|
|
|
"Yukarıda 'Allah baba' var"
Biz çocukken Tanrı'yı "büyük, cezalandırıcı, sert" bir güç olarak tasavvur etmiştik küçük zihnimizde. Şimdiki çocuklar Allah fikrini başka türlü kavrıyor galiba
Sevgili Orhan, Geçenlerde Zaman gazetesinde Ahmed Şahin'in, "Allah baba denir mi" başlıklı yazısını okudum. Konu başlıktan hemen anlaşılıyor. Şahin şöyle bir olaya şahit olmuş: "Namaz kıldığımız caminin avlusunda konuşan Müslüman, parmağını yukarıya doğru işaret ederek diyor ki: 'Yukarıda Allah baba var. Allah baba bunlara izin vermez." Bunu gören Ahmed Şahin bozulmuş tabii. "Hiç öyle şey olur mu, Allah'a babalık sıfatı yakıştırılır mı" diyor: "Hiçbir baba kucağına aldığı çocuğuna terbiye vermek için parmağıyla gökyüzünü göstererek, 'Sakın bir daha böyle yapma, yukarıda Allah baba kızar ha!' dememeli."
DİREK YA DA ETİ PUF
Çok ilginç, çok boyutlu bir konu bu...
Bir kere işin, Ahmed Şahin'in de tartıştığı gibi, dini yönü var: 'Allah baba' diyen bir Müslüman 'küfür' etmiş oluyor mu? Sözün küfür olması ya da küfür gibi görünmesi, inançlı kişiyi kafir kılar mı?
Ayrıca eğitimle ilgili yönü var: Bir veli çocuğuna Allah kavramını nasıl öğretmeli? Örnek vermezse, göstermezse ne yapacak? Nasıl anlatacak?
Ayrıca karşımıza bir de imgelem (muhayyile) sorunu çıkıyor. Bir çocuğun zihninde Allah fikri nasıl şekillenir? Daha doğrusu şekillendiğinde ortaya nasıl bir 'şey' çıkar? Unutma ki, dini açıdan uygun olmasa bile, çocuk zihni bir soyut olanı somutla ifade etmeye çalışır.
ALMANCA SÖZLÜK, DİREK YA DA ETİ PUF
Ahmed Şahin'in yazısı birden aklıma itiraf.com sitesindeki itirafları getirdi. Burada Allah konusunda çocukluğa ilişkin çok ilginç imgelem örneklerine rastlamıştım. Dönüp buldum.
Örneğin yurtdışından yazan ve adaletlidesperado nick'ini kullanan 23 yaşındaki genç bir erkek aynen şöyle demişti: "Ben küçükken Allah'ı babamın Almanca sözlüğü sanırdım. Hatta bir keresinde sözlüğü yere koyup önünde namaz kılar gibi eğilip kalkmıştım."
Çok tuhaf bir zihin çalışması ama yine de babayla bir ilişki var. Belli ki Kuran ile sözlüğü birbirine karıştırıyor.
Başka itiraflar daha da ilginç. Lila takma adlı 18 yaşındaki Muğlalı kız şöyle bir itirafta bulunmuş: "Küçükken Allah'ı evimizin önündeki elektrik direği sanırdım. Hâlâ Allah gözümde elektrik direğiymiş gibi canlanır ister istemez. Nedenini biraz anladım ama. Ezan sesinin oradan geldiğini zannederdim. Tabii ezanı da Allah okuyor ya güya..."
Üçüncüsü en çarpıcısı. Dungeon takma adını kullanan İstanbullu kız (24) şöyle diyor: "Küçükken anneannem Allah'ın her şeyi görebildiğini ve isterse konuşabildiğini söylemişti. Ama elleri ve ayakları yoktu. Bu yüzden ben de Allah'ı, dev bir Eti Puf olarak hayal etmiştim. Çünkü şeffaf ambalajının üzerinde gözler ve ağız çizilmişti ama Eti Puf'un elleri ve ayakları yoktu. Çok sevimli ve bir o kadar da lezzetliydi."
Hatırlıyorum da, ben küçükken Allah'ı hiçbir zaman bu kadar somuta indirgememiştim. Ama yine de büyük, her şeyi gören ve duyan, cezalandırıcı bir güç olarak tasavvur etmiştim çocuk aklımla.
DİREK YA DA ETİ PUF
Bu son örnekte ise tam tersine şirin, sevimli, yumuşak hatta faydalı ve haz veren ('lezzetli') bir Tanrı kavramıyla karşılaşıyoruz.
Ne dersin; acaba imgelemimiz de değişiyor mu? Ve şöyle diyebilir miyiz: Biz büyükler olarak ne yaparsak yapalım, çocuklar (bir süre için) soyut fikirleri, somut nesnelere indirgeyecekler. Böyle bir durumda onlara 'sevecen ve bağışlayıcı' bir Tanrı fikri aşılamaya çalışmak daha doğru olmaz mı?
Bir düşün bakalım. Sevgilerimle...
EMRE AKÖZ
emreakoz@sabah.com.tr
|
|
|
|