Yakından takip edenlere bakılırsa Cumhur Ersümer'in istifasına kadar; uzunca bir süre Ankara'da üç maymun günleri yaşanmış...
Hani "görmem, işitmem, konuşmam" diyen maymunların hali!
Gerçi siyasette biraz da şöyle yaşanır bu: Bakamam, işitemem, söyleyemem!
Göz her şeyi dikkatle izler de, bazı şeyleri görmezden gelir.
Ağız hep kapalı değildir, sadece gerekli bulunduğunda kapatılır.
İşe geldiğinde kulaklar tıkanır.
Maymunları hep hiperaktif çocuklara benzetmişimdir... Yani bir maymunun kulağını tıkaması, canı sıkıldığı; ne yapacağını bilemediği içindir sanki. Gözlerini "oyuncu bir saklanma" duygusuyla kapatır; ağzını "beni zorlamayın, rahat bırakın" der gibi örter sanki...
Dün aklım takıldı kaldı bu "üç maymun" öyküsüne. Nereden çıkmış bu öykü?
(Bir kuşak da Üç Maymun Kabare Tiyatrosu'nu hatırlar bu deyim geçince!)
Latin kökenli olduğu düşünülen bir atasözü var. "Görme, işitme, sus (audi, vide, tace) ki, barış içinde yaşayasın!"
Eh, Brutus'ların, Sezar'ların ve "Bizans entrikaları"nın dünyasından çıksa çıksa böyle atasözü çıkar, değil mi?
"Etliye sütlüye karışmamak"a göre açıkça davranışsal bir öneri getirir bu atasözü. Yani, işin içinde olsan bile görmezden, duymazdan gelir, üstüne üstlük susarsan ancak, huzur bulursun!
Bu "ata"lar belli ki, vicdan ve kamusal ahlakla pek tanışmamışlar veya umursamamışlar. Onları "ata" saymak abes.
Ama bu tür sözleri haklı çıkartan düzenleri "düzen" saymak da, aynı ölçüde abes...
Ortaçağda şairler döktürüp durmuşlar: "Her şeyi işit, söyleme! / Her şeyi gör, belli etme / Ye yiyebildiğini, sakın ödeme!"
Araya "erken öten horozun kesilmesi" karışmış.
Ne tehdit! Gücü yetmeyenlerde bir daha "horozlanacak" cesaret kalmamış!
Yine de yakın çağlara kadar bu deyimlerle üç maymun arasında bir bağ kurulmamış Batı kültüründe.
Peki, nasıl olup da Batı kültürüne gelip oturmuş maymunlar?
Onun için biraz Doğu'ya gitmek gerek!
Ah şu Doğu! Hem bilgeleri vardır, hem de yiyip bitiricileri... Hem göğe merdiven dayar, hem de hazinelere hortum!..
Venedikli bir hekim olan Niccolo Manucci ömrünün yarım asrını Hindistan'da geçirmiş, 17. Yüzyılda... İlk o kayıt düşmüş (Hâlâ kimilerince "yeryüzü cenneti" sayılan ve eski Portekiz sömürgesi olan Hint eyaleti) Goa'da gördüğü üç maymun heykelini... Heykellerin altında şöyle yazıyormuş: "Görüp, işitip de hiç ağzını açmayan insan dertsiz bir hayat sürer."
Bazı araştırmacılara bakılırsa, deyim Portekiz'den gelmiş Hindistan'a ve orada maymun kılığına bürünmüş...
Ama ilginç olan, yine 17. yüzyılda inşa edilen ünlü Japon tapınağı Nikko'daki üç maymun kabartması... Zaten Japoncada böyle bir halk deyişi de varmış: Mi-zaru; kika-zaru, iva-zaru."
Yani "görme, işitme, söyleme." Kaldı ki "zaru"yla maymun anlamına gelen "saru" arasındaki bağlantı da ilgi çekici bulunuyor. Biraz bu yüzden Japonlar "üç maymun" figürünün kendi icatları olduğunu düşünüyorlarmış.