kapat
25.05.2001
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi

ciceknet

Dünyadan
Spor

Magazin
Astroloji

Para Durumu
Hava Durumu

Bizim City
Sizinkiler

Sarı Sayfalar
İstanbul

Cumartesi Eki
Pazar Eki

Künye
E-Posta
Reklam
Arşiv

A T V

Win-Türkçe
ASCII

Finansbank

 
HAŞMET BABAOĞLU(hbabaoglu@sabah.com.tr )

Yeter bu "meclis"ten!

Son günlerin günah keçileri siyasetçiler ya.. Milletvekilleri yasaları daha demokratik, daha özgürlükçü biçimde nasıl çıkarırım diye çalışmak yerine, her fırsatta sansürden yana oy kullanıyorlar ya...

En yalın dönüşümler için bile ayak sürüyorlar ya...

Başlığı görünce sizin de aklınıza hemen TBMM gelmiştir.

Ama yanılıyorsunuz.

Bütün meclislerimizi mahveden, dost meclislerinin bile neşesini kaçırıp ağzımızda korkunç bir kan tadı bırakan bir meclis var.

Gazetelerin siyaset sayfalarını işgal edeni değil, üçüncü sayfaların baş aktörünü kastediyorum: Aile meclisi denen şeyi...

"Aile meclisi karar aldı, uyguladık."

Laf hep bu!

Daha çocukluktan çıkamamış genç kızlar, saçlarını bir parça rüzgârda dalgalandırmış genç kadınlar bu meclislerin emriyle katlediliyor.

Modern kılık kıyafetlerin altında yırtıcı hayvanların salına salına gezinmesinin nedeni bu meclisler...

Bu meclislerin sığ dünyaları ülkenin kendi dünyasını genişletmesini önlüyor.

Yetti artık!

"Aile meclisi" lafı hayatımızdan çıkıp gitmeli.

Kara adam
Pascal Nouma üzerine çok şey söylendi, yazıldı, çizildi. Ama taraftarın ona sevgisi hiç değişmedi. Buna ileride değineceğim. Şimdi Mustafa Eröğüt adlı genç okurumun BJK-Siirt maçından sonra gönderdiği mektubu okumanızı istiyorum. (Teşekkürler Mustafa!)

***
Delikanlı sabah uyandığında içinde bir sıkıntı vardı... Belki de veda gününün bıraktığı burukluk içini kaplamıştı.

Kolay değildi efsane takımın son oyuncusunu uğurlamak. Ama elden bir şey gelmezdi. Nasıl efsane takımın sonu geldiyse yıllar önce, onun son varisinin de sonu gelmişti artık. Delikanlının yapabileceği son şey tribünde yerini alıp avuçlarını patlayıncaya dek alkışlamaktı büyük kaptanı...

İçine sinmeyen bir şey daha vardı delikanlının: Kendindeki Beşiktaş aşkını, kendindeki hırsı, kazanma arzusunu bulduğu kara adamın son maçını seyredecek olmak. Her veda erken vedaydı ve daha doyamamıştı kara adama... Bir tek o değil, tribünleri dolduran binlerce taraftar da doyamamıştı.

Bu sene büyük zaferler ve tarihi hezimetler görmüş formasını geçirdi üstüne delikanlı; niye hâlâ tek yıldız diye iç geçirdi. Belki bütün futbolcularda kara adamdaki hırs olsaydı bu maça ikinci yıldızı takmak için gidiyor olurdu.

Arkadaşlarıyla buluşup stadın yolunu tuttu. Heyecanı artmıştı...

Takım sahaya çıktı. Kara adam da!.. Sevgilisi tribünler inliyordu her zamanki gibi...

Golünü attı kara adam ve sevgililerine tişörtündeki yazıyı gösterdi.

Uzun zaman sonra ilk kez İnönü'de gözleri doluyordu delikanlının. Veda mesajını anlamıştı. Sevgiliden gelen son mesaj nasıl cep telefonunda saklanıyorsa öyle hafızasında ölümsüzleştirdi o anı...

Ve ikinci yarı büyük kaptan vedaya hazırlanırken kara adam ona al da at dercesine pas verdi...

Delikanlının alkıştan elleri kızarmış, bağırmaktan boğazı şişmişti.

Maç bitti, kara adam tünelde kayboldu.

Delikanlı akşam evinde, elinden bir şey gelmemesinin üzüntüsüyle oturuyordu. Telefon çaldı. Arkadaşının dışarı çıkma teklifine uydu. Eğleniyor gözüküyordu ama içi kan ağlıyordu.

Sonra birden gözlerine inanamadı! Elindeki sodaya baktı. İçine alkol mü katmışlardı? Kara adam iki adım uzağındaydı...

Hemen yanına gitti. İki sevgili gibi sarıldılar.

"Gidecek misin, bizi bırakacak mısın?" diye sordu.

Kara adam delikanlının elini tuttu ve kendi kalbine götürdü, her zaman kalbimdesiniz dercesine...

Delikanlı biliyordu; yıldızlar daha güzel kıyılarda doğmak için batarlardı! Ama en güzel kıyı bizimki değil miydi?..

Vedalaştılar. Belki bir daha görüşmemek üzere.

 
Ekonomik programın başarıya ulaşacağına inanıyor musunuz?

Evet
Hayır

 


Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır