yaşayanların utanç anıtları.. Ben tek başıma da olsam, bu kentte yaşayan yüzlerce gazeteciden bir tek tanesi dahi destek çıkmasa, bu halk, koyun sürüsü psikolojisi içinde susup otursa da, savaşımı sürdürecek ve bu utancı her fırsatta, kızarmayan suratlara vurmaya devam edeceğim..

Böyle biline..

Frig Vadisinde bir kahvaltı..
Fındık köyünden çıktık.. Beş dakika sonra cennete geldik.. Binlerce yıllık Frig vadisi içinde bir cennet..

Frigya.. Midas'ın ülkesi.. Hani her dokunduğunu altın eden Midas ve onun her duyduğunu anlatan eşek kulaklı berberi..

Yöre Kapadokyayı andırıyor.. Zaten vadi uzayıp, Kapadokya vadisi ile birleşiyormuş.. Ayni tür yumuşak kayalar ve içlerinde oyuklar, mağaralar.. Ortadan bir dere akıyor, hafif şırıltılar ve mırıltılarla.. İki yanı salkım söğüt ağaçlar.. Yemyeşil çimler.. Köy delikanlıları kilimi getirip bir kocaman ağacın dibine serdiler.. Öte ağacın dibinde, sabah bizimle okula uğramayıp doğru buraya gelen bizim Ercan ile, Sıtkı Usta'nın baş yardımcısı Sarı Mehmet (Mehmet the Yellow) kahvaltıyı hazırlıyorlar..

Ben derenin sesini ve çimin kokusunu içime çekmeye çalışıyorum, Sıtkı Usta elime minik bir dürbün sıkıştırdı.. Tek göz için, ilk defa gördüğüm bir alet..

"Bunu al da öyle bak çimlere" dedi..

Yahu çim işte.. Dünyanın her yerindeki çim.. Çime dürbünle bakılır mı?..

Ama Ustayı kırmamak için bakayım dedim, içimden..

Ve o minik dürbün, beni çıplak gözle görmeme imkan olmayan bir başka dünyaya götürdü.

Minnacık böcekler dolaşıyor otların arasında.. Ama ne böcek.. Ben böyle renkleri hiçbir ressamın tuvalinde görmedim.. En büyük ressam doğa.. Bir turkuaz böcek yürüyordu.. Bir turkuaz, ne anlatılır, ne boyanır.. Minnacık, küçük parmak tırnağınıza üç tanesi sığar o boy bir böcek, ama nasıl canlı, nasıl parlak, nasıl çarpıcı bir kabuk rengidir bu.. Daha ne böcekler, ne renkler gördüm o minik dürbünle..

Benim kadar doğayı seven bir insanın, her fırsatta kırlara koşan Hıncal'ın bunca yıldır farkına varmadığı bir başka dünya var, çimlerin arasında.. Bir şekil ve renk cümbüşü dünya..

Dürbünle hep uzaklara baktığımız için farkına varmadığımız bir dünya.. Oysa o dürbünü oturduğumuz yere çevirsek, hemen yanı başımıza baksak yakından ve derinden, nelere sahip olduğumuzu, farkında olmadan nelere sahip olduğumuzu göreceğiz..

Sıtkı Usta, yakınları keşfetmeyi başarmış bir filozof işte..

Ve de o yakınlara gizlenmiş renkleri görebilen ve seramiklerine yansıtan bir usta sanatçı..

Köy peyniri.. Köy yoğurdu.. Zeytin.. Yolunuz Kütahya'ya düşerse, Sıtkı Ustaya uğrayıp bir tane alın.. Onun dizaynı bir zeytin servisi.. Biri ufak, biri geniş yapışık iki göz.. Büyük göze zeytinleri, küçüğe çekirdekleri koyuyorsunuz.. Ne kadar şirin, ne kadar pratik.. Siz, çekirdek, fıstık gibi kabuklu yemiş servisinde de kullanabilirsiniz..

Harika bir sucuk.. "Afyon mu" dedim.. "Kütahya" diye gürledi Sıtkı Usta.. "Bu sucuğu sadece Kütahya'da bulabilirsin.. Burada yapılır, burada yenir.."

Yellow Mehmet, çay kaşıklarını unutmuş.. Çatal da eksik.. Lafı mı olur.. Söğüt dalından anında çatal ve kaşık imal etti oracıkta.. Kahvaltı bitince attırmadım, topladım İstanbul'a getirdim.. El işi tahta çay kaşıkları..

Dünya güzeli vadi.. Dünya güzeli doğa.. Dünya güzeli bir kahvaltı.. Bıraksalar o söğüdün altında, o su sesinden ninni ile akşama kadar uyurum..

Ne gezer..

"Kalkın bakalım" dedi Sıtkı Usta.. "Kalkın gidiyoruz.."

Kalktık.. Önce tarihi bir tren istasyonu.. Sonra Frig vadisinin derinleri..

Cumaya tabii.

***
Bu arada.. Gençleşme Kürü yapabileceğiniz Kütahya Yoncalı Tütav Termal Otele nasıl ulaşılabileceğini soranların sayısı hayli fazla..

Kütahya'da otel.. 0 274 249 42 12 (-13 ve 14 de var).

Bir de Ankara Merkezi.. 0 312 440 96 01!.

Sıtkı Usta'nın e-mail adresi de var artık..

sitkiusta@kutpo.com.tr

BİZİM DUVAR
Hagi Romanya'da. Efsane geri döndü.

Hakan&Utku

TEBESSÜM
Fıkra Erkin Usman'dan

Başrahip Tanrı'yı tanımlamaya çalışıyordu: "Ne yerdedir, ne göktedir, ne yer, ne içer, ne doğmuş, ne de doğurmuştur." Cemaattan biri dayanamadı: "Efendim, sen şuna yok diyeceksin, ama bir türlü dilin varmıyor."

SEVDİĞİM LAFLAR
Rüyanızda asla 80 yaşında olmazsınız.

Anne Sexton (1928-1974)

 
Ekonomik programın başarıya ulaşacağına inanıyor musunuz?

Evet
Hayır

 


Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır