kapat
01.06.2001
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi

ciceknet

Dünyadan
Spor

Limasollu

Magazin
Astroloji

Para Durumu
Hava Durumu

Bizim City
Sizinkiler

Sarı Sayfalar
İstanbul

Cumartesi Eki
Pazar Eki

Künye
E-Posta
Reklam
Arşiv

A T V

Win-Türkçe
ASCII

Finansbank

 
ALİ BAYRAMOĞLU(abayramoglu@sabah.com.tr )

Kim fanatik?

Tekrar futbol konusuna dönmeye niyetim yoktu. Ancak, "Galatasaraylılar'a" başlıklı yazıma gelen bitmez tükenmez "küfürlü ağır fanatik" tepkiler beni gerçekten şaşırtı. Buna bir de Mehmet Tezkan'ın "elmalarla armutları" birbirine karıştıran yazısı eklenince tekrar yazmak farz oldu.

"Galatasaraylılar'a" başlıklı yazımda ne yazdığımı gayet iyi biliyorum. Aslına bakarsanız bu yazı konusundaki tek rahatsızlığım "hoş bir takılmada" bulunayım derken, kendime ve fikirlerime rağmen kuru bir fanatizme çanak tutmuş olmam.

Ama itiraf etmeliyim, yazıyı yazarken bu ülkede sporun bir oyun olmaktan çıktığını, takımların Avrupa başarılarının Viyana seferleriyle özdeş hale getirildiğini, futbolun ciddi işlerin en ciddisi haline dönüştürüldüğünü bir an için unutmuşum.

Yazımın objektif olmadığını söylüyorlar. Buna şüphe yok; objektif değildim, objektif olmak için de yazmadım. Daha da öte, ben bir spor yazısı yazmadım, sadece tatlı polemiğe davet eden bir taraftar yazısı yazdım.

Peki "taraftarlık bizatihi sübjektiflik" değil midir? Ya da benim, siyaset yazarı olsam da, oyunlardan hoşlanma ve oyundaki rakiplere takılma hakkım yok mudur? Veya Fenerbahçe'yi sübjektif olarak nasıl gördüğümü anlatma hakkım... Kaldı ki, fanatik olmayan taraftar bakışı her zaman "olanı" anlatmaz "olması gerekeni" de söyler, insanın görmek istediğiyle gördüğü arasındaki ince çizgide dolanır durur.

Ve futbol bir oyundur. Ama sadece saha içiyle değil; şakasıyla, atışmasıyla bir oyundur. Abartmalar, takılmalar olmadan rekabet olmaz. Yıllar önce Fenerbahçe, Samsunspor'dan arka arkaya 4'er gol yediği zaman, arkası dört kişilik olan dolmuşlarda, beni de güldüren "arkayı fenerleyelim" sözlerini kim aşağılama, küçültme olarak görmüştü?

Takımlar şakaya, takılmaya, eleştiriye kapalı birer "sit alanı", başarılar ise millileştirilmiş, devletleştirilmiş tabular değildir. Ama belli ki, bu ülkede sportif başarı özgürleşmeyi ve hafiflemeyi değil, sertleşmeyi ve ciddileşmeyi besliyor.

Galatasaraylılar alınmasınlar; Galatasaray'a yönelik olarak yazdığım "Herkes bir gün aslına rücu eder, Galatasaray da küçük dünyasına dönüyor..." sözleri sadece bir takılmadır. Kimseyi ciddi ciddi küçümseme niyetim yoktu. Neden olsun?

Ancak hemen eklemem gerekir ki, "hınzırca" yazılmış bu birkaç satırı Tezkan gibi "çok ağır ve haksız ithamlar" olarak değerlendirmenin, kastetmediğim şeyleri ima ederek fanatik ruhu tahrik etme olduğunu düşünüyorum.

Mehmet Tezkan üniversiteden benim öğrencimdir. Ama belli ki, her tür fanatizmin panzehiri olan ilkeyi, "sübjektif alan"la "objektif alan"ı birbirinden ayırmayı hâlâ öğrenememiş. Objektif alanda sıkça yaptığı sübjektif değerlendirmeler "mesleki deformasyon"dan, mesleki "hal"den sayılabilir belki... Ama, sübjektif alanı objektif tahlile tabi kılması, örneğin Fenerbahçe hakkında duygusal sözlerimi çürütmek için kendi açıklamalarını bilimsel, benimkileri "açık tribün muhabbeti" ilan etmesi, gerçekten garip olmuş... Ardından kantarın topuzunu kaçırmış, Galatasaray'la ilgili sözlerimi, "ötekini anlamaya çalışan birinin ilk fırsatta ötekini yok etmeyi amaçlaması" olarak değerlendirmiş...

Ona da, diğer unutanlara da bir kez daha hatırlatmalı: Futbol, işin içine şiddet ve millet fikri karışmadıkça "öteki"nin meşru ve gerekli olduğu tek yerdir. Galatasaray, Fenerbahçe için böyle ve onsuz olmaz bir ötekidir, Fenerbahçe de Galatasaray için... Daha da öte "spordaki öteki", dışlayan ve şiddet dolu "siyasal öteki" duruşunu ehlileştirmenin yoludur. Sporda takılma ve serzeniş, ötekini imha etmez, değerli kılar...

Anlaşılan, Mehmet Tezkan 6 ölü, 8 yaralının olduğu bir "gece bilançosu"nun sabahı "Halkımız zaferi havaya ateş açarak kutladı" tarzı manşetleri, futbol konusunda yazdıklarını ve yazdırdıklarını çabuk unutmuş. Tabii benimkileri de...

Şunu bilmek gerek: İrşad olunmadan mürşit de olunamaz... Ve bu koşullarda, bu ülkede ne yazık ki hafif ve hoş polemikler yapılamaz.

 
Ekonomik programın başarıya ulaşacağına inanıyor musunuz?

Evet
Hayır

 


Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır