kapat
25.05.2001
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi

ciceknet

Dünyadan
Spor

Magazin
Astroloji

Para Durumu
Hava Durumu

Bizim City
Sizinkiler

Sarı Sayfalar
İstanbul

Cumartesi Eki
Pazar Eki

Künye
E-Posta
Reklam
Arşiv

A T V

Win-Türkçe
ASCII

Finansbank

 
HINCAL ULUÇ(uluch@sabah.com.tr )

Bir büyük takıma veda!..

M.Ali Yalçındağ aradı.. "Hıncal" dedi, "Galatasaray- Trabzon maçı üzerine birşey yazmayacak mısın?.."

"Ben aylardır ligin bittiğini söylüyorum. Sıradan bir maç, ne yazayım ki" dedim..

"Sıradan mı" dedi.. "İyi düşün.. Bu Galatasaray, Ali Sami Yen Stadına son kez çıkacak Cumartesi gecesi.."

Dannnnn!..

Birden başımdan aşağı kaynar sular döküldü..

"Yuh sana Hıncal" dedim içimden.. "Yuh sana!.."

Ağaçlardan ormanı göremez hale gelmişiz.. Günlük yaşamın ayrıntıları içinde öylesine boğulmuşuz gibi, muhteşem bir olayın farkında bile değiliz..

M.Ali Yalçındağ aramasa, hatırlatmasa, belki iş işten geçtikten sonra intikal edip kafamızı taşlara vuracağız..

Cumartesi gecesi Ali Sami Yen'de Galatasaray- Trabzon maçı yok..

Cumartesi gecesi Ali Sami Yen'de Türkiye liginin, belki de şampiyonu belli edecek son maçı yok..

Cumartesi gecesi Ali Sami Yen'de, bir lig, bir puan, bir şampiyonluk maçı yok..

Cumartesi gecesi Ali Sami Yen'de Türk futbol tarihinin gelmiş geçmiş en büyük takımının, gelmiş geçmiş en büyük başarılara ulaşmış bir takımın veda maçı var..

Muhammed Ali'nin son maçlarından birinden önce ki, daha sonra kitap adı olan gazete başlığını hatırlarım, Amerika'da..

"Yenilse de şampiyon!.."

Aynen öyle..

Yarınki maçın sonucu hiç önemli değil.. Onlar öyle büyük işler başardılar ki, kaybetseler de Şampiyon olarak anılacaklar..

Onlar Türk futbol tarihinde hem de kaç "İlk"i başardılar..

Onlar yarın gece veda ediyorlar..

Bu bir futbolcunun "Veda" maçı değil..

Bir takım, Avrupa Şampiyonu bir takım veda ediyor, yarın gece..

Başta futbolu bırakan Hagi..

Sonra Avrupa'ya transfer edenler.. Okanlar, Emreler, Fatihler.. Belki Tafferel ve de başkaları, son kez çıkacaklar, Galatasaray forması ile Ali Sami Yen'e..

Ali Sami Yen gelin gibi süslenmeli yarın gece..

Tribünleri tıklım tıklım dolmalı..

Seyirci pankartlara "Puan için değil, size veda için geldik buraya" diye yazmalı..

"Siz zaten gönüllerin, siz zaten tarihin şampiyonusunuz.. Bu maç önemli değil" diye bağırmalı..

Seyirci Galatasaray'a tüm takımı, en başta da veda edecekleri birer birer tribüne çağırıp, bu muhteşem beş yıl için teşekkür etmeli..

Yönetim tam kadro maçta olmalı.. Gideceklere, Altın Plaketlerle teşekkür etmeli.. Başarılar dilemeli..

Bu takım, bu çocuklar bunların hepsine layık!.

Bu yılın gerçekten önemi yok..

Çünkü onlar zaten Şampiyondular..

Çünkü onlar her zaman Şampiyon kalacaklar..

***
Beş yıl boyunca bu takımı izledim, yazdım. Konuştum.. Övdüğüm kadar yerdiğim de oldu. Eleştirirken, kırmış da olabilirim.. Yarın bunların hepsini unutma günü.. Ben kızdıklarımı bağışladım.. Onlar da beni affetsinler..

Yarın, Şampiyon Galatasaray'ın, "Her zaman Şampiyon Galatasaray"ın veda gecesi..

Bu uğurlama gecesi, tüm Şampiyonluk kutlamalarından daha görkemli olmalı..

Bir büyük takım gidiyor..

Gelecek yıl yepyeni bir Galatasaray izleyeceğiz..

Gidenlerin alınlarına takacağımız defne dalları, yeni gelenlerin en büyük umudu, coşkusu ve teşviki olacaktır..

Teşekkürler, Gheorgi Hagi ve arkadaşları..

Binlerce, milyonlarca teşekkür size!..

Hey Cengo hey!..
Bu gece Cenk Koray'ı anacağız.. Nasıl yumruk gibi oturuyor boğazıma bu cümle..

Ölümün bu kadar yakışmadığı bir adam olur mu?..

Cengosuz bir yıl geçirmişiz.. İki günde bir çalan ve "Ağbi tam senlik" diye hiç duymadığım bir fıkra anlatan telefonlar 365 gündür çalmıyor..

"Bu hafta Pazar neşemiz Cenk Koray'dan" diye hiç yazmamışım, bir yıl..

Ben gitsem, o kalsaydı, bu anma gecesini nasıl hüzünlü bir keyife döndürür, nasıl unutulmaz yapardı biliyorum..

Oysa ben bu gece AKM'ye gidecek "Hey Cengo hey" diyeceğim.. "Keşke burada olsaydın da, kendi geceni gene kendin sunsaydın!.."

Hepsi o!..

Sevgiden nefret!..
Bir film sevgiyi anlatıyorsa.. Bir film duyguları coşturuyorsa.. Bir film sinemadan çıkanlara çok hoş şeyler hissettiriyorsa..

Eleştirmenler ondan nefret ederler..

Çünkü duygusal olmak insancıldır.. Oysa onlar insan değillerdir.. İnsanüstülerdir..

Sıradan bir insana iç çektiren, göz yaşı döktüren filmi beğenir mi onlar hiç?.. O zaman onlar da bu insancıl duygulara esir olmuş duruma düşmezler mi?..

Çoğu gitmez bile.. Böyle filmden çıkarken görülmekten bile utandıkları için.. Gidenler de tek yıldız verirler, "Beş para etmez" derler ki, bizden farklı, bizden üstün oldukları ortaya çıksın..

Kasımda Aşk, zaman zaman durağanlaşmasına rağmen başından sonuna lezzetle izlediğim bir duygu filmi..

Baş rollerinde genç kızların son sevgilisi Keanu Reeves ile benim ilk kez beyaz perdede gördüğüm Charlize Theron var.. Bu satırı yazarken dosyama bakma gereği duydum.. Meğer Charlize görmediğim o ünlü Cider House ile, gördüğüm Şeytanın Avukatı (Gene Keanu ve Al Pacino ile) filminde oynamış. O zaman hatrımda kalmamış. Bu defa, hani ilk görüşte aşk derler, işte o.. Sharone ve Julia beni affetsin. Yeni aşkım Charlize.. Bu kadar cana yakın, bu kadar şirin, bu kadar tatlı olunur..

Film, bir Roma Tatili gibi başlıyor. Bu defa ünlü olan erkek, onu gezdiren kız.. Yer de dünyalar güzeli bir başka kent, San Fransisko.. Sonra "Aşk Hikayesi"ne dönüşüyor..

Hikaye güzel.. Mesaj güzel.. Oyuncular güzel..

Kasımda Aşk Başkadır, sevgili ile elele izlenecek filmlerden..

Her taşın altında..
Ben Sıtkı Olçar'ın eşi ve o tandığım dünya şekeri kızlarının yerinde olsaydım, fena halde kıskanırdım..

Sıtkı Usta Kütahya'ya aşık.. Öyle böyle değil, sırıl sıklam aşık.. İnsan bir şeye böylesine aşık olursa ötekilerden çalmaz mı diye düşünmemek elde değil..

Sıtkı Usta, ailesine de aşık.. Kızlarına nasıl baktığını gördüm.. Eşinden nasıl sevgi ve saygı ile, nasıl özenle bahsettiğine şahit oldum.. Onları ayırmış.. Onları ulaşılmaz bir yere koymuş..

Dünya çapındaki sanatı Çini ustalığını da bir yana koymuş.. Sonra da Kütahya'ya aşık olmuş.. Bir yüreğe bu kadar aşk nasıl sığar bilmem..

Sıtkı Usta kadar üretken bir insan tanımadım..

Hayır, üretme derken çinilerinden söz etmiyorum.. Bu onun sanatı, profesyonel işi.. Çinisinde de Kütahya ya.. Avrupa'dan harika boyalar geliyor, o hiçbirini kullanmıyor atelyesinde.. Hepsi yerel boyalar ve kendini adamış, 300 yıl önce kaybolan mercan kırmızısı var, onu bulacak.. O kırmızının sırrını çözecek..

Asıl üretkenliği Kütahya.. Kütahya'yı düşünüyor hep.. Kütahya'yı keşfediyor.. Bu bitmez tükenmez hazinenin, bu beş bin yıldan beri taşı toprağı altın yörenin bir hazinesini keşfediyor ve keşfetmekten de bıkmıyor.. Keşfettiklerini de kendisine saklamıyor.. Herkes tanısın, bilsin, birşeyler yapsın istiyor.. Bildiği, tanıdığı herkese ulaşıyor.. Bilmediklerini de bir şekilde bulup tanıyor..

Müthiş bir enerji.. Müthiş bir inanç..

Ben böylesine savaşçı bir ruh görmedim..

Kütahya'da hangi taşı kaldırsan altında Sıtkı Usta.. Hangi tencere kapağını açsan içinde Sıtkı Usta..

Kütahya, Kütahya diyorum.. Kent değil haa.. Bütün vilayet.. Daha doğrusu eyalet.. Tüm Germiyan Beyliği Sıtkı Usta'dan sorulur..

Şölende o.. Törende o.. Festivalde o, panayırda o.. İlkokulda o.. Üniversitede o..

Beş bin yıllık tarihin içinde o.. Bugünün tüm doğal güzelliklerinin içinde o..

İlde o, ilçede o, beldede köyde o..

Kütahya ili içinde Sıtkı Usta'nın elinin değmediği beş yüz metreyi gidemezsiniz..

Porsuk barajına bakıyorum.. Engin ve durgun bir enfes göl manzarası benim için.. Sıtkı Usta için dünyanın en uygun yelken ve kürek sporu imkanı.. Buraya uygun tesisler yapılırsa, işte size Kütahya'ya insanları getirmek için yeni bir fırsat.. İşte gençlere keyif içinde spor yapmaları için bir imkan..

Yoo.. Yoo.. Bu işin sonu yok.. Bu mucize adamı tamı tamına anlatmam mümkün değil..

Gelecek hafta, sizlere Kütahya'da, Sıtkı Usta ile geçirdiğim 36 saatı anlatacağım.. Belki 36 güne sığacak bir programı, bu kısacık süreye sığdırmayı başaran Sıtkı Usta ile "Kütahya'da 36 Saat"ın öyküsünü okurken, sadece Kütahya'yı değil, bu mucize adamı da tanıyacaksınız biraz olsun zaten..

Milletin malı..
"Asfalt ve Uygulamaları.." Efendim bir Teknik Üniversite kendi konusu içine giriyor ya asfalt.. Bir de belediye.. Uyguluyor ya.. Bir araya gelmişler, bu çalışmaları bir kitap yapmışlar.. Güzel.. Böyle bilimsel kitaplar yapılmalı..

Ama bir de şuna bakın..

"Asfalt ve Uygulamaları adlı eserin tanıtımı için" diye metre metre bezlerle afişler yapıp, kenti donatmak ve tüm İstanbul halkını, bu ülkede sadece bir kaç uzmanı ilgilendiren kitap için düzenlenen koktelyle çağırmak, neyin nesi oluyor?..

Para cebinden çıkmıyor nasıl olsa.. Milletin parasının adı da, Yağma Hasan'ın Böreğidir bu ülkede..

Asfalt ve Uygulamaları diye kitap tanıtan belediyeye, Uygar Kent ve Uygulamalarını kim öğretecek peki..

Vali Konağı 44'teki rezillik sona erdi, şimdi yanındaki binanın ön yüzü elden geçiyor.. Retim Restorasyon diye bir şirket yapıyormuş..

Yazdıkdı.. Uygar ülkelerde, kentin en işlek caddesinde bir binanın önüne çekiçler, kürekler, malalarla çıkacaksan iskeleyi kurmadan önce kaldırıma bir ahşap tünel yaparsın ki, vatandaş sağ salim geçsin.. Bizde vatandaş eşek yerine konduğu için, hiçbir önlem alınmaz.. (Eşek olsa, Hayvanseverler ayağa kalkardı ya..)

Bu Retim'in yaptığı gibi kaldırımı da işgal eder, geçişe kapar, milleti engelli koşuya, ya da caddeye inmeye zorlarsın. Yol kenarı otopark olduğu için vatandaş akan trafiğin içinde yürür, kendini tehlikeye atar.. Ya da kafasına, taş, tuğla, çekiç, boya, badana düşmesini göze alıp iskelenin altında yürümeye çabalar.. Allah göstermesin birşey olursa gazeteler "Görünmez(!) kaza" diye yazarlar bu medeniyetsizlik cinayetinin adını..

Yahu bu kent bu kadar sahipsiz mi?.. Bu kent insanının canı, bu kadar ucuz mu?..

Canı isteyen baltayı alıp tepemize tırmanabilir mi?..

Avrupa'da bunu yapan demiyorum, yapmayı düşünen şirketi, kurulduğuna pişman ederler, kimsenin başına birşey gelmeden önce..

Bizim Belediye bakar.. Sonra da kokteyl yapar..

"Asfalt ve Uygulamaları!.."

Hay üzerine asfalt dökülecilesiler!..

SEVDİĞİM LAFLAR
Yetenek yapabildiğini yapar. Deha, yapılması gerekeni..

Edward Bulwer Lytton (1803-1873)

TEBESSÜM
Fıkra Yıldırım Tuna'dan

Karı koca arabaları ile tatile gitmişler. Evlerinden epey uzaklaştıktan sonra "Eyvahh!" demiş karısı "Ütü pantolonunun üzerinde kaldı ve ben fişini çekmediğimden eminim.. korkarım yangın çıkacak..!"

"Bi şey olmaz!" demiş adam.. "Yangın falan çıkmayacak!"

"Neden bu kadar eminsin?" diye sormuş karısı, "Korkma!" demiş adam " Ben de lavabonun musluğunu açık unuttum..!"

 
Ekonomik programın başarıya ulaşacağına inanıyor musunuz?

Evet
Hayır

 


Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır