kapat
25.05.2001
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi

ciceknet

Dünyadan
Spor

Magazin
Astroloji

Para Durumu
Hava Durumu

Bizim City
Sizinkiler

Sarı Sayfalar
İstanbul

Cumartesi Eki
Pazar Eki

Künye
E-Posta
Reklam
Arşiv

A T V

Win-Türkçe
ASCII

Nokia
 


Hakemliğin neydi ki

Adam kendini anlatıyormuş. Karşıdaki dinlemiş dinlemiş, "Yav kardeşim ben senin gençliğini de biliyordum" diye karşılık vermiş. Aynı Sabri Çelik gibi.

Geçenlerde yazdık, "Gözlemci, ismi üzerinde olayları yakından izler, gözler, bakar, sonunda da gördüklerini hiçbir etki ve baskı altında kalmadan dümdüz yazar" diye.

Beyefendi bir televizyonda yanıt vermiş. "Erman Toroğlu benim seyircilerin arasında oturmamı istiyor. Ben Avrupa'da gözlemcilik yapıyorum. Son maçta beni Şeref Tribünü'nde ikinci sıraya oturttular" buyurmuş. Seni kazıklamışlar Sabri Çelik. Birinci sırada oturman lazım. Ayrıca da "Git seyircinin arasında maç izle" demedim. Eğer gözlemciysen, eğer bu işi adam gibi yapıyorsan, senin yerin Şeref Tribünü'nün sahayı en iyi görecek koltuğu olmalı. Sana bunu vermeseler bile, bastıra bastıra alacaksın ve oturacaksın. Benim söylediğim başka şeyler. Bak sana bir şey anlatayım:

Önceki akşam Milano'da oynanan Bayern Münih-Valencia takımları arasındaki maçın gözlemcisi karşılaşmadan iki gün önce Milano'ya geldi. Yanında eşini de getirdi. Bırak maçtan bir gece önceyi, iki gece önce eşiyle yemek yerken saat 10.30'da masadan kalktı ve şehri gezmeye çıktı. "Neden?" diye sorduklarında "İki takım seyircileri geldiler. Acaba güvenlik gerekli önlemleri aldı mı, olaylar var mı, benim bunları görmem lazım ki, UEFA'ya vereceğim raporu doğru yazayım" diye yanıt verdi.

Elin gözlemcisi ne yapıyor?

Ve bu adam maçtan bir gün önce dünyanın en prima statlarından biri olan San Siro'yu en ince noktalarına kadar kontrol etti. Maçtan 4 saat önce de UEFA'nın resmi elbisesini giyip maça gitti. Sabri Çelik, sen F.Bahçe-G.Saray maçının gözlemcisiydin Serdar Çakır'la birlikte.

G.Saray stada geldiğinde ve otobüsten indiğinde soyunma odalarına giderken, koridorlarda olaylar patladığında neredeydiniz?

G.Saray seyircisi polis ve ambulans eşliğinde stada geldiğinde neredeydiniz?

Aynı seyirci maçtan önce stat gişelerinde ne kadar bekletildi?

Şükrü Saracoğlu Stadı'nın G.Saraylılar'ın oturacağı yerdeki koltukları gördünüz mü?

Tuvaletler, kilitli miydi, açık mıydı?

Saatlerce orada oturan seyirciye yiyecek ve içecek satılacak yerler var mıydı?

Bunların bir tanesine cevap versene Sabri Çelik. Biliyorum şimdi de diyeceksin ki, "Ben federasyon temsilcisi değilim." Bak Sabri Çelik, federasyon temsilcisiyle gözlemci beraber çalışır. İkisi de değişik işler yapıyor gibi gözükmelerine rağmen, aslında hedefleri aynıdır. Karşılaşmanın en doğru, dürüst ve düzgün biçimde oynanması ve sonuçlanması.

Sen hakem atayamazsın

Senin hakemliğini biliyorum. Çok kabiliyetsizdin. Şimdi de maçlara hakem atıyorsun. Sabri Çelik, hakemleri de doğru atayamazsın ki..

Zaten Bülent Yavuz da sana o işi bırakmaz. Hakemlerin tayininde senin etkili olduğunuzu da zannetmiyorum. Görüntüde Bülent Yavuz-Haluk Ulusoy ikilisi, hakem tayinlerinde daha etkili gözüküyor.

Milli Takım'ın reklam jipleri!

1milyon 60 bin dolar. Türk parasına vurulduğunda, bayağı baba bir rakam. Haluk Ulusoy, bu kadar paranın altına girerek, uçakta sohbet ederken futbolcularına jip sözü vermişti. Federasyon yönetimi de "Sözü sen verdin, bu işi kendin hallet" dedi.

Aslında bu göstermelik bir cevaptı. Uzunca bir zaman geçti, jipler futbolculara verildi. Sonunda Ata Aksu çıktı, "Bu jipleri Haluk Ulusoy'un babası Saffet Ulusoy verdi" dedi. Yüzeysel bir istihbarat yaptım. Bakın ne çıktı! 2000 Avrupa Şampiyonası'nın yani 4 maçın reklam geliri, Haluk Ulusoy tarafından (pardon federasyonu tarafından) 5.3 milyon dolara verilecekti. 2002 Dünya Kupası'nın geliri önce "6.5 milyon dolar" denildi. Sonra 2004 Avrupa Şampiyonası da ekmek arası ilave yapıldı; "5.5 milyon dolar" açıklandı.

Kökü nasıl bulunmaz

Ve yönetimden iki isim çıkarak "Yahu başkan sen 2000 Avrupa Şampiyonası'nın 4 maçı için 5.3 milyon dolar derken, en son çıkarttığın rakam tuhaf değil mi?" diye sordular. Sonunda iş fazla gürültülü olmayan bir ihaleye çıkarılarak, 2002 Dünya, 2004 Avrupa ve 2006 Dünya Kupaları, toptan Mehmet Cansun'un ortak olduğu uluslararası şirkete 6 milyon dolara verildi.

Bütün bunlardan sonra da jiplerin kimin tarafından nasıl alındığı ortaya çıkmış bulunuyor. Benim takıldığım bir nokta var. Araçlar üretildikleri zaman motor ve şasi numaralarına göre bunlara bir kimlik belgesi (ruhsat) verilir. Ve bu vasıtalar dünya yüzeyinden kalkana kadar bu ruhsatla giderler. Bir tek sahipleri değişir.

Süleyman Demirel'in tabiriyle "Böyük Türkiye" Turgut Özal'ın deyimiyle "Çağ atlayan Türkiye" hâlâ bu jiplerin kökünü bulup açıklayamıyorsa, önce Maliye Bakanı, sonra Spor Bakanı bu işten köküne kadar sorumludur.

Beşiktaş'tan hiç umut yok

Beşiktaş (pardon yanlış yazdım) Daum, Baya'yı İstanbul'a getirtti. Havaalanında karşıladı. İstanbul'da yanından ayırmadı. Sonra yine havaalanından gönderdi.

Bu Baya ne muazzam bir futbolcuymuş. Zannettim ki Beşiktaş Figo'yu getirdi. Kimbilir, Daum tüm yabancıların gitmesini istiyor. Yeni geleceklerle de yöneticileri samimi bir havaya sokmayacak. Bu Beşiktaş'ın son yıllardaki acı kaderi. İmmel'e aylık 10 bin dolar veriyorlar. İmmel ne mi yapıyor? Kaleci antrenörü. Çünkü Türkiye'de kaleci antrenörü yok!

İşin daha kötüsü Beşiktaş İmmel'i sahada kulübede oturtamıyor. Orada yerli kaleci antrenörü Erdinç var. O kaç para mı alıyor, bilmiyorum. İşte Beşiktaş.

Uçurumun başında

Aslında Beşiktaş, değerlerini kaybetmeye başladı. Süleyman Seba'nın tabiriyle, yürekli birinin ortaya çıkıp yumruğunu masaya vurması lazım. Şu andaki borç ne kadar? Bunu bile kimse bilmiyor. Yani Beşiktaş uçuruma doğru gidiyor.

İki maç yenilince Seba'ya küfreden seyirci mi? Herhalde onlar hayatlarından memnun. İstediklerini alıyorlar ki, sesleri çıkmıyor. Adres değiştirip, oyuncuya yüklenmeye başladılar. Futbolcu ne yapsın. Bir yılda üç hoca, üç menajer değiştirdiler.

Son 15 yılda Türkiye'nin orta saha oynayarak en fazla gol üreten oyuncusu Mehmet'e yani kaptanına bile sahip çıkamayan bir kulüp. Yeni sezonda ne mi yapar? Bence kocaman bir hiç. Bunu görmek için müneccim olmaya gerek yok.

Kendi işini kendin gör

Mutlu Çelik. Şunu iyi bil. Hakem olunmaz, hakem doğulur. Hakem yalnız adamdır. Hakem cesaretlidir. Hakem araya kimseyi sokmaz. Kendi işini kendi bitirir. Sen sen ol. Kulüp yöneticileri ile mesafeyi iyi ayarla. Sonra kendi ayağınla kuyuya düşersin. Özellikle futbol kamuoyunda herşey konuşulur ve yazılır. Ve günü gelir, bu herkes her yerde bunları konuşur, Ama o zaman seni kullanıp bir kenara atmışlardır. Bana gelen telefonlarla beni yanıltmıyorsun. Tebrik ederim!

Gölümü bırak

Türkiye'nin iki yakası bir araya gelir mi gelmez mi bilmiyorum ama Ankara'nın tek büyük gölü olan Gölbaşı'ndaki Mogan'ın iki yakası, belediye göz yummaya devam ederse çalına çalına çok yakında birleşecek. Ve ortada göl filan kalmayacak. Heryerde gecekondular var. Gölbaşı'nda da gecegölkondular yapılıyor. Ve göl toprakla dolduruluyor.

 
2001 yılı Türkiye 1. Futbol Liginin şampiyonu kim olacak?

Fenerbahçe
Galatasaray
Gaziantepspor
Beşiktaş

 

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır