Rehabilitasyona tabi tutulan bankacılık sektörü ekonominin en güncel sektörü. Çöküşü başlattığı gibi canlanmayı da başlatacak olan sektör.
Bankacılık Üst Kurulu Başkanı Engin Akçakoca, bankacılık sektörünün 4-5 yıl sonra 500-600 milyar dolarlık bir büyüklüğe ulaşacağını, halen yabancıların sektörde yüzde 5 olan paylarını yüzde 20'ye çıkartacaklarını tahmin ettiğini açıkladı.
Sektörün toplamı 1990'da 58 milyar dolardan 2000'de 155 milyar dolara çıktı ve 10 yılda yaklaşık üç kat arttı. Şimdi beş yılda dört kat artış öngörülüyor. Şubat krizinde aktiflerinin 30-35 milyar dolarını kaybeden sektörün büyüklüğünü 120 milyar dolar almakta yarar var.
* Dört yılda beş kat artış- Bu düzeyden alınınca beş yılda dört kat artış nasıl olacak? Üstelik ekonomi bu yıl küçülecek ve izleyen yıllarda ancak yüzde 6 büyüyecek. Halbuki bankacılık sektörünün hedefe ulaşması için her yıl yüzde 35 büyümesi gerekiyor.
Üstelik 500 milyar dolarlık aktif büyüklük, Sayın Vural Akışık'ın belirttiği gibi, yaklaşık 40 milyar dolarlık özvarlığı zorunlu kılar. Bu hemen hemen her yıla 10 milyar dolarlık özkaynak artışı düşmesi demek.
* Önce ekonomi - Bu büyümeyi sağlamak için öncelikle ekonominin büyümesi gerekiyor. Ekonomik hacim büyümeden bankacılık büyümüyor. Bankacılık büyümeden de ekonomik hacim artmıyor. Böyle bir döngü var. Bunun için öncelikle kaynak yaratılmalı. Bunun da iki yolu var. Biri mevcut kaynakların iyi kullanılması, ikincisi yurtiçi ve yurtdışı tasarrufların artırılması. Artan tasarrufların da mevduat olarak bankalara gelmesi gerekiyor ki, sektör hedeflenen büyüklüğe ulaşsın.
Bir de, kaynakların ve tasarrufların yerli para cinsinden olması gerekiyor. Yabancı para kaynağı ile sektörün büyüyemediği ortada.
* İşin sırrı nerede?- Kaynakları ve tasarrufları artırmanın sırrı güven kazanmakta ve sektörün kar etmesinde. Bankacılık sektörü bugünkü sağlıksız yapısı ve sağlıksız büyümesiyle kar etmiyor. Nitekim geçmiş 10 yılda dolar bazında üç kat büyümesine karşılık krize girmekten kurtulamadı. Bunun için sağlıklı bir yapıda kar etmesi gerekiyor. Kar etmeyen bir sektöre kim para koyar? Üstelik bu kadar kar husumeti olan bir sektör büyür mü? Kar ettiği zaman hemen ekstra vergi alınıyor. Hatta kar etmediği zaman da makyajlı bilanço üzerinden vergi alınıyor. Bugünlerde olduğu gibi sektörün zor dönemlerinde, "sermaye koy" deniyor. Sonra dönüp bu sermayeden 1 milyar dolarlık vergi kesilmesi yoluna bile gidilebiliyor. Yani kar da etseler, zarar da etseler bankacılar dayak yiyor.
Bankacılık sektörünün sağlıklı büyümesi için öncelikle devletin bu bakış açısının değişmesi gerekiyor.
* Sonuç- "Kalite süreci, birbirine sarılmış iki soruya yönelir: 'Doğru işler mi yapıyoruz?' ve 'İşleri doğru mu yapıyoruz? " Townsend ve Gebhardt n
Son günlerde yerli yatırımcıların gücünün bitmesiyle durağanlaşan borsada bazılarının umutları yabancılara çevrildi. IMF anlaşması olduğuna ve bunun yabancılar için bir sinyal oluşturacağına göre, şimdi İstanbul Borsası'na girebilirler.
IMF ile anlaşmanın öncesinde 4 Mayıs'a kadar süren yükseliş döneminde hisse senedi piyasasına giren yabancı sermayenin yaklaşık 250 milyon dolar olduğu hesaplanıyor. Nitekim dün açıklanan Nisan ayı yabancı işlemleri net 232 milyon dolarlık alımı işaret etti. Demek ki 4 Mayıs'a kadar 18 milyon dolarlık alım yapılmış.
Ancak bu alımlar hızlanan bir ivmeyle olmuyor. Yabancılar temkinli ve hele de birinci paketten ağızları yandıkları için, daha da ihtiyatlı. 1994 yılındaki stand-by anlaşması süresi dolmadan terkedildi. 2000'deki stand-by anlaşmasında da arabayı duvara toslattık.Türkiye iyi program hazırlasa da, bu geçmişiyle uluslararası piyasalarda uygulamayı bir türlü beceremeyen bir ülke görünümünde. Yani uygulama sabıkalısı. Dolayısıyla bir programı hazırlamamız ve bunu IMF'e kabul ettirmemiz yabancıların bakış açısını pek değiştirmiyor. Nitekim dün Reuters'e konuşan yabancı bir analist "Türkiye hakkında program öncesine göre daha iyimseriz, ama sadece çok az daha" dedi.
Sicili düzeltmek için icraata ve belli bir zamana ihtiyaç var.