Perşembe gecesi bir daha gittim Dansın Sultanları'na.. Şu maçlar olmasa, Cuma, Cumartesi ve Pazarlar da gideceğim ya, mecburen haftada tek geceye kalıyoruz..
Çıkarken etrafa kulak veriyorum..
"Çalışınca nelerin yapılacağını gösteriyor" dedi, bir hanım seyirci..
Dansın Sultanları'nın tanıtımı "Herşey bir küçük soru ile başladı" diye başlar..
"Neden olmasın?.."
Neden olmasın, dediler, herkesin "İmkansız.. Biz yapamayız.. Bizde olmaz" dediğine iki genç iş adamı.. Yalçın ve Güvenç.. Ve sonuca vardılar:
"İmkansız diye birşey yoktur.."
Eğer cesaret edersen, eğer bilinçli ve sabırlı çalışırsan, "İmkansız" diye birşey yok..
"Gına geldi" diye şikayet eden Devlet Bakanı Kemal Derviş'in yerinde olsam, umutsuzluğa kapıldıkça, Dansın Sultanları'na giderdim.
İstenirse, inanılırsa ve sabırla çalışılırsa, bu ülke insanının neleri başarmaya muktedir olduğunu görmek ve taptaze bir güçle işe yeniden sarılmak için..
Üç gün için başlamıştı, şov.. 3-6 mayıs diye.. Mayıs sonuna dek biletler satıldı.. Haziran açıldı.. O da doldu.. Şimdi temmuzu da açmışlar.. 3 gün derken 3 ay oldu.. Daha da olacak..
Hem de bu krizde, hem de dört kişilik bir ailenin bu şovu en ucuz yerde izleme maliyeti, bilet, yol, orada bir kahve falan derken 50-60 milyon lirayı bulurken..
İnsanlar koşarak geliyorlar.. Sadece şovu görmeye değil.. Onların da umuda, onların da inanca ihtiyaçları var.. Bu ülke insanının gücünü görmek, başlarını gururla kaldırmak istiyorlar..
Bakmayın siz olayın farkında olmayanlara.. Bakmayın siz, bu küresel bu uluslararası şova, lisedeki folklör günlerinin kafası ile bakanlara.. Bakmayın siz, övgülerim yüzünden benimle alay etmeye kalkıp "Türkün Türke reklamını yapıyor" diyenlere..
Tam 1.5 yıl.. Bu muhteşem şovu sunmak için tam 4 bin saat bıkmadan usanmadan ayni şeyi prova eden, bu 1.5 yıl boyunca, tam bir askeri disiplin, hatta ondan da öte sanki Nazi Konsantrasyon Kampında gibi yaşayan yüz gence, fazlası ile hakkettikleri alkışı sunmak, herkesin görevi..
Bazı insanlar var.. Hayatın keyfini çıkartamayan.. Bunlar her yere kusur aramaya giderler.. Maça, sinemaya, tiyatroya.. Televizyon başına öyle otururlar.. Güzelliklerin peşine düşüp keyif alacaklarına, gözün üzerinde kaş aramayı marifet sanırlar.. Başkalarında ve başkalarının yaptıklarında ne kadar kusur bulurlarsa, kendilerini o kadar mükemmel sanırlar.. Herkesin bayıldığına burun kıvırınca, kendilerini herkesten ayırmış olurlar.. Büyük olurlar.. Çok büyük olurlar..
Bir de.. Bir de, gene ben bu köşede yazmıştım yıllar önce, meşhur anekdottur.
Cehennemde her milletin içinde kaynadığı irin kazanları varmış. Kazanların başında da ellerinde tokmaklarla zebaniler.. Kafasını çıkaranın tepesine vurur, gene kaynar kazanın dibine iterlermiş..
Yalnız Türklerin kazanı başında, zebani yokmuş.. Sormuşlar.. Baş zebani anlatmış..
"Türklerin kazanı için boşuna zebani maaşı vermeye gerek yok.. Onlardan biri başını yükseltti mi, ötekiler ayaklarından çekerler.."
Türkiye'de dünya çapında bir "İmkansız" gerçekleştirilmiş.. Alkışladığım için suçlayanlar bile var.. Hem de akıllarınca alay ederek.. Müstehzi.. Ve de için için "Yurt dışında fiyasko olsun da, bak ben ne 'Ben demedim mi' yazıları yazacağım sana" dualarını saklamayı başaramayarak..