  
Artık yeni şeyler söylemek lazım!..
"Şükrü Saracoğlu Stadında Fener'in Şampiyonluk Şölenlerinde bakalım ne var" diye televizyonların canlı yayınlarını dolaşıyorum.. Kulağıma o iğrenç koro çarptı..
"Göklerde yıldız.. Gönüllerde ay..
Ananı sinkaf Galatasaray!.."
Kapattım televizyonu.. Bahçeye fırladım.. Papuçlarımı attım ayağımdan.. Islak çimlerde çıplak ayak dolaştım yarım saat.. Derwall'den öğrendiğim bir tedavi bu.. Rahatlamak için.. Tüm elektriğinizi toprağa veriyorsunuz..
Bu ne bitmez tükenmez kin, bu ne bitmez tükenmez nefret, bu ne bitmez tükenmez düşmanlıktır..
Hadi ölesiye yarışırken neyse.. Değil ya.. Neyse.. Yahu herşey bitmiş.. Şampiyon olmuşsun.. Sen Galatasaray'a sövmeden neşelenemez, eğlenemez, mutlu olamaz mısın kardeşim?.. Bu ne biçim bir aşağılık kompleksidir ki, şampiyonluk gecesinde bile beynine çöreklenir..
A benim düşüncesiz kardeşim..
Niye iki gece Bağdat Caddesini, bu ülkenin en büyük şenlik yerine çevirdiniz?.. Niye Cumhuriyet Bayramlarından öte coştunuz?..
Pendiksporla, Çatladıkapı'yı geçip şampiyon olsanız evinizin penceresinden bakar mıydınız?..
Bu yıl en büyük şampiyonluk sevincini kim yarattı sizde?..
Avrupa şampiyonu bir takımı geçmeyi başardınız da ondan.. Ünü Arjantin'in Patagonya yaylalarından, Sydney'in plajlarına ulaşmış bir takımın önünde şampiyon oldunuz da ondan.. Zaferinizin, keyfinizin büyüklüğü böyle bir takıma karşı kazanmanızdan..
Galatasaray'ı küçültürseniz, son haftaya kadar ecel terleri içinde yarıştığınız takımı aşağılarsanız aslında kendinizi, kendi zaferinizi on paralık etmez misiniz?..
Adama "Bu Galatasaray ne biçim bir takımdır ki, şampiyonluk gecende bile aklından çıkaramıyorsun" demezler mi?..
Galatasaray'a ettiğin her hakaret, rüzgara karşı atılmış tükrük gibi dönüp senin yüzünde patlamaz mı?..
Bunları sana rahatlıkla söylüyorum benim Fenerbahçeli şaşkın kardeşim.. Çünkü ben dört ay önce, her fırsatta Fener'e sövülüyor diye Galatasaray maçlarını izlemekten vazgeçtim. Kartımı iade ettim.. Aynen sizin kafada, aynen sizin aşağılık kompleksleriniz içinde kahrolmuş, sadece renklerinden biri kırmızı diye sizden ayrılan ufacık adamların yanında oturamadım.
Aşağılık kompleksinin takımı yok, tamam mı?..
Ertesi sabah öğrendiklerim beni beynimden vurdu..
Tribünleri "Ananı sinkaf" diye sövdüren, onları galeyana getirip küfürler ettiren, eline geçirdiği stad mikrofonları ile Ercan Saatçi imiş meğerse..
Müzisyen, sanat adamı kişiliği yanında, bir de ona büyük sorumluluk yükleyen Ertuğrul Özkök damatlığı kimliği varken üstelik..
Ercan'ı ben, Ertekin'in işlettiği Dalyan'da tanıdım.. İzel-Çelik- Ercan üçlüsünün Ercan'ı oydu işte.. İlk görüşte kan nasıl kaynar, öyle oldu.. Ercan müzik dünyasında en sevdiğim insanların başında gelir.. Bana olan sevgisi ve daha da büyük saygısından hiç şüphe etmedim.. Karşılaştığımızda kucaklaşırken, o candan, o yürekten sıcaklığı hep duymuşumdur..
Şimdi bu Ercan, bir şampiyonluk, bir sevinç, bir bayram, bir şölen gecesinde benim anama sövecek, binlerce insanı da sövdürecek..
Olur mu Ercan?..
Hele sen yaparsan olur mu?..
Sövenlerin yolunu keseceğine..
Rahmetli babam "İnsanlar seyahatte bir, içki sofrasında iki tanınırlar" derdi.. Bir tane daha var.. Bir kulübe ibrikçi başı olduklarında da, ortaya çıkıyorlar..
Fenerbahçe Yönetiminin iki tetikçisi var.. Durmadan zehir saçan, düşmanlık tohumları eken, o döner bıçaklıları tahrik etmek, sporu, sevgi ve kardeşliğin tatlı rekabetinden çıkarıp, kanlı düşmanlığa dönüştürmek ister gibi konuşan..
Her kulüpte zaman zaman böyle tetikçiler olur.. İyi polis, kötü polis hikayesi.. Bu kötüler misyonları bitince kollarından tutulup atılırlar.. Spor tarihi, tetikçilerde devamlılık yazmamıştır..
Galatasaray'a bakın.. Kaldı mı?..
Fenerbahçe'de geçen yönetim bir tetikçi vardı, şimdi nerde?..
Bu yıl yıllanmış dostum Mahmut Uslu ile Murat Özaydınlı soyundular tetikçiliğe.. Mahmut, yönetime girince sevinmiştim.. Basketbol aşığı bu adam, Fener'i kalkındırırsa, Galatasaray'ın Faruk Süren'i de utanır belki diye..
Ne gezer.. Adam basketi basamak yaparmış meğer.. Amacı futbola hem de böyle amigo gibi soyunmakmış.. Gerçi "Yadırgadım" desem yalan olur.. Mahmut'ta böyle bir tip hep vardı.. Söverek prim yapacağını sandığı için şimdi fena halde bana sövmeye başladı..
Bir de yalan söylemiş geçen gece televizyonda.. "Bana sinyal göndermişler.. Almışım.. Değişecekmişim.."
Yahu Mahmut.. Kırk yıllık Hıncal Ağabeyini tanımamışsan, neye yararsın sen?.. Bugüne dek kim Hıncal'ı sinyalle, minyalle değiştirdi?.. Kiminle, hangi sinyali yolladığını açıklamazsan, ne diyeyim, işte öylesin.. Zerre utanman varsa, böyle gizli kapaklı şantaj yapmaz, açıkça konuşursun. Hodri meydan?..
Murat Özaydınlı'yı ilk gördüğümde ekranda çok saygın bir izlenim uyandırdı bende.. İki gün önce gazetelerde öğrendim.. İrfan Paşanın oğluymuş.. İrfan Özaydınlı paşanın.. Babası, Türk silahlı kuvvetlerinin en pırlanta komutanlarından, siyaset aleminin en pırlanta isimlerindendi.. Çok az insanı İrfan Paşa kadar sevmiş ve saymışımdır.. Adamdı o.. Muhteşem bir adam..
O "Adam"ın oğluymuş meğer, bende ilk bakışta saygı uyandıran..
Keşke hiç ağzını açmasaydı.. Keşke hiç konuşmasaydı..
Sevgili Murat.. Çok sevdiğim İrfan Paşanın oğlu olduğun için böyle diyorum sana, daha hiç karşı karşıya gelmediğimiz halde..
Sevgili Murat.. Babanın oğlu olursan, ona layık bir evlat olursan, Türk sporu unutulmaz bir yönetici kazanır..
Azap askeri değil, general gibi davran.. Ölçülü otur, ölçülü kalk.. Ölçülü konuş.. Ağzından sevgi, saygı sözcükleri dökülsün hep.. Seni sade Fenerliler değil, herkes sevsin..
Şampiyon Fenerbahçenin yöneticisi olarak artık söylem değiştir.. Yeni şeyler söyle.. Söyle ki, seni kucaklayalım..
Uğur Dündar.. Benim can kardeşim.. Ne yazık ki, "Yöneticilik" gazına kapılanlardan biri de o.. Fenerbahçe antetli kağıdını eline geçiren bir geri zekalı hakkımda o iğrenç tehdit, şantaj belgesini kaleme alınca, fikir, ifade ve basın özgürlüğünün ırzına geçen bu "Vurun" fermanını medyaya fakslayınca, bir tek, tek bir Uğur'dan telefon bekledim.. "Aslı yok.. Hele benim hiç haberim yok. Bu bildiriyi lanetliyorum" demesini..
Uğur'la 1970'de, Yılmaz Tekin Onay'ın spor servisinde birlikte başladık Televizyona.. Ağabeylik hakkım var.. Yıllar yılı omuz omuza mücadele ettik.. Her sıkıntısında destek oldum.. Vefa hakkım var.. Sevgi hakkım var, dostluk hakkım var..
Çıt çıkmadı Uğur'dan.. "Çıt çıkmadı Uğur'dan" diye yazdım.. Gene çıt çıkmadı.. Ne oldu sana Uğur?.. Fener'de asbaşkan olmak ve bu koltuğu korumak, tüm insancıl değerlerin üstünde mi?.. Benimle dost, benimle arkadaş olduğunu belli edersen, başın belaya mı girer?..
Ah Uğur ah!.. Farkında olmadan kendini kaptırdığın fanatizmle, bu ülkede yarattığın Uğur Dündar imajına neler ettiğini farketsen bir?..
Abdullah Kiğılı en iyi dostlarımdan biridir. Fener yönetimine girdi.. Zaman zaman tanıyamadığım kadar fanatikleşti.. Uyardım.. "Yöneticilik geçici, Abdullah Kiğılı olmak kalıcıdır" diye.. Hatasını anladı.. Dünyanın en iyi Fenerlilerinden biridir. En iyi dostlarımdan biri olarak da hep kalacaktır.
Erol Kaynar.. Dünyanın en Beşiktaşlı Beşiktalısı herhalde odur.. Ama dünyanın en insan insanı da odur..
Boynuna siyah beyaz kaşkolunu sarıp, dostu Mustafa Hoca'ya moral vermek için Galatasaray'ın Avrupa yollarına düşecek kadar insan..
Beşiktaş yönetimine girdi, dostluğumuz zerre azalmadı.. Onun yemek değil, lezzet satan Park Cafesinde, Akmerkez'de Beşiktaş Yöneticisi Erol Kaynar, Fener Teknik Direktörü Mustafa Denizli, bir de ben eskisi gibi buluşmaya devam ettik.. Gizlenmeden, saklanmadan.. Bazıları gibi "Gören ne der" diye korkmadan..
Sel gider.. Kum kalır..
Kum dostluktur.. İnsanlıktır, sevgidir..
Onun üstüne birşey tanımam, tanıyana da saygı ile bakmam..
***
Bir lig sezonu bitti. Artık aklımızı başımıza devşirelim..
Artık yeni şeyler söyleyelim..
Artık adam olalım..
Artık insan olalım..
Geçen yılın pislikleri, iğrençlikleri, insansızlıkları gelecek yıla taşınmasın!..
Bu yıl önce insan olalım!..
Önce insan!..
Bu ne saygısızlık!..
Hem de Galatasaray Divan Kurulu Başkanı diye bir sıfatı var.. Hem de hukukçu.. Duygun Yarsuvat..
Galatasaray kulübünde beş komite kurmuş.. Beni de bu beş komiteden birine seçmiş.. Bir faksla hem bana, hem medyaya duyuruyor.. Üstelik adımın yanına, kendilerine verdiğimi hatırlamadığım özel, kişisel cep telefon numaramı da yazarak..
Bu nasıl bir cesaret, bu nasıl bir saygısızlıktır..
Bu açıklamayı yapmadan önce o yazdığınız, iş ve cep numaralarından beni arayıp iznimi almanız gerekmez miydi?..
Duygun Bey,
Siz beni, en çok savaştığım kişilerle karıştırdınız galiba.. Ben Galatasaraylı bir gazeteciyim.. Galatasaray'ın gazetecisi değil..
Beni bunca yıl bir tek Galatasaray Kongresinde gördünüz mü?.. Bunca yıl, yazılarımda Galatasaray'dan "Biz.. Bizim takım.. Bizimkiler" diye söz ettiğimi okudunuz mu?.. Televizyonda böyle bir lafımı duydunuz mu?.
Haa.. Dediğim oldu.. Galatasaray'ın Avrupa maçlarında, renkleri değil, göğsündeki ayyıldız dolayısı ile "Biz" dedim.. Ama Fener'in, Beşiktaş'ın Avrupa maçlarında da "Biz" dedim..
Bu ince değil, kalas kadar kalın bir ayrıntıdır, bir tavırdır Duygun Yarsuvat Bey..
Ben Galatasaray'ın hizmetinde değilim.. Ben hiç kimsenin ve hiçbir kurumun hizmetinde değilim..
"Tarafsız" kisvesi altında milleti uyutarak fena halde Fenerlilik yapan bir medyaya karşı yıllar önce sarı kırmızılı kaşkol takarak baş kaldırmam ve çirkin aldatmacaya son vermem de bir tavırdı.. Bu tavır sayesinde bugün okur, herkesin ne olduğunu biliyor, ona göre dinliyor, okuyor.. "Tarafsız" yutturmacası bitti.
Davet edersiniz.. Gelirim.. Fikrimi söylerim.. Ama Aziz Yıldırım, Serdar Bilgili, Celal Doğan, Sefa Sirmen de davet ederse gider fikrimi söylerim.. Hepsi o..
Ama beni Galatasaray'ın neferi sanıp, böyle keyfinizce görevlendirmeye kalkarsanız, hakkettiğiniz yanıtı alırsınız, Bay Yarsuvat..
Hıncal'ın ötekilerden niçin farklı olduğunu artık anlamışsınızdır, sanırım..
Sakın ha Bay Yarsuvat.. Ve de onun gibi düşünen başkaları varsa..
Sakın ha!..
|