Milli Takım'ı Dünya Kupası'na hazırlayanlar sadece rakiplerle uğraşmıyor. Spor kamuoyunun üstüne öyle bir rehavet çöktü ki, "Rakipler kolay, grup şanslı" diye diye sanki maç oynamadan finallere kaldık. Halbuki kazın ayağı öyle değil. Dünya futbolu hızla ve birbirine denge sağlar bir şekilde gelişiyor. Azerbaycan'ı yenerken ne kadar zorlandığımız hafızalarda. Makedonya'da anamızdan emdiğimiz süt burnumuzdan geldi. Slovakya grubun belki de en iyi takımlarından.
Bir de bugünün gündemine bakın. Milli Takım'daki futbolcular transferlerini bitirmemiş, kulüplerde krizden geçilmiyor, basın dedikodular peşinde. Ama biz ülke olarak Dünya Kupası'na gitme hesabı yapıyoruz. Ligin bitmesinin ardından futbolcuların üzerinde müthiş bir yorgunluk var. Onları sadece vücut olarak değil kafa olarak da Azerbaycan ve Makedonya maçlarına hazırlamak çok zor. Ama Şenol Güneş işin taktik hesabını yaparken Can Çobanoğlu gibi usta bir menajerle çalışmanın da şansını yaşıyor.
Futbolcuların bu maçların çok önemli olduğunu iyice benimsemeleri, bugün İnönü Stadı'nı doduracak taraftar sayısıyla doğru orantılı. Ülke takımları, yabancı rakipleriyle mücadele ederken en büyük gücü tribünlerden alır. Sahadakiler ne kadar profesyonel de olsalar tribünlerin gücü, sağlayacağı motivasyon çok önemli.
Bu maçın bir başka önemi de golle ilgili. İsveç, Slovakya ve Türkiye'nin aşağı yukarı denk olduğunu düşünürsek puan eşitliği durumunda averaj büyük önem kazanacak. Şenol Güneş de bunun farkında. Bu nedenle bütün hazırlıklarını atak oyuna göre yapıyor. Ama elindeki oyuncuların form durumu, bu maç için kamuoyu oluşmaması en büyük handikapları. Güneş'i "Çok kolay" dediğimiz bu engelleri aşarken ellerini kollarını bağlayıp bırakmışız. Hiçbir hedef desteksiz gerçekleşmez. Halk istemezse hiçbir şey olmaz. Bu yüzden kısır çekişmeleri ve sadece bizi ilgilendiren dedikoduları en azından bir haftalığına rafa kaldırıp Mlli Takım'a finallere gitmeyi ne kadar istediğimizi hissettirmeliyiz ki, onlar da sahada kimin için oynayacaklarını bilsinler.