kapat
05.05.2001
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi

ciceknet

Dünyadan
Spor

Limasollu

Magazin
Astroloji

Para Durumu
Hava Durumu

Bizim City
Sizinkiler

Sarı Sayfalar
İstanbul

Cumartesi Eki
Pazar Eki

Künye
E-Posta
Reklam
Arşiv

A T V

Win-Türkçe
ASCII

Finansbank

 
HINCAL ULUÇ(uluch@sabah.com.tr )

'Dinle kumandan.. Bu Türkün sesidir!..'

Dansın Sultanları'nı Perşembe gecesi bir kez daha seyrettim.. Bu sefer öndeydi yerim.. Protokolda.. Dev sahnede 100 kişi varken önden ne görebilirsiniz ki?..

Ağaçlardan ormanı görmemek dedikleri işte bu olmalı.. Şovun koordinatörü Sevgili kardeşim Ali Erten benim onuncu sıradan önde yer istemediğimi bilir.. "Öyle geç haber verdin ki, ancak bunu bulabildim" dedi..

Yer yok.. Yer bulunmuyor.. Üç gün için başlamıştı. Mayıs sonuna uzadı.. Haziran da sırada.. 70 bin bilet satmışlar, bu kriz devrinde.. Öyle hissetmiş benim insanım, zaferi.. "Ben de gördüm" demek istiyor. Coşmak istiyor.. Gururlanmak, yeniden umutlanmak istiyor.. Dansın Sultanları da istediklerini fazlası ile veriyor onlara..

İyi de oldu aslında, önde oturduğum.. Şovu geriden tüm görkemi ile izlemiştim ilk defasında.. Bu kez yakından, o muhteşem dansçıların jestleri ve mimiklerini tüm ayrıntıları, tüm nüansları ile izleyecek kadar yakından baktım.. Yüzlerde o keyfi okudum..

Bir insan işini keyifle yapıyorsa, yaparken yüzü gülüyorsa, o iş iyi olur, derim hep.. Görmeliydiniz nasıl zafer ışıltıları ile doluydu o gülen gözler.. O gülen yüzler.. Kendimi nasıl tuttum, sahneye nasıl fırlamadım, bilemiyorum..

Perşembe ilk resmi geceydi aslında.. Dekor da ilk defa tamamlanmış, açılış sahnesinde, ortadaki ateşin etrafına Nemrut'un yamaçları konmuştu.. Onlar da alev alev olarak..

"Acaba" dedim, "Yıldız Çetinkaya Ateş dansını yaptıktan sonra, Prometeus (Oktay Keresteci) gelip bu ateşi dağıtmaya başlasa ve o dağıttıkça yamaçlardaki ateşler birer birer yanmaya başlasa, böylece ateşi insanlara Prometeus'un dağıttığının altı bir daha çizilse.."

Eleştiriler gelmeye başladı.. Eh benim de birşeyler yazmam gerek herhalde.. Efendim kostümlerde Yunan çizgileri var.. Olacak tabii.. Yakından bakınca Canan Göknil'in tasarlayıp Nurçin Sebük'ün uyguladığı kostümlerin ne kadar harika olduğunu daha yakından gördüm..

Türk ve Yunan Mitolojilerinin sentezini yazmış, Yılmaz Erdoğan şovun liberettosunda.. Ortaasyanın Şamanı da var, Yunan'ın tanrıları da..

Efendim, oriental.. Olacak.. Anadolunun dansı.. Bu ülkeye gelen 10 turistten dokuzu "İlle de belly dance" der.. Niye olmayacak ki?. Hatta o oriental kordonun ortasında bir oriental süper starımız, bir Nana, bir Özcan Tekgül, bir Nesrin Topkapı olsaydı da, öldüresiye dans etseydi solo.. Bu şov yaşayacaksa, ticari olmak zorunda.. Orientali ona sayın, ille de kızıyorsanız.. Ben alkışladım..

Efendim Lord of the Dance'a benzemiş..

Lord of the Dance neye benziyordu, aklınıza geldi mi?..

New York'un Radio Citysini, oranın Rocketlerini bilir misiniz?.. Yüzlerce kız müthiş bir uyumla bacak sallar.. River Dance bu görkemi İrlanda danslarına getirdi işte.. River Dance'tan da, Lord of the Dance doğdu..

Peki Rocketler özgün müydü?..

Yok canım.. Yan yana dizildiklerinde göbek delikleri bile ayni hizada uzun boylu, uzun bacaklı Paris Crazy Horse kızları idi onların modeli.. Paris sahnesi ufak, kızların sayısı azdı, Radio City sayıyı arttırdı o kadar..

Yani..

Bu dans.. Tepeden bakarsan birbirine benzer.. Ama yakına girersen, Anadolu ezgileri kulağında, adımlara bakarsan, Anadolu Halk Danslarınının adımlarını görürsün.. Horonu, Çayda Çırayı, Zeybeki, Barı, Çerkes, Kafkas danslarını görürsün.

Dansın Sultanları, Anadolu.. Buram buram Anadolu..

* * *
1955.. Özfenerbahçe Dergisinde ilk imzamın çıktığı tarih bu.. Yani tam 46 yıldır, yazıyorum.. İlk defa bu kadar yoğun eleştiri aldım.. Perşembe gecesi salonu terkediyorum.. Hiç tanımadığım insanlar yanıma geliyor.. "Siz yazdınız, geldik.. Ama bu defa iyi yazamamışsınız.. Az yazmışsınız" diyorlar, sözleşmiş gibi..

"Az yazmışsınız.."

Az yazdığımı, yazdıklarımı okudukça hissediyorum ben de.. İlk defa yeteneklerimin eksik, ilk kez Türkçemin yetersiz olduğunu hissediyorum, duygularımı, coşkularımı anlatmak için.. Kelimeleri bulamıyorum.. İlk seyrettiğimde, bu şovun yaratıcıları, Yalçın Çevikel ve Güvenç Kılıç'a söylemiştim Allahtan.. "Yazamayacağımı, bu ihtişamı, bu görkemi yeterince anlatamayacağımı hissediyorum" demiştim..

* * *
İlkokuldaydım.. Filmin tamamını unuttum.. Ama bir sahnesi hala aklımda,

İstanbul'un Fethi'nin!.

Ulubatlı Hasan, yani Turhan Seyfioğlu Bizans zindanlarında kollar ve bacaklarından zincirlenmiş.. İşkence yapıyor Bizans kumandanı..

Bu sırada, davul seslerine, top sesleri karışıyor.. O aç susuz, o paramparça, o ölmek üzere Seyfioğlu birden dikiliyor.. Birden devleşiyor.. Göğsünü şişiren nefes değil, gurur o sahnede..

"Dinle kumandan" diye haykırıyor.. "Dinle kumandan.. Bu Bizansı almaya yemin etmiş olanların sesidir.. Ve yine dinle kumandan.. Bu Türk'ün sesidir!.."

İkinci perdenin ortasındaki o akıllara durgunluk veren Horon'da yüzlerce adım koca salonu gümbür gümbür gümletirken, o sahne geldi aklıma birden..

Bu şov New York'a, Broadway'e, bu şov Avustralya'ya, Sydney'e gidecek..

Dansın Sultanları dünyanın fethine girişecekler, Broadway'den, şov dünyasının merkezinden başlayarak..

Ben haykırmaya başladım bile..

"Dinle Broadway.. Bu dünyayı fethetmeye yemin etmiş olanların sesidir.. Ve yine dinle Broadway!.. Bu Anadolu'nun sesidir!.."

Tecelli'den Abuzittin'e mektuplar
Abuzittinciğim,

Geçenlerde, Nihat Kurtiç'le tanıştım.. Kurtiç, biliyorsun Türkiye'nin trafiğinden sorumlu bir numaralı bürokrat.. Sohbete, daha sonra çalışma arkadaşları Kahraman Bağış'la Süleyman Işıldar da katıldılar.. Trafik keşmekeşini çözmeye çalışan üç uzman.. Ve neticede anladım ki, onlar ne kadar çalırsa çalışsın, ancak insanoğlu Mars'a yerleştikten bi elli sene sonra bizim trafikte düzelme umutları yeşerebilir.

Ben küçük aklımla, cezaları ağırlaştırılmış yeni trafik yasası ve de "Teşvik priminden" arındırılmış polis denetimiyle bu işin çözümleneceğini düşünürdüm.. değilmiş.. Araştırmışlar, karayollarında trafik kazalarının önlenmesinde polis denetiminin rolü yüzde 12 imiş.. Alt yapının payı ise yüzde 30.. Buna, yüzde 10'luk aracın teknik durumunu da eklersen, trafik kazalarına neden olan unsurların yüzde 40'ı Karayolları Genel Müdürlüğü'nün sorumluluğuna giriyor.

Yolların nasıl Allahlık olduğunu anlatmama gerek yok..

Fenni muayene desen.. "Sağ sinyali yak, sol sinyali yak.. uzunlar.. kısalar!" Muayene bitti.. Arabanın frenleri ne durumda, rotlar, ne alemde, efendim lastik dişleri ne kadar yenmiş.. Kimsenin umurunda değil..

Oysa, Abuzittin'ciğim, her 100 kazanın 10'u arabanın teknik nedenlerden oluyormuş.. Devlet büyüklerimiz düşünüp taşınıp "fenni muayene istasyonlarının sayı ve teknik kapasitesinin arttırılmasına" karar vermişler. Ve, 16 yıl önce bi kanun çıkarmışlar. Dikkat: 16 yıl önce! Bu kanunla fenni muayene istasyonları, gene devletin kontrolünde, özel sektöre devrediliyormuş.. Kanunu uygulayacak merci Karayolları Genel Müdürlüğü.. Ama gel gör 16 yıldır bu yolda tek adım atılmamış¥İlginç değil mi? Yalnız İstanbul'da 2 milyondan fazla taşıt olduğuna göre, orada da mı "mama" durumları var acaba!?

Şaka ediyorum tabii. Hiç öyle şey olur mu..?

Uzatmayayım kardeşim, üç trafik uzmanıyla sohbetimiz epey sürdü.. Onlara göre esas çözüm, karayollarındaki trafik yoğunluğunun deniz ve demiryollarına aktarmak.. İşleri zor mu Allah kolaylık versin.

Ankara'daki Emniyet Genel Müdürlüğü'nün binasının önünde "30 km." tabelası var. Dikmen yokuşundan aşağıya kaptıran araçlar buradan en az 50-60'la geçiyorlar.. Hele dolmuşlar.. Her biri, maşallah, Schumacher..

"30" tabelası sanki süs diye dikilmiş.. Yani, otoriteyi sağlayacak makamın önünde, devletin otoritesi 24 saat tekerlekler altında! Tuhaf bi durum.. Emniyet Fenel Müdürü'nün yerinde olsam, kuralları uygulatamadığıma göre, ya o tabelayı oradan kaldırtırım ya da Emniyet Genel Müdürlüğü binasını başka bi yere taşıtırım. Tabelayı kaldırtmak daha az masraflıymış gibime geliyor acaba yanılıyor muyum?

Münasip yerlerinden öperim kardeşim.

Güneş

Tanrıların Tahtı, bu gece CNN'de!..
Festivallerden ilk haber geldi.. Tolga Örnek'in Tanrıların Tahtı Nemrut, "US. International Film and Video Festivali Gold Camera/ Altın Kamera ödülü"de birinci seçildi.

Anlamı mı?.. 33 ülkeden 1500, yazı ile binbeşyüz rakip arasından birincilik, ne anlama gelirse..

Ödül 6 haziranda, Chicago Marriot Otelindeki törende verilecek.

Bu olağanüstü güzel belgeseli, bu gece CNN Türk ikinci kez yayınlıyor. Kaçırmayın.. Hatta mümkünse banda alın..

Tanrıların Tahtı Nemrut'u daha önce yazmıştım. O yazıdan alıntılarla hatırlatmak isterim..

Belki Cumhurbaşkanlığı, belki Kültür ve Dışişleri Bakanlıkları artık ilgilenirler diye..

Başarının eloğlu farkında.. Bizim makamlar.. Ah bizim makamlar!..

* * *
Tolga bu defa Nemrut'u almış ele.. Ve gene başarmış..

Harikulade.. Olağanüstü.. Muhteşem..

Bakın seyretmeniz gerek..

Tolga, Nemrut'u yazmış ve çekmiş..

O nasıl bir metin.. Nasıl bir çekim.. Belgesel falan değil.. Çok heyecanlı bir polisiye öykü.. O heykellerin, o mezarın sırrını, öyle adım adım, öyle çekim çekim anlatıyorki Tolga, belgesel demeye bin şahit gerek.. Bu bir film.. Hem de nasıl meraklı bir film..

Olağanüstü görüntüler.. Dünyanın en önde gelen bilim adamları ve uzmanları ile mekanda yapılmış röportajlar.. Üç boyutlu bilgisayar animasyonları.. Roma devri savaşlarının onlarca figüranı, bilgisayarla binlerce yaparak canlandırmaları..

Dünyanın en uzak arşivlerinden elde edilmiş, tarihi ve gerçek görüntüler..

Bu nasıl bir araştırma, bu nasıl bir çekim, bu nasıl bir sentezdir..

Doğu Anadolu'nun, Fırat ve havzasının, Nemrut'un nefes kesen güzellikleri..

Dünyanın sekizinci harikası olarak kabul edilen 2 bin yıllık anıt..

İsa'dan önce 162 ile, 72 yıl sonra arasında yaşamış, Roma ve Pers İmparatorlukları arasına sıkışmış küçük krallık ve onun kendisini Tanrı sayan ve sonsuzluğa ulaşmak için bu anıtı yapan kralı Birinci Antiokhos..

Tolga gibi bir dehaya yardımcı olan, ondaki Anadolu aşkını dünyaya yaymasına yardım edecek, bu mutlak ama mutlak görülmesi gereken harika belgesele katkısı olan herkese minnet ve şükran..

Tolga'ya alkış..

SEVDİĞİM LAFLAR
"Dibinde ejderha bulunan bir kuyuya inecek bir kahraman bulmak, dibinde ne olduğu bilinmeyen bir kuyuya inecek bir kahraman bulmaktan daha kolaydır"

Sabahattin Ali

(Teşekkürler Mahir)

TEBESSÜM
Fıkra Mahmut Güney'den

Genç ve güzel kadın, mutfak robotu satan yakışıklı genci içeri almış.

"Haberiniz olsun, kocam iki saat sonra evde olur."

"Şey.. Ben kötü birşey yapmadımki.." diye kekelemiş delikanlı.

"Biliyorum. Yalnız aklınıza kötü bir şey yapmak gelirse, ne kadar zamanınız olduğunu hatırlatmak istedim."

BİZİM DUVAR
"Ölümsüz" olduğunu zanneden bu politikacılar mı çözecek, ülkedeki bunca "olumsuzluğu"?

Hakan&Utku

 
Türkiye bu krizden ne zaman çıkar?

3 Ay
6 Ay
12 Ay
1 Seneden fazla

 


Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır