kapat
31.05.2001
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi

ciceknet

Dünyadan
Spor

Limasollu

Magazin
Astroloji

Para Durumu
Hava Durumu

Bizim City
Sizinkiler

Sarı Sayfalar
İstanbul

Cumartesi Eki
Pazar Eki

Künye
E-Posta
Reklam
Arşiv

A T V

Win-Türkçe
ASCII

Finansbank

 
ALİ BAYRAMOĞLU(abayramoglu@sabah.com.tr )

Böylesi görülmedi...

Gülay Göktürk'ün iki gün önceki yazısını şaşınlık içinde okudum. Samsun 19 Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğrencilerine Kuran dersinde marş ezberleme zorunluluğu getirilmiş, marş ezberlemeyenler dersten başarısız sayılıyormuş. Ve Dekan bu uygulamayı göğsünü gere gere savunuyor ama bunu basına sızdıran öğrenciyi de bulup cezalandıracağını söylüyormuş...

28 Şubat'ı hatırlıyoruz. Onun YÖK'ü ne hale getirdiğini, üniversiteleri birer "irtica ile mücadele timi" haline çevirdiğini, asistanları okul giriş kapılarında tesettürlü öğrenci avına çıkacak bir duruma düşürdüğünü biliyoruz. Kısacası "öğretimin yerini terbiye"ye, "bilimin yerini asayiş"e bıraktığını görüyoruz. Özgür ve yaratıcı akıl modelinin bütün unsurlarının sistematik olarak tahrip edildiğini izliyoruz. Bu çerçevede İstanbul Üniversitesi'nde bir dönem öğretim üyelerinin eşliğinde 10. Yıl marşlarıyla resmi geçitler ve gece alayları düzenlendiği de anımsıyoruz.

Ama böylesi hiç aklımıza gelmedi. "Marşlı, öfkeli, kuru milliyetçi ve devletçi bir nesil" yetiştirmede bu derece ileri gidildiği kimsenin aklına gelmezdi.

Akıl alır gibi değil...

Bu nasıl üniversite, bu nasıl üniversite yönetimi?

İnsan ve uzman yetiştirmede "itaat, hiyerarşi, askerlik ruhu"nun böylesine merkez alındığı bir anlayış, o sıkça öykündüğümüz Batı ülkelerinde ortaçağdan bu yana hiç görülmüş müdür?

Peki bu totaliter rejim uygulamasının bahanesi, gerekçesi olabilir mi? İran gibi olmayalım derken, bundan gerçek bir İran yaratılabilir mi? Zorla Kuran öğrenmek ya da zorla marş ezberlemek, başını zorla açmak ya da zorla örtmek arasındaki fark nedir?

Mesele ne irtica ne de başörtüsüdür; mesele aklın, zihnin, özgürlüğün, bireyselliğin ölümüdür; mesele siyasetten devlete o pek şikâyet edilen ataerkil zihniyetin, otoriter bakışın, ölgün zekâların arsızca üretimidir.

İşin acıklı yönü ise bu totaliter anlayış bayrağının üniversiteler tarafından taşınmasıdı...

Olup bitenin vahametini anlamak; ilahiyat fakültesini, tesettürlü öğrencileri aşan anlamını kavramak için, iki dünya savaşı arası İtalya ve Almanya tarihini anımsayın. Göreceksiniz ki, Türkiye'deki uygulamalarla oradaki uygulamalar arasında hiçbir fark yoktur:

Apoletli rektörler ve öğretim üyeleri manzarası aynıdır. Tek tip insan yetiştirme projesi aynıdır. "Ulusal bilinç yaratma", "devleti ve milletiyle barışık öğrenciler yetiştirme" amacı, "komünizm ya da şeriatçılık" gibi dış ve iç tehdit gerekçesi ve savaş psikolojisi aynıdır. Bu düzene uymayan öğretim üyelerinin başına gelenler aynıdır. Gençlik Marşı ve Onuncu Yıl Marşı gibi marşlar benzerdir.

Evet akıl alır gibi değil...

Üstelik bunu yapan, öğretim üyeleri. Belki bu ülkede "üniversite fikri ve kurumu" hep içinden vuruldu, 1960 ihtilalinin 147'likleri, 12 Mart'ın yasaklıları, 12 Eylül 1402'likleri, yani üniversiteden sürülen öğretim üyeleri hep meslektaşları tarafından ihbar edildiler. Ama böylesi hiç görülmedi. İnsanların kişiklerini, kimliklerini, onuru ezerek düzen yaratma çabası hiç bu kadar fütursuz olmadı. 12 Eylül bile bu kadarını beceremişti; o devirde marşlar bile sadece cezaevleriyle sınırlı kalmıştı.

Bilin ki bu mantığın davet ettiği tehlike sadece toplumsal ve kültürel değil, aynı zamanda siyasidir.

Laiklik ilkesini bir "karşı din" haline sokmanın, "bir sure ile bir marşı" aynı ideolojik kategoriye sokarak karşı karşıya getirmenin, dini siyasileştirenlere karşı verilen mücadeleyi dine karşı verilen mücadele haline çevirmenin sonucu sadece bilgiden, özgürlükten, yaratıcılıktan uzak duran; akıl yürütmek için kavramlara değil, ideolojilere başvuran bir insan tipi üretmek değildir. Aynı zamanda dini gerçek anlamda siyasileştirmek, siyasal kimlik haline getirmek, bir öfke aracına çevirmektir.

Her şeyi kendisine benzeten "bu asayiş ve güvenlik ideolojisi" yakamızdan düşse artık...

 
Ekonomik programın başarıya ulaşacağına inanıyor musunuz?

Evet
Hayır

 


Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır