Hepimiz aynı gemideyiz, kaçmak yok!
Artık ortalık biraz sakinleşti, sorunlar kontrol altına alındı diye düşünüyoruz değil mi? Yoo çok yanılmaktayız.
Ankara'daki gelişmeleri yakından izleyen, partili (ama ülkesini kendinden ve parti çıkarından çok seven) dostlarımdan aldığım bilgilere göre "Ankara yine fokur fokur kaynıyor"
Konu: "Derviş'ten en kısa zamanda nasıl kurtulunur?."
Önceleri sadece DYP ve FP'nin hedefiydi Hazine'den Sorumlu Bakan Kemal Derviş'ten kurtulmak. Şimdi (hepimizin, basının bu konuda söylediklerinin kesin gerçeği yansıttığını ortaya çıkaracak şekilde) ANAP, MHP ve DSP de dahil tüm partilerin..
Koalisyon partilerinin ileri gelenleri;
"Programı uygulayıp, paraları aldıktan sonra bu adamdan nasıl kurtulabiliriz" plânları yapmakla meşgullermiş. Şu sıralarda henüz kapalı kapılar ardındaki tüm toplantılarda plân-proje safhasındalar. "En iyi proje" seçildikten sonra uygulamaya geçecekler.
Rica ediyoruz; Hata yapmayın!
Uluslararası alanda prestiji son derece yüksek, hayranlık toplayan biri Kemal Derviş. Bunu biliyoruz.. Ama o da iki büyük hata yaparak kendisini "yemek isteyenler"in eline kozlar verdi.
Birinci hata, geldikten kısa süre sonra söylediği "Gönlüm solda.. Solu toparlayacak bir oluşum.." lâfı . Sadece bu sözle bir anda kendisine verilen halk desteğine karşılık bütün siyasi partileri karşısına aldı.
Hem solda yeni bir oluşum düşünenleri.. Hem DSP ve CHP gibi mevcut 'sol' partileri.. Hem de merkez sağ ve sağdaki partilerin tabanından zaten seçmen kapmakta olduğundan korku duyan diğer partileri.. (ANAP ve DYP müthiş bir korkuya kapıldılar. MHP'nin "Muhakkak bir siyasi partiye girmeli" israrının nedeni de buydu. Dürüst siyasetçi modeli arayan seçmenin tek bir isme yönelmesi hepsini telaşa düşürmüştü.)
Bu ilk hataydı. Sonra sakin ve dikkatli tavrıyla görevini yürüttü. Siyasi tepkileri, kıskançlıkları, engellemeleri aşmayı bildi ve;
"Kavga beni kamçılar, hırsımı arttırır" sözüyle kolaylıkla yılmayacağını göstererek toplumdan puan almaya devam etti.. Tam sonuca ulaşırken 2. büyük hatasını yaptı; Financial Times'a "Programın başarısızlığı veya reformların uygulanamaması halinde istifa ederim" dedi.
"Siyasetin ekonomiyle yakın bağlantısı"ndan şikayet eden ve bunun değişmesi gerektiğini söyleyen bir Bakan, bütün güveni altüst edecek böyle bir cümleyi asla, hele de dış basında, telâffuz etmemeliydi.
Şu anda bütün partiler içinde onu can-ı gönülden destekleyenler var. Onların gözlemleri ve endişeleri de aynı; "Derviş hata yapmamalı.." Kemal Derviş'in ilk günden söyleyeceği "Ben siyaset lâfı istemiyorum. Birinci hedefimiz ekonomideki taşların yerine oturtulması" olmalıydı. Bunu yapsa çok daha kolay sonuca ulaşabilirdi.
Hiç değilse bundan sonra daha az konuşmak ve hiç hata yapmamak zorunda. Popülizme, siyasi geleceğinden söz etmeye ihtiyacı yok. Program başarıya ulaştığı takdirde zaten hak ettiği takdiri fazlasıyla toplayacaktır.
Bir aksilik olursa da ondan "İstifa ederim" sözünü duymak istemiyoruz. O yeni geldi, biz hayatımız boyunca buradaydık. Ne başarısızlıklar, ne krizler gördük. Yılmadık, sonuna kadar milletçe mücadele verdik.
Şimdi hepimiz aynı gemideyiz. Ve dümen onda!
Beyaz Saray'da komik önlemler
ABD Başkanı George Bush'un "Başkan"lığa gelir gelmez parlamenterlere "First Class" uçuşu yasakladığını, Economy Class'ta, halkla birlikte uçmalarını istediğini uzun zaman önce yazmış ve "Herhalde ABD'nin ekonomik durumu iyi değil" demiştim.
Beyaz Saray'ın çalışanlarına verdiği cep telefonu sayısını 16'dan 5'e indirdiğini ve Kongre Binası'na giden minibüs sayısını bile azalttığını okuyunca iyice emin oldum, bunlar ekonomik kriz geçiriyor ve bize çaktırmıyorlar!
Baksanıza bizde bu tür hiçbir önlemden söz edilmiyor. Kamu kuruluşları, bırakın minibüs sayısını, son model Mercedes alımlarını bile durdurmadı. Ne Dışişleri, ne Turizm Bakanlığı yurtdışında para yemekten başka hiçbir şey yapmayan, lisan bile bilmeyen binlerce elemanı hakkında ne karar aldığını açıklamadı. Yazlık dinlenme tesisleri, lojmanlar kapatılıp satılacak mı, halâ duymadık. Bakanlık sayısı, devlet memuru sayısı nasıl azaltılacak, lâfı bile olmuyor.
Acaba Bush bizim programın neresini takdir ediyor?
Bize Di Pietro dayanmaz
Özellikle Susurluk olayından bu yana, İtalya'da "Temiz Eller" operasyonlarını başlatan ve sonuçta ülkesine adil ve temiz bir sistemin gelmesinde önemli rol oynayan savcı Di Pietro'yu sık sık örnek gösterdik.
Sonunda bizde de cesur hukukçular çıkmaya ve korkusuzca gerçeklerin üzerine gitmeye başladılar. Ve ne oldu; Gördüler ki birileri de korkusuzca onların üzerine gidiyor.
Örneğin; Bir ANAP milletvekilinin "O savcıyı alnından vururlar" diye hedef göstermesi, sonra da partisinin aksini söylemesine rağmen "genel siyasetçi alışkanlığı" gereği inkâr yoluna gitmesi kabul edilemez bir taşkınlıktır ama ah o "dokunulmazlık" cesareti.
Söz konusu olay yargıda. Hukuken konunun basında tartışılmaması gereken bir dönem.
Savcı iddianame hakkında suçlanıyor, hedef gösteriliyor. Yargı baskı altına alınıyor.
Bütün bunlar yine populizm, medya merakı yüzünden. Savcı Şalk'ın konuşmaması gerektiği halde basına açıklama yapması olayın yönünü değiştirdi. Eğer iddianamede hukuki hata varsa bunu yine yargının ortaya çıkarması, siyasetle yargının asla karşı karşıya gelmemesi gerekirdi.
Bu olaydan da 2 kötü sonuç çıktı;
1) Halkın yargıya olan güveni iyice sarsıldı. (Öyle ya güçlü bir siyasi parti itirazını dünyaya duyurabiliyor, peki duyuramayanlar?)
2) ANAP hakkında yeni soru işaretleri doğurdu.
Bundan önce de birçok ANAP bakanı hakkında soruşturma açılmış ama hiçbirinde böyle bir çıkış yapılmamıştı. Madem ki Ersümer suçsuzdur, neden sonuç beklenmiyor ve böyle abartılı bir tepki gösteriliyor?
Hep söylüyoruz; ucuz popülizm merakının kimseye yararı olmuyor!