kapat
01.05.2001
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi

ciceknet

Dünyadan
Spor

Limasollu

Magazin
Astroloji

Para Durumu
Hava Durumu

Bizim City
Sizinkiler

Sarı Sayfalar
İstanbul

Cumartesi Eki
Pazar Eki

Künye
E-Posta
Reklam
Arşiv

A T V

Win-Türkçe
ASCII

Garildi
 

Şok iddialar


ANAP lideri ve Başbakan Yardımcısı Mesut Yılmaz, bir basın toplantısı düzenleyerek Enerji Bakanı Cumhur Ersümer'in istifasına neden olan Beyaz Enerji Operasyonu ile ilgili şok iddialarda bulundu.
Ersümer'e sahip çıkan Yılmaz, Beyaz Enerji Operasyonu ve iddianameyi sert bir dille eleştirdi. Yılmaz, partisinin İstanbul İl Başkanlığı'nda yapılan toplantıda, hükümette revizyon için erken olduğunu, erken seçimin de ekonomiye zarar vereceğini ifade etti. Yılmaz, Ersümer'in istifasını, operasyonu ve iddianameyi şöyle değerlendirdi:

ERSÜMER'İN SİYASİ, HUKUKİ VE AHLAKİ YANLIŞI YOK
"Ersümer'in istifasını, doğru anlamak lazımdır. İstifa, savcının iddianamesinde yer alan bazı müphem, zorlama ifadelerle ilgili değildir. Tam tersine, bu ifadelerle yaratılmak istenen havanın, Türkiye'ye zarar vermesini önlemeye matuftur. Şuna herkesin dikkatini çekiyorum; bugün Türkiye'de birileri, suları bulandırarak, hazırlamakta olduğumuz ekonomik programın uygulanmasını önlemeye çalışmaktadırlar. Diğer bazıları da bu bulanık suda adam avlamanın peşindedirler. Ersümer, hiçbir yanlışı ve sorumluluğu olmadığı halde, kendi üzerinden siyaset kurumunun ve hükümetin yıpratılmasına gönlü razı olmadığı için istifa etmiştir. Sayın Bakan, bu olay ilk ortaya çıktığı zaman istifaya hazır olduğunu bana ifade etmiştir. Ama her iddia karşısında sorumlu bakanın istifa etmesi gibi bir yol açarsak, bu ülkeye hizmet etmek için risk alacak insan bulmakta zorluk çekeriz."

BİRTAKIM SİLUETLER VE"MUHBİR" BİLİRKİŞİLER
"Beyaz Enerji Operasyonu başından beri birtakım siluetlerle yürütülmüş, zaman zaman hukukun en temel kavramları dahi göz ardı edilmiştir. Bu operasyonun asıl başlangıcı, bakanlıkta görevli bazı kişilerle daha önce görev yapıp ayrılmış kişilerin karıştığı bir rüşvet olayıdır. Bu süreçte 3 ay süreyle çok sayıda kişinin telefonları dinlenmiş, bazı kişiler gözaltına alınmış, 600'ü aşkın kişinin ifadelerine başvurulmuş, bakanlıktan kamyonlarla dosya taşınmış, "muhbir" niteliğindeki bazı kişiler "bilirkişi" olarak görevlendirilmiştir. Gizli yürütülmesi gereken tahkikatla ilgili fezlekeler basında yer almıştır."

YARGIDA AKLANINCA BAKANLIĞA DÖNECEK
"İşin ucu sayın Ersümer'e dayandırılmak için hukuk kuralları, usuller, teamüller zorlanmıştır. İddianame ortaya konunca sayın bakan istifasının hazır olduğunu söyledi. İstifasını ben engelledim. Ancak gelinen aşamada işlerin aksamaması için, zorunlu gördüğümüz için Ersümer'in istifasını kabul ettik. Kamuoyuna taahhüt olarak ifade ediyorum ki, yargı süreci tamamlanıp, sayın bakanla ilgili yeni hiçbir belge ve delil ortaya konulamadığı, bakan da aklandığı takdirde, onu yeniden hükümete, sorumlu mevkiye almak benim yükümlülüğümdedir."

Statüko bazen savcı bazen bilirkişi olur
Ersümer'i hedef alan kampanya, sadece bugüne matuf bir yöntem değil, Türkiye'de 200 yıldan beri devam eden bir mücadeledir ve mücadelenin bir tarafında statükoyu değiştirmek isteyenler, diğer tarafında da statükoyu korumak isteyenler bulunmaktadır. Statükocular, kendilerini aşmaya yönelen her hamleye, çabaya, var güçleriyle karşı çıkmışlardır. Bunu yapmak isteyen insanlara çamur atmışlardır, iftira etmişlerdir. Statükonun bütün bu mücadele sırasında kullandığı yöntemleri, bunun tezahür etme şeklini, değişik biçimlerde görmek mümkündür. Statüko bazen hakim ve savcı kılığına bürünmüş, ortaya çıkmıştır. Siyasetçiyi idam sehpasına çıkarmaya çalışmıştır. Bazen de bunda muvaffak olmuştur. Statüko, kimi zaman etkin bir bürokrat olup icraatın önünü tıkamaya çalışmıştır. Bunda da çoğu zaman muvaffak olmuştur. Statüko, bazen bilirkişi olmuş, saldırısını bilirkişi raporlarıyla ortaya koymuştur. Bazen medya mensubu olmuş, kalemini silah gibi kullanmıştır. Ama hangi sıfatı taşırsa taşısın, hangi konumda olursa olsun statükocuların bir tane ortak amacı vardır; o da Türkiye'yi dünyadan tecrit etmek, Türkiye'yi içine kapatmak, ufkunu sınırlandırmaktır. Ben size bir fotoğraf çekiyorum. Fotoğrafı belki istediğiniz bütünlükte çekemiyorum. Çünkü toplumsal olaylar buna her zaman izin vermiyor, ama bu parçaları birleştirip tablonun bütününü ortaya çıkarmak sizin göreviniz"

BAŞKA PARTİ YIKILIRDI
"Statükoyu korumak isteyenler ANAP'ı yıpratmaya çalışıyorlar, ama bilmiyorlar ki, ANAP'ın yıpratılması Türkiye'nin siyaset kurumunun yıpratılması demektir. ANAP'ın yıpratılmasına göz yumanlar ve ANAP'a atılan çamurları keyifle seyredenler, aslında siyasetçi olarak kendi varlıklarını da inkar etmek durumundadırlar. Unutulmamalı ki bu kampanya ANAP ile bitmeyecektir. Bu anafor, önünde sonunda, mutlaka kendisine yeni hedefler belirleyecek ve onlara yönelecektir. İddia ediyorum ki, 18 yıllık geçmişimizde bize yapılanlar başka partiye yapılsaydı, o parti çoktan yıkılırdı."

RÜŞVETLE İLGİLİ HİÇBİR SOMUT DELİL YOK
Ortada bir rüşvet olayı vardır. Bu rüşvet olayının tarafları, bunun siyasi bağlantıları olduğunu ifade etmişlerdir. Ancak iddianame ortaya çıktıktan sonra açıkça görülmüştür ki, ANAP'a ödendiği iddia edilen 50 milyon dolarlık rüşvet olayıyla Bakan'ı irtibatlandıracak hiçbir delil yoktur. Rüşvet alıp verenler, ifadelerinde sayın Bakan'ı itham edici beyanlarda bulunmuştur. Sadece onu değil, beni, partimi ve kardeşimi de... Bunların doğru olup olmadığını ortaya çıkarmak görevi Savcı'nındır. Savcı, eğer bunlarla ilgili en ufak bir delile rastlasaydı, bunu iddianamesinde zikretmek zorundaydı. İddianamede herkes gördü ki, ne benim, ne bakanın, ne partinin, bu iddiaları doğrulayacak en ufak bir delil yok. Tersine, bu konudaki aksi delilleri de kullanmamak suretiyle meseleyi kamuoyunda spekülasyona bırakmıştır. İddianamede gördüğüm en önemli hususunu dikkatinize getirmek istiyorum; Yapılan telefon kayıtlarında, dinlemelerde, bu kişiler, sayın Bakan'ın kendi fiilleri için engel olduğunu itiraf etmişlerdir. Ama sayın Savcı, iddianamesinde bunlara da yer vermemiştir. Savcı tutuyor, Türkiye'nin enerji politikasını tartışıyor. Yapılan işlerin siyaseten doğru olup olmadığını tartışıyor. Meclis'ten çıkan kanunun Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmesi halinde devletin zarara uğrayabileceğini ifade ediyor. Bunlar Savcı'nın üzerine vazife olan işler değil. Savcı, bizimle ilgili iddialarının doğru olup olmadığını ortaya koymalıydı. Siyasi takdirin denetim yeri Meclis, daha doğrusu Yüce Divan'dır, normal mahkeme değil.

MAHKEMELERE ÇAĞRIDA BULUNUYORUM
Eğer Beyaz Enerji davasının görüldüğü sırada, sayın Bakan'ı ilgilendiren herhangi bir suç ortaya çıkarsa, burada yapılması gereken Adalet Bakanı ve Başbakanlık kanalıyla bunun Meclis'in bilgisine sunulmasıdır. Savcı'nın, sayın Ersümer'le ilgili olarak böyle bir talebi iddianamede yer almamıştır. Meclis'e böyle bir duyuru da yapılmamıştır. Ama mahkemede dava açılmıştır. Davanın görülmesi sırasında eğer sayın Bakan'la ilgili olarak ileri atılan iddialar doğru çıkarsa, o zaman Anayasa gereği, ilgili mahkemenin, bakanın durumunu tetkik edip meclise bildirmesi lazım. Burada ilgili mahkemeye, ANAP'la ilgili davaların görüldüğü mahkemelere çağrıda bulunuyorum; eğer benim veya benim partimden siyasi sorumluluk taşıyan herhangi birisinin bu işlerde en ufak bir kusuru, suçu, yanlışı olduğu tespit ediliyorsa, Meclis'e bilgi versinler gereğini biz orada yaparız. Elinde delili olan kim varsa ortaya koymaya çağırıyorum. Olmayan herkesi de müfteri ilan ediyorum. Siyasetçilerden beklediğimiz hukuk devletine saygılı olmasıdır. Türkiye'de bugün hiçbir iktidar Anayasa'ya aykırı icraat yapamaz. Ama Türkiye'de, siyasetin hukuk devletine saygılı olmaması kadar büyük bir tehlike yargının siyasallaşması, yargının işleyişinin adalet, hukuk kurallarına göre değil, siyasi tercihlere göre olmasıdır.

Kuyudaki gazdan bize ne?
Mavi Akım Projesi Erbakan'ın başbakanlığındaki 54. Hükümet döneminde başladı, o hükümet döneminde bu anlaşma imzalandı ve Meclis'te de oybirliğiyle kabul edildi. Anlaşma, Meclis'in anlaşmasıdır. Türkmenistan Devlet Başkanı Sayın Türkmenbaşı, bu konuyla ilgili bazı beyanlarda bulunmuş. Açıkça ifade ediyorum ki; Sayın Türkmenbaşı, sofradaki elmalarla ağaçtaki elmaları birbirine karıştırmaktadır. Bizim için önemli olan Türkiye'nin ihtiyaç duyduğu doğalgazın Türkiye sınırında bize teslim edildiği şartlar ve fiyatlardır. Türkmenistan'da toprak altındaki gaz bizi ilgilendirmiyor. Ruslar, Mavi Akım Projesi ile 2 milyar dolarlık yatırımla Karadeniz'in altından döşenecek borularla doğalgazı Samsun'da teslim etmeyi önerdi.

2 MİSLİ FİYAT FARKI VAR
Türkmenistan Projesi'nde ise Hazar geçişi konusunda İran'la, Azerbaycan ile Türkmenistan arasında, ayrıca finansman açısından sorunlar var. Finansman sağlansa bile inşaat en az 3 yıl sürecek. Türkiye'nin 2 sene sonra çok acil gaz ihtiyacı doğacak. Rusya'dan alınan gazın maliyeti ile bugün İstanbul'da kullanılan gazın maliyeti Samsun sınırında aynı olacak. Mavi Akım Projesi bizim milli menfaatlerimize uygundur. Ama bizim menfaatimize uygun olan, başka ülkelerin menfaatine uygun olmayabilir. Ağaçtaki elmayla sofradaki elmanın fiyatı nasıl aynı değil ise kuyunun başındaki gaz ile Türkiye'de teslim edilen gazın fiyatı arasında 2 misli fark vardır. Türkmen gazının Türkiye sınırındaki maliyeti ile Rusya'dan alınan gazın maliyeti eşit.

 
Türkiye bu krizden ne zaman çıkar?

3 Ay
6 Ay
12 Ay
1 Seneden fazla

 

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır