Yeniden "1 Dakika Karanlık"
Bugün Türkiye'nin siyasi ve ekonomik sisteminde -aksi yöndeki tüm çabalara, siyasi çıkar kaynaklarının önü tıkanacağı için her gün nasırına basılmış gibi bas bas bağıran tüm siyasetçilere rağmen- başlayan değişimde sivil toplumun ne önemli etkisi oldu, hiç düşünüyor musunuz?
"Sürekli Aydınlık İçin Bir Dakika Karanlık" hareketiyle girdik değişim sürecine. Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana ülkenin her köşesinde, her evinde ilk kez aynı duygular içersinde, aynı amaçla birleşiyordu sivil toplum..
Her gece, aynı anda, ışıklarını söndürerek..
70 milyon, karanlık devlet ilişkilerine, haksızlığa, yolsuzluğa isyanını belirtiyor ve bunların derhal durdurulması için "temiz toplum-temiz yönetim" için el ele verdiğini anlatıyordu.
Toplumun bu tek yumruk şeklindeki hareketi değişimin kaçınılmaz olduğunu devlete, siyasete, bürokrasiye hissettiren önemli bir başlangıçtı.
Kamu kuruluşlarının siyasi kadroların çiftliği gibi kullanılmasına son vermeye yetmedi ama sistemi esaslı bir şekilde, en az altı şiddetinde bir deprem gibi salladı.
Aynı kafada devam edenler -bu kafanın ülkeyi getirdiği sonuç olan- ekonomik krizle yedikleri tokatın etkisiyle kendilerine benzemeyen , ülkeyi ve ekonomiyi siyasi çıkarlarına alet etmeyecek ve aynı zamanda da uluslararası finans çevrelerinde "sözüne güvenilirliği olan" birini yardıma çağırdılar.
Aynen yangına çağrılan itfaiye ekibi gibi..
Şanslıydılar yine de. İtfaiye anında yetişti. Yangını tam olarak söndüremese de kontrol altına alınmasını sağladı.
Şimdi ne yapıyor bizim üç kafadarlar ve şürekâları?
Yangını o söndürsün ama biz su vermeyiz diyorlar.
Sorumluluğu üzerine yıktıkları kişiyi "tek kötü adam" yaparak oylarını -herşeye rağmen- kurtaracaklarını sanıyorlar.
Tarım Bakanı buğday fiyatına karşı.. Bayındırlık Bakanı İhale Yasası'na karşı .. Ulaştırma Bakanı özelleştirmeye karşı.. Özelleştirmeden Sorumlu Devlet Bakanı kendi seçim bölgesini etkileyeceği için Tütün Yasası'na karşı.. Genel Başkanlar gelecekte siyasi tehlike olarak gördükleri için adamın kendisine ve her söylediğine karşı..
Peki "sen ağa, ben ağa, inekleri kim sağa?"
Oy kavgası bitmeli
"Çiftçiye ne deriz, tütüncüye ne deriz" sözleri aslında "Çiftçi bize oy vermez", "Tütün üreticisinden oy alamayız" anlamına geliyor. Yani kısacası siyasi rüşvet kesilirse ne yaparız?
Şimdi de Devlet Bakanı Kemal Derviş'e psikolojik baskı uyguluyorlar. Selâm vermiyorlar. Randevu vermiyorlar. Onu yalnız bırakarak yıldırma plânını gerçekleştiriyorlar.
Bunların olacağını daha o gelmeden yazmıştık. Geldikten sonra 'hele bir ekonomik yardım gönderilmeye başlansın, bakın neler olacak' demiştik. Aynen çıktı..
İşte tam bu noktada sivil topluma büyük görev düşüyor. Gidişin farkında olan STK'lar arka arkaya toplantılar yapıyor, çare arıyorlar.
Durum ciddi.. Değişimin ve ekonomik programın önünü açmak için bir kez daha milletin el ele vermesi ve desteği çok güçlü olarak hissettirmesi gerekiyor.
"1 Dakika Karanlık" eylemine yeniden başlamanın zamanı geldi galiba!
Tarkan, Teoman ve ödüller!
Yıllardır Avrupa'da ve Amerika'da isim yapabilmek, bir Türk pop müzik sanatçısının da Batı'da adını duyurabileceğini kanıtlamak için çalışan ve bunu başaran Tarkan bizden beklediği ödülü de aldı.
Hep birlikte ona güzel bir "Üstün Başarı Ödülü" sunduk. Türk usulü bir teşekkür..
Geldiğinden beri kendisiyle yapılan tüm röportajlarda sadece "ne olmadığını" anlatıp duruyor Tarkan. Çünkü kendisine aşk hayatı, kadınlar, cinsel tercihler konusundan başka birşey sorulduğu yok.
Benim gördüğüm kadarıyla atv'de Murat Birsel'in soruları dışında kimse onun yurt dışında kazandığı başarıyla pek ilgilenmedi. Sanki Türk sanatçılarının Avrupa ve Amerika ülkelerinde adını duyurması, listelere girmesi bizim için sık rastlanan bir olaymış gibi..
Tarkan kadınlara nasıl bakıyor? Kadınlar ona nasıl bakıyor? Maço mu, romantik mi? Dansıyla cinselliğiyle ne mesaj veriyor? "Kuzu Kuzu" kadınların yanında kuzuluğu mu ifade ediyor?
Eh, yetti ama.. Nereye kadar gider bu sorular?
21. Yüzyıl'da bile insanların görüntü olarak, yetenek, zekâ, davranış olarak "farklılığını" halâ kabullenemeyenler var. Herkes bir örnek olmalı. Ve mümkünse "sıradan" olmalı.
Sıradışı olanlar hemen sıraya sokulmalı..
Tarkan büyük bir sanatçı. Özel yeteneklerle donatılarak dünyaya gönderilenlerden. Şanslıyız ki böyle bir sanatçı Türkiye'ye de gönderilmiş.
Diğerlerinin Elvis'lerini, Madonna'larını, Ricky Martin'lerini keyifle dinlerken neden bizde hiç yok diyeceğimize onu hatırlayabiliyoruz.
Örneğin Teoman da son yıllarda özel yeteneği ve görüntüsüyle hızla yükselen yıldızlardan.
Onu sahnede izledim. Binlerce genci saatlerce varlığıyla nasıl mutlu ettiğini, onların bir ağızdan kelime kelime ezbere bildikleri tüm şarkıları dans ederek, kendilerinden geçmişçesine söylediklerini, yüzlerindeki huzurlu, keyifli ifadeyi gördüm.
Teoman kendini hiç sıkmadan, olanca doğallığıyla, sadece sesi ve güzel şarkılarıyla sağlıyor bunu.
Tarkan ve Teoman gibi bir toplumun gerçek sanatçıları ödüllendirilmeyi hak ederler. Ve en büyük ödül de sanatçı kimliklerine, kişiliklerine gösterilecek saygıdır.
Tarkan ülkesine, hayranlarına saygılı bir insan. O ve onun gibi sanatçılarımızla gurur duymayı (ve bunu da nasıl yapacağımızı) artık öğrenmek zorundayız!