Allah'ın işi
Halk arasında sıkça kullanılan bir deyim vardır: Allah, bazı kullarını, önce eşeğini kaybettirip, sonra buldurarak sevindirir. Bu ruh hâli, yalnızca bireylerde değil, toplumlarda da görülebiliyor. Türkiye'nin ekonomi boyutunda geçtiği süreçlerde ve dünden itibaren yaşanan olumlu havada bu deyimi anımsatan bir mesaj gizli. Aslında aynı mesaj, yalnızca ekonomide değil siyasette de geçerli.
Hükümete ve siyasi sisteme yöneltilen en ciddi eleştiri, devlet kaynaklarının siyasi ve şahsi amaçlar uğruna boşa harcanmasına yönelik. Gerekli bilgi ve donanıma sahip olmadan 'bir yerlere gelmiş' kişilerin yaptığı tahribatı da unutmamak gerek. Ancak, içinde bulunduğumuz kriz ortamının mimarları- büyük ölçüde- kısa dönemli ve şahsi ihtiraslarını, Türkiye'nin geleceğinin önünde tutmuş bireyler. Bu bireylerin ellerinde bulundurdukları güç ve mevki, ülkemizin yarınlarını tehlike altına sokuyor.
Kaybolan değerler
Türkiye, 'kaybolan değerlerini' arıyor. Bunlar, maddi değerlerin yanı sıra, aynı zamanda siyasi ve etik değerler. Bu değerlerden bir kısmını, hatta çok az bir kesitini dahi yakaladığımızda, ulusça büyük bir sevince bürünüyoruz. Oysa, aslında devlet geleneği, toplumsal değerler ve ekonomik potansiyel açısından oldukça zengin bir ülkeyiz. Onyıllardır yaşadığımız değer erozyonunun yerini, zaten bizde mevcut olan birikime bırakması, elbet zaman alacak. Ancak olanaksız bir durum değil.
Nitekim son iki gün içinde IMF ve Dünya Bankası'ndan gelen sinyaller oldukça olumlu. Bu haberlere hızlı reaksiyon veren İMKB Endeksi, Cuma günü 2001 yılının en yüksek noktalarına ulaştı. Türkiye'nin yolsuzluklarla ve devletin kredi riskinden dolayı borç faizleriyle kaybettiği maddi değerler, on milyar dolarlarla ifade ediliyor. Oysa, dış yardım olarak bize aktarılabilecek ek bir on milyar dahi, bir umut ışığı doğuruyor. Yanlış anlaşılmasın, bu dönemde her kuruşun ve özellikle de dış kaynakların hayati önemi var. Yine de, büyük resme bakıldığında, Türkiye'nin, asıl, kaynaklarını boşa harcamayarak daha büyük atılımlar yapabileceğini görmek lazım.
Siyasi etiğe doğru
Dün yaşanan diğer bir olumlu gelişme ise, Enerji Bakanı Cumhur Ersümer'in istifasıydı. Ersümer'in istifa edip etmeyeceği tartışması, Beyaz Enerji iddianamesinin açıklanmasıyla yoğunluk kazanmıştı. Yargısız infaz doğru bir yaklaşım değil, ancak bu aşamada istifa etmenin siyasi etiğe daha uygun olduğu ortada. Bu istifayla birlikte, hükümet, töhmet altında olduğu önemli bir konuyla kendisi arasındaki mesafeyi arttırmış oldu. Diğer bir deyimle, bu iddialara karşı taraf olma konumundan biraz olsun kurtuldu. Böylelikle de, yolsuzluklara karşı daha net bir tavır içinde olduğunu kanıtladı. Bu, hükümetin kendini güven içinde hissetmesi veya ülkemizde siyasi etiğin yeniden ön plana çıkması açısından yeterli değil- ancak önemli bir adım- sayılabilir.
Türkiye'de devlet-vatandaş ilişkisi yeniden düzenlenirken, hak ve hukuk çerçevesi ön planda tutulmalı. Ne vatandaş devleti, ne de devlet vatandaşı, kendi gücü ve nüfuzu doğrultusunda yanlışa itmemeli. Şeffaf bir topluma geçiş süreci, yalnızca fikir bazında değil, aynı zamanda eylem bazında da uygulanmalı. Birey olarak bizler de, 'sevindirilen kul' konumundan kurtularak, 'bilinçli vatandaş' düzeyine ulaşmak için çaba sarf etmeliyiz.
|