kapat
20.05.2001
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi

ciceknet

Dünyadan
Spor

Magazin
Astroloji

Para Durumu
Hava Durumu

Bizim City
Sizinkiler

Sarı Sayfalar
İstanbul

Cumartesi Eki
Pazar Eki

Künye
E-Posta
Reklam
Arşiv

A T V

Win-Türkçe
ASCII

Garildi
 

Indiana Altan


Yeni kitabı 'İsyan Günlerinde Aşk'ta Osmanlı tarihini kurcalayan Ahmet Altan kendini define avcısı gibi hissediyor
Ahmet Altan'ın yeni kitabı "İsyan Günlerinde Aşk" çıktı. 31 Mart vakasını kaleme alan Altan, resmi tarihe Batılılaşmaya karşı dincilerin ayaklanması olarak geçen olayın askeri bir tetikleme olduğunu söylüyor. Roman bu olay etrafında geçse de Altan, ustası olduğu aşk temasına bolca yer veriyor. Kendisiyle yeni romanını, Osmanlı'yı, aşkı, tarihi, ve Türk edebiyatında durduğu noktayı konuştuk.

Kitabın adı Marquez'in "Kolera Günlerinde Aşk"ını çağrıştırıyor. Neden?

İsmi bulduktan sonra bunu fark ettim ama aldırmadım. Çünkü Marquez farklı bir şey anlatıyor, ben başka. Bu isimden de iyisini bulamadım. Kitabı iyi özetliyor.

Roman 31 Mart olaylarının bize öğretildiği gibi olmadığını savunuyor. Peki bu isyan kimin?

31 Mart ayaklanması bize öğretildiği gibi bir halk ayaklanması değil, askeri olaymış. Tarihçiler bu gerçeği biliyordu, ama bize söylemediler. Kitabın adındaki isyan belki çift anlam içerebilir.

Gerçeğin saklanması Türkiye için nasıl bir sorun doğurdu ya da tarihi hangi yöne çevirdi sizce?

Meşrutiyetin ilanıyla padişahın iktidarı bitti, ancak o iktidara kimse yerleşemedi. İki kuvvet öne çıktı: Askeriye ve din. Askerin elinde silah olduğu için daha güçlüydü ve 31 Mart ayaklanması, dini kesimlere karşı kullanıldı. Böylece iktidara muhalif herkes 'yobaz' olarak nitelendirilip susturulabildi. Bu durum bugün de geçerli. İster solcu olun, ister liberal muhalif, irticacı olarak tanımlanıp susturulabilirsiniz. Halbuki bir toplum kendi diniyle kavga etmemeli.

*Bu açıdan bakarsak 31 Mart olayları sizin 28 Şubat değerlendirmenize paralel düşüyor. Romanın Osmanlı'nın 28 Şubatı'nı anlattığını söyleyebilir miyiz?

Evet. Refah Partisi'nin iktidardayken neden kışkırtıcı davrandığını hiç anlayamadım. 31 Mart'ı da kimin kışkırttığı belli değil. İsyancı askerlerin ceplerinden altınlar çıkmış, kimin verdiği belli değil. İttihatçılar padişahın verdiğini söylüyor ama kanıt yok.

Kitapta en çok geçen sözcük iktidar. Aşkta, siyasette, inançta ve insan ilişkilerinin her katmanında. Nedir bu iktidar takıntımız?

Çünkü Osmanlı'nın başında ilahi bir kudreti, yani halifeliği de olan bir padişah var. O Tanrı'nın seçtiği bir insan. İktidarın en kötü yanı kendi sahibini de esir almasıdır. Evet, padişah en güçlü kişi ama bir kahvede çay içemez. İktidar aşkta da, siyasette de güçle birlikte esareti getiriyor ki, bu ikilem benim ilgimi çok çekiyor.

Osmanlı'yı yazmak size bir avantaj sağlıyor mu; kaleminizin işi kolaylaşıyor mu?

Evet. Osmanlı her şeyden önce bir dil zenginliği yaratıyor ki, benim işim kelimelerle. Kelime sayısı ne kadar fazla olursa yazdıklarım da o kadar zengin olur. Tabii bir de fon çok zengin. Tarih öyle bir şey ki kendinizi bir anda bir hazinenin içinde buluyorsunuz.

Yer yer kendinizi Indiana Jones gibi hissediyor musunuz?

Tarihi roman yazmanın en zor kısmı, içine düştüğünüz hazineden ne kadarını yanınıza alacağınızdır. Şayet açgözlülük yapar ve yükünüz ağır olursa bindiğiniz kayık batar.

Kadınlarla birbirimize benziyoruz
Romanda kimse ilişkisinden ve hayatından memnun değil. Bu dönemin yarattığı sıkışıklıktan mı yoksa aşkın tabiatından mı kaynaklanıyor? Çünkü sizin meşhur aşk tanımınıza göre aşk iktisattaki tam istihdam gibi bir şey; hep hedeflenen ama asla ulaşılamayacak bir şey...

Aşk birçok duygunun birlikte ortaya çıktığı bir duygu. İçinde sevgi de kuşku, sarılma isteği, hırpalama isteği de aynı anda olabiliyor. Aşık biri sevdiğine kavuşmak isterken bir yandan da kaçmak isteyebiliyor. Bu kadar zıt duyguların yaşandığı bir durumda mutlak bir şey olamaz.

Okurlarınızın çoğunu kadınlar oluşturuyor. Kadınlar Ahmet Altan'da ne buluyor?

Erkekler de okuyor çünkü ben kadınları anlatıyorum, onlar da kadınları merak ediyor. Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'de de okurun büyük kesimini kadınlar oluşturuyor. Onların duyguları erkeklere göre çok daha hızlı değişir ve kadınlar da bu duyguları yakalamak ister. Ama bu çok zor. Çünkü birini yakalarken bir diğerini kaçırıyordur. Bu yüzden de kadınlar erkeklerin sahip olmadığı sorulara sahip. Ortak yanımız da bu; benim de çok sorum var, onların da. Onların duygularına dair kuşkuları var, benim de.

Sanat tarihinde kadının aşık olan halini en iyi Don Juan tiplemesi bilir. O kadının alabildiğine ruhunu okşar ama özgürlüğünden de taviz vermez. Romanlarınız ve yazılarınızla Don Juan yaratıyor olabilir misiniz?

Don Juan'lıktan ziyade iki insanın duygularıyla kurduğu köprü ilgimi çekiyor. Bu çok zor bir mimari ve insanlar bunu sezgileriyle başarıyor. Edebiyatın gücü burada çok büyük. Kadınlar ve erkekler arasında bir köprüdür edebiyat. Aşık olduğunuz kişinin duygularını anlamayabilirsiniz ama bir kitapta ona benzer bir kahramanla karşılaşınca onu anlamak için ipuçları yakalarsınız. Bu yüzden aşkların yoğun yaşandığı toplumlarda edebiyat güçlüdür. Edebiyat güçlü olunca da aşklar yoğunlaşır.

Bir gün içinde aşk olmayan bir kitap yazacak mısınız?

Aşk insana ait her tür duyguyu barındırıyorsa ve ben insanla ilgileniyorsam bunu dışlayamam.

Doğu-Batı'dan çok kadın meselesi
Türk edebiyatında Osmanlı'yı konu alan ya da bundan hareket eden romanlar genelde Doğu-Batı meselesini sorgular ve Osmanlı'dan Cumhuriyet'e geçiş dönemini kültürel düzlemde ele alırlar. Oysa siz siyasi bir bakışla ele alıyorsunuz. Ahmet Altan, Türk edebiyatının hangi koordinatları üzerinde duruyor?

Kitaplarımda tez yoktur ve bunu edebiyat açısından sakat bulurum. İnsanı anlatmak istiyorum, edebiyatın da bu biçimini seviyorum.

İki kültür arasında kalmak, yani Doğu'ya ait olup Batı'ya hayran olmak da çok insani. Ama neden geçiş dönemini bu düzlemde değil de siyasi kulvarda arıyorsunuz?

İttihatçıların Batılılaşma çabalarının özünde iyi niyetli bir çaba var; daha iyi bir hayata duyulan özlem. Yani kadının öcü olmadığı, refah içinde özgür bir ülke. Ama niyetleri iyi olsa da, bunu kendi iktidarları için meşruiyet kaynağı yaptılar ve kendileri dışında herkesin kötü olduğunu düşündüler. Faşizm de vatana dair duyulan iyi niyetle başlar! Ama asıl kavga Doğu-Batı meselesinden ziyade kadın meselesidir. Çünkü toplumun geleneksel kesimi kadının ortaya çıkmasını istemezken ittihatçılar da özel hayatlarında tutucu davranmaya devam etti. Ama bir toplumun gelişmesi için kadınların hayata katılmaları gerek. Gelişmiş ülkelerle gelişmemiş ülkeler arasındaki en büyük ayrım da budur. Hele fakir bir kadının tutucu bir çevrede aşkını özgürce yaşaması mümkün değil.

Ama ister toplumsal ister bireysel olsun yasaklar aşkı kışkırtmaz mı?

Aşkın buna ihtiyacı yok. O kendi karmaşasını yaratır. Dünyanın en özgür ülkesinde aşık olsanız bile sıkıntı ve acı çekersiniz. Dediğiniz gibi bir durum olsaydı, gelişmiş toplumlarda aşk olmazdı.

Bu yüzden mi romanlarınızdaki kahramanlar konaklarda yaşayan zenginler?

Evet, kahramanlarım Fatih'te, Çarşamba'da yaşasaydı, özgür bir aşk yaşayamazlardı. Mahalle toplanır, kadının evini taşlardı.

Buket Aşçı

 
2001 yılı Türkiye 1. Futbol Liginin şampiyonu kim olacak?

Fenerbahçe
Galatasaray
Gaziantepspor
Beşiktaş

 

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır