Millet uzayda turist olurken...
Bildik hikâyedir de... Yeri geldi! Fransız, Amerikalı ve Temel, bir hafta sürecek uzay yolculuğuna çıkacak...
"Yanınıza ne istersiniz" diye soruyorlar.
Fransız, "şarap" diyor.
Amerikalı, "Playboy koleksiyonu"
Temel de bir karton "Samsun sigarası" istiyor.
İstekleri paketlenip yanlarına veriliyor...
Bir hafta sonra dünyaya dönüyorlar...
Fransız hafif çakırkeyf,
Amerikalı gülümsüyor...
Bizim Temel zangır zangır titriyor ve ilk sözü "Ateşi olan var mı?" oluyor!
***
Şimdi gerçekten uzaya giden turist, yanında neler götürdü diye merak ediyorsanız...
Dennis Tito yanına şunları aldı...
"Koli, yedi kiloyu geçmesin" demişler olsa gerek ki, yaptığı paketin ağırlığı 6.999 kilogram.
İçindekiler:
* Yüksek rezolüsyonlu bir fotoğraf makinesi.
* Video kamera
* 30 makara film
* Not almak için bir diktafon ve ekstra kaset
* Bir iki özel fotoğraf (oğlunun, sevgilisinin)
* Bir CD çalar
* Sekiz CD; yedisi opera, bir tanesi Beatles albümü.
Dennis Tito, bu işe -uzay turisti olmaya- kafayı takmış ve olmuş...
Adam azmetti...
NASA'nın kapattığı kapıyı Ruslar açtı ve kendisi tepemizde turluyor.
Uzaydan dünyayı seyreden, o mavi topu gören, topu topu dört yüz kişilik özel listenin içinde olmak istiyormuş...
Kim istemez?
Uzaydan Türkiye kimbilir ne güzel görünüyordur, denizlerle çevrili diye düşündüm...
Sonra bir merak geldi, "Acaba uzaya giden ilk Türk kim olacak" diye...
Ardından bir merak daha geldi, "Bizler görebilecek miyiz" diye!
Kendi kendime yaptığım, uzayda/dünyada/memlekette neler oluyor haber turunda...
Uzaydan inip bize gelince, biraz canım sıkıldı....
Anadolu Ajansı'nın yerel haberlerine göz atınca...
Her gün bir elektrik kesintisi haberi var...
"Başkentte elektrik kesintisi; şu şu mahalleler, şu şu sokaklar, işte şu kadar saat elektrik alamayacak."
Hemen ardından "İstanbul'da elektrik kesintisi"...
Onun altında "İzmir'de elektrik kesintisi"....
"Uzaydan karanlık görüneceğiz, Dennis akşam vakti bizi seçemeyecek" diye hayıflanmayı bir kenara bırakacak olursak...
Normalde bizim kendimizi mukayese ettiğimiz herhangi bir ülkenin üç büyük şehrinde böyle elektrik kesilse...
Gazetelerde manşet olur
Televizyonlarda birinci haber olur...
Kıyamet kopar!
***
Zaten bilhassa yazıyorum; biliyorsunuz, kanıksamanın alemi yok!..
Ama içimden bir ses de diyor ki, artık çark aynı şekilde dönmeyecek...
Artık geri dönüşü olmayan bir şekilde değişiyoruz.
Vizontele gerçek oldu haberi çıktı ya gazetelerde...
Hani köye televizyon gelmiş...
Kadınlar üç gün sonra erkekler gibi hakları olduğunu anlamış, köyün sistemi değişmeye başlamış.
Bizde televizyon vardı...
O gelmedi de...
İnşallah ve galiba...
Aklımız başımıza geldi.
Ve de bütün dünya diyor ya...
"Bu son şans!"
Bu kez de toparlayamazsak...
Bu sefer de Avrupa trenini kaçırırsak...
Değil Avrupa'dan, dünyadan kopacağız.
***
Rus uzay istasyonu Amerikan uzay gemisine kenetleniyor.
Nasıl oluyor?
Çünkü dünya bir standartlar dünyası oldu.
Çivinin bile standardı var.
Öyle ki, burada ürettiğin somun Amerika'daki anahtara uyuyor.
İşin bu tarafını iyi yapıyoruz gerçi...
Ama...
Hukukta,
Kamu yönetiminde,
Demokrasi ve İnsan Hakları'nda,
İkmale kalıyoruz.
Yani kendi kendimize düzeltmek zorunda olduğumuz...
Başkası karışacak olsa kıyamet koparacağımız alanlarda...
Medeni dünyadan kopuyoruz.
***
Bu değişimi gerçekleştirmek, bir ruh meselesi...
O ruh yayılıyor.
Sema Pişkünsüt'ün Ecevit karşısında aday olması...
Dennis gibi uzaydan değil, Marslı olup baksan bile akıl kârı görünmeyebilir.
"Hiç şansı yok ki" denilebilir...
Ama tek adaylı kongre yerine, lidere bir alternatif çıkması....
Şansı sıfır bile olsa...
Demokrasi adına
Hukuk adına
Kamu yönetimi adına
Kişi hakları adına
Güzeldir, sevindiricidir.
Mutlu bir ruh halidir.
Aydınlıktır, Aydınlılıktır...
Demokratik bir "efelik"tir!
|