kapat
05.05.2001
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi

ciceknet

Dünyadan
Spor

Limasollu

Magazin
Astroloji

Para Durumu
Hava Durumu

Bizim City
Sizinkiler

Sarı Sayfalar
İstanbul

Cumartesi Eki
Pazar Eki

Künye
E-Posta
Reklam
Arşiv

A T V

Win-Türkçe
ASCII

Finansbank

 
MEHMET ALTAN(maltan@sabah.com.tr )

Burjuvazi, ordu ve güvenlik

Osmanlı'da, padişah, Tanrı'nın yeryüzündeki gölgesi, mevcut düzen de "ilahi" bir yapı sayılırdı. Sarayın ve düzenin kutsal olduğu, hiçbir yeniliğin makbul sayılmadığı bir yapılanma onca yıl sürüp gitti.

Tanrı'nın yeryüzündeki gölgesi sayılan padişah ve onun emrindeki Saray bürokrasisi tarafından korunan mevcut yapı ise, küçük köylünün ürettiği değere Saray'ın el koyması ile kendini ayakta tutardı. İşler sarpa sarınca da fetihlere gidilir, vergi alınacak yeni diyarlar zaptedilirdi. Sermaye birikimini, mevcut yapılanma bizzat engellerdi.

Birkaç sefer Saray tökezler gibi oldu. O zaman âyan ve beyler ortalığa çıkar gibi oldular. Örneğin İngiltere'de 1215 yılında gerçekleşmiş olan Magna Carta'nın silik bir kopyası sayılabilecek Sened-i İttifak 1811 yılında böyle imzalandı. Ama Saray kendini toparlar toparlamaz, küçük köylü ile arasına giren bu katmanları fırlatıp attı.

Cumhuriyet ilan edildiğinde, Saray bürokrasisinin egemenliği iyice pekişti. Çünkü artık padişah da yoktu.

Sermaye sınıfı ise zaten hiç gelişmemişti.

Biz, kalkınmasını klasik modele uygun gerçekleştiren diğer ülkelerden bu noktada ayrıldık. Onlarda sermaye sınıfı ve sanayileşme ivmesini artırırken, biz bürokrasinin elinde kaldık.

Önce güvenlik
Burjuvazi kendini sürekli ve düzenli bir üretim ile özdeşleştirdiği için egemen olduğu diyarlarda zenginlik büyüyüp gelişti. Bizde ise askeri bürokrasinin egemenliği vardı. Onun için bitmez tükenmez tek konu "güvenlik" oldu. Yeryüzü refahını artırırken, biz "milli güvenlik devleti" olarak fakir kaldık. Askeri bürokrasi zenginlik konusuyla hiç ilgilenmiyordu. Ya bundan pek anlamıyor ya da ülkeyi zenginleştirecek yeni bir sınıfı kendi egemenliğine karşı bir tehdit olarak görüyordu.

Hızlı kalkınmanın yönetimin iplerini eline geçirecek yeni bir sermaye sınıfının boy atmasına neden olmasından sanki çekiniliyordu.

Sonunda "milli güvenlik devleti" Türkiye, askeri bürokrasinin yedeğinde, kişi başına milli geliri iki bin beş yüz dolar olan, her bir ferdi ortalama ilkokul dörtten terk, çalışan nüfusunun yüzde sekseninin mesleksiz olduğu bir ülke olarak sınıfta kaldı. Ekonomik akıl, bireysel zenginlik, yeryüzü pastasından en üst düzeyde pay alma gibi kavramlar pek itibar görmedi. Askeri helikopterleri, eğitime, adalete, sağlığa hep tercih eder göründük.

Halbuki güvenlik yerine zenginlikten konuşabilecek bir sınıf yaratılmış ya da doğmuş olsaydı, bugünkü toplumsal kaderimiz gıpta ettiklerimizden çok da farklı olmayacaktı.

Muhalif memurlar
Bugün yeryüzü, sanayi dönemini geride bırakmakta. Dünyanın yeni egemenleri artık beyinsel yaratıcılar. Sermayenin yerini sermaye sınıfınınkinden çok daha büyük zenginler yaratan yeni buluşlar alıyor.

Bu dönemin kullandığı en önemli araç ise bilgisayar. Bilgisayarlı dünya, hayatı da kendine göre şekillendiriyor. Sermayenin bundan böyle görevi de bu yeni yaratıcılığı finanse etmek. Yeryüzü sermaye ile bilginin işbirliğinde yeniden dönüşüyor.

Dünyanın her yerinde "iletişim"in ve "enerji" nin özelleştirme konusu olması da bu yüzden. Dünyanın değişim dinamiği, iletişimin ve enerjinin piyasada rahatça alınıp satılmasını öngörüyor. Evrensel zenginleşmenin alt yapısını oluşturan bu iki sektörün muhakkak ve muhakkak bürokratik iradenin dışına alınıp bizzat piyasaya bırakılması, insanlığın gelişmesini garantiliyor. İletişim ve enerji, ulus-devletlerin ve zenginlikten ziyade güvenlik konseptini öne alarak kendi yerel egemenliklerini sürdürmek isteyenlerin denetimi dışına çıkarılıyor. Piyasa, yeni kimliğini bu iki sektöre dayalı olarak geliştirmeyi en birincil hedef olarak seçmiş bulunmakta.

Bürokratik bir egemenliğin sultası altında kalmış olan Osmanlı'nın bir benzeri de Çin. Çin bile bugün özelleştirmede ve yeryüzünü algılamakta büyük bir performans gösteriyor. Biz ise hâlâ nal topluyoruz.

Zenginleşenler zaten güvenlikte
Bürokratik yapı, özelleştirme sürecinde kendini her zamankinden daha etkin bir biçimde gösteriyor. Örneğin, tartışmalı bir konu olarak uzayıp giden THY'nin özelleştirmesinin bir aşamasında ordu, hükümete yazı yazıp, özelleştirme yapılsa bile gerektiği hallerde ordunun uçaklara el koyma olanağının garanti altına alınmasını istiyor.

Amerika'nın ise Körfez çıkarmasında sivil uçaklara el koymak yerine onları kiraladığını görüyorsunuz. Bizim ordunun böyle bir kanun çıkarma isteği, özelleştirmeyi elbette fena halde sakatlıyor.

Aynı şey şimdi Telekom için söz konusu. Askeri bürokrasi, sanki ordunun iletişimini sağlayan TAFICS gibi ikinci bir haberleşme ağı yokmuş gibi, özelleştirme sürecini zora sokacak bir üslupla ortaya çıkıyor.

İletişim güvenliği gibi gerçekten de önemli olabilecek bir konu, kendi mecrası dışına taşarak özelleştirme sürecine karşı bir başkaldırı havasına bürünüyor.

Amerika ise, ülkenin en büyük telekom şirketi Voicestream'in Almanlar'a satılmasını böyle bir askeri güvenlik sorunu olarak görmüyor.

Çünkü o tür ülkeler, zenginliği önemseyen ve zenginleştikçe kendi güvenliğini pekiştiren ülkeler. Biz ise güvenliği öne alıyoruz ve zenginleşemediğimiz için sadece güvenlik konuşuyoruz. Üstelik ordumuzun teçhizatının yüzde 85'ini de Amerika sağlıyor.

Kol güreşi
Dünya dinamiği, artık bürokratların etkin olduğu asker devlet istemiyor. O nedenle de, geri kalmış ülkelerin iç dinamiğinin gerçekleştiremediğini, bizzat kendisi devreye girerek gerçekleştiriyor.

Artık "güvenlik" kavramının yerini ortak "dünya zenginliği" alıyor. Tabii zenginleşmenin sağlandığı bir dünyada da asker-sivil bürokratların "dediğim dedik" yaklaşımı bitiyor.

Burjuvazisi olmayan, zenginlik konsepti gelişmemiş Türkiye gibi bir ülkede, yerel egemenler şimdi yeryüzünün değişim dinamikleriyle karşı karşıyalar ve gelişmeye engel olabilmek için çeşitli bahaneler buluyorlar. Savaş zamanında uçakları kiralamak yerine el koymayı istemek gibi...

Halbuki zenginliği öne çıkarsak, uçaklara el koymak yerine kiralamak da akla gelecek. Ama o zaman yeni bir çağın gür sesi buralarda da duyulacak ve komutların kıymeti harbiyesi kalmayacak.

Galiba asıl korkulan da bu...

 
Türkiye bu krizden ne zaman çıkar?

3 Ay
6 Ay
12 Ay
1 Seneden fazla

 


Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır