|
|
|
Bizi nasıl kandırıyorlar?
Hazır kriz de varken, işte size alışveriş paranoyağı olmanız için büyük bir fırsat. Satıcıların üçkağıtları, pazarlamacıların tezgahlarına ilişkin faydalı bilgiler
Sevgili Orhan, Geçen hafta nefis bir kitap okudum. Bir özet geçeyim... Uzun pazarlıklardan sonra ikinci el bir otomobil alırsın. Çok hesaplı bir alışveriş olmuştur. Kendinle gurur duyarsın. Üç gün sonra aynı otomobili 750 milyon daha ucuza alabileceğini öğrenirsin.
Beyoğlu'nda yürürsün. Bir çocuk yanına yaklaşır. Sokak çocukları için gece düzenlenecektir; biletler 5 milyon liradır. Yok daha neler; terslersin oğlanı. "O zaman bi'kart alsana, n'ooolur" der çocuk. Az sonra 500 bin liraya aldığın ve hiç kimseye göndermeyeceğin bir tebrik kartıyla başbaşa kalırsın.
Aldatıldın mı? Hayır. Arabayı alırken sıkı pazarlık etmiştin. Kartı alırken ise hiçbir işe yaramayacağını biliyordun. Peki ne oldu da faka bastın? Seni kaybeden koltuğuna oturtan bu alışverişleri niye yaptın? Nasıl kandın?
Eğer Dr. Robert Cialdini'nin yazdığı 'İknanın Psikolojisi'ni (MediaCat Kitapları) okursan, alışveriş paranoyasına kapılabilirsin: "Üç kağıt açıyorlar, tezgaha getiriyorlar, zaaflarımdan istifade ediyorlar... Almamalı, kanmamalı, hayır demeli..."
Aldatmada kurallar hiçe sayılır. Kandırmada ise kendi arzumuzun, kendi hevesimizin, önyargılarımızın kurbanı oluruz. Pazarlamacılar, tezgahtarlar, satıcılar işte bu zaaflarımızı kullanarak bize bir malı istedikleri fiyata verirler.
Sosyal psikolog Dr. Cialdini zihnimizde 'pahalı eşittir iyi' şeklinde bir kalıp olduğunu söyledikten sonra şöyle bir sahneyi örnek veriyor:
1930'lu yıllar. Drubeck kardeşlerin erkek terzisi. Bir müşteri elbise denemektedir. Kulakları gayet iyi duymasına rağmen satıcı Sid işitme sorunu olduğunu ileri sürerek adamdan yüksek sesle konuşmasını ister. Müşteri elbisenin fiyatını sorunca da Sid, arka taraftaki kardeşine bağırır: "Harry bu elbise kaça?" Harry başını kaldırıp cevap verir: "Hangisi? Haa, o saf yün olan mı? Güzel bir parça. 42 dolar." Sid tabii ki duymamıştır: "Kaç dedin?" Harry, "42" diye bağırır. Bunun üzerine Sid müşteriye dönüp, "22 dolarmış efendim" der. Bunun üzerine, diğer birçok müşteri gibi adam, Sid hatasını farketmeden elbiseyi sardırıp, dükkandan sıvışır.
SATICININ HIRSI
İstiklal Caddesi'ne çıkan birçok kişinin yaşadığını Dr. Cialdini de yaşamış. Beş dolar verip İzciler Gösterisi'ne gitmek yerine, hiç sevmediği halde tanesi bir dolardan iki tane uyduruk çikolata almış. "Burada ise" diye anlatıyor, "önce geri çevir, sonra geri adım at, mekanizması çalışıyordu." Küçük satıcının başarılı olması için önce müşteriden kesinlikle reddedeceği bir istekte (5 dolarlık bilet) bulunması gerekiyordu. Ardından çok daha küçük, masum, önemsiz gibi görünen ikinci istek (bir dolarlık çikolata) geliyordu. İlk isteği geri çevirdiği için kendini borçlu hisseden, çocuğu üzdüğünü düşünen müşteri kaderine razı olup dandik çikolatalardan alıyordu.
Pazarlamacılar müşterilere karşı bir judocu gibi davranıyor. Aynı judodaki gibi, en güçlü olduğunu sandığın anda devrilip gidiyorsun. Örneğin nereden geldiğini bilmediğin bir pazarlamacı "Nasılsınız" diye sorar. "Gayet iyiyim" derken, içinden "Benimle iyi ilişki kurmak için sorulmuş, gayet plastik bir soru işte" diye düşünürsün. O ikiyüzlüdür, numaracıdır, sen ise samimi ve dürüst! Derken bizim pazarlamacı şöyle devam eder: "İyi olduğunuza çok sevindim. Ne mutlu size. Çünkü toplumumuzda birçok hasta insan var. Onlara yardım etmek istemez misiniz?" Hadi gel de, "Ama benim de migrenim var, bel fıtığım var" de... Diyemezsin! Çünkü bir kere "gayet iyi" olduğunu söyledin. Artık tutarlı olmak zorundasın. Pamuk eller cebe!
İşin daha da komik yanı nedir biliyor musun Orhan, birçok kadın, "kandır beni, kandır beni" dercesine tezgahtara sorar: "Nasıl? İyi mi, taze mi?"
Sevgilerimle...
EMRE AKÖZ
emreakoz@sabah.com.tr
Faks: (0212) 315 86 83
|
|
|
|