|
|
|
Tat avcılarının gözü İstanbul mutfağında
Mahalli mutfak kültürü ile yetinmeyen İstanbul, bir gastronomik merkez olma yolunda. Ama yine de biraz daha dikkat. Bir turizm sirkülasyonu bekliyorsak, turiste kendi bütçe ve ilgi sahasına uygun seçme imkanını tanıyabilecek zenginliği sağlamalıyız
Bütün şiddeti ile toplumu sarsan krize rağmen İstanbul kazandığı bazı mevzileri geri vermeyecek gibi. Bunlardan birisi de son yıllarda giderek artan bir eğilim... Hatta tam ismini koyalım moda oluşu ile İstanbul'un dünya turizminin gözbebeklerinden birisi haline geldiği... Bugün Avrupa ya da Amerika'da yayınlanan hangi ciddi dergi ve gazeteyi açsanız İstanbul'un sahip olduğu muhtelif renkleri anlatan bir yazı var...
ALTERNATİF ÇOK
Bu renklerin birisi de İstanbul'un sadece mahalli mutfak kültürü ile yetinmeyip, bir gastronomik merkez olma yolunda adımlar atması.
Şimdi bakın Osmanlı Türk Mutfağı gerçekten çok zengin ve ilgi çekici. Ama Türkiye'ye gelen turistler benim kadar obsesif değiller ise her gün imam bayıldı, beğendi, patlıcan kızartma vb'ni yemesini beklememeliyiz. Ciddi bir "turizm merkezi" insana "sayısız" seçme imkanı sunabilmeli... İsteyen Hint Mutfağı yemeli, isteyen Japon...
Daha geçtiğimiz hafta İstanbul'daki üç otelde bu alandaki faaliyetler göz doldurdu. Önce Swissotel ve Conrad. Her ikisi de Belçika Mutfağı'ndan örnekler sundular: Swissotel'in barı Ambassadeurs bence İstanbul'un en merkezi ve pratik barlarından birisidir. Belçika mutfağını hafif yemek ve snack'ler halinde servis etti, şöhretli Belçika biraları ile...
Açıkcası ben bu tarzı, Belçika gibi Avrupa'nın en önde gelen "gastronomi merkezlerinden" birinin sahip olduklarına kısa bir bakış atmak için çok pratik buluyorum... Swissotel'i kutlarım.
YÜZDE 50 İNDİRİM
Conrad'ın yaptığına gelince, Michel Beyls Brüksel'deki iki yıldızını bırakıp buraya gelmiş olan önemli bir mutfak adamıdır. Yine bence İstanbul'un en iyi pastahanesi olan Monet etrafında mafsallandırdığı yemek yeme terasının ufkunu zorluyor. Brüksel'in mutfak alanındaki sınırlarını sergiliyor. Öyle sanıyorum ki Türk Belçika Ticaret Odasının katkıları ile düzenlenen haftalar her alanda maksadına ulaştı. Conrad'la ilgili başka bir detayı da nakletmeden geçemeyeceğim: Salı akşamları, yüzde 50 indirim yapıyorlarmış. Bence çok hoş bir fikir...
Gelelim dünyanın öteki tarafından bambaşka bir kültüre. İstanbul Four Seasons Oteli Tokyo'dan getirdiği misafir aşçı Shibuya ve malzemeler ile sağlıklı ve minimalist tam bir Japon Mutfağı Haftası yaptı.
Her ülkenin mutfağının muhtelif mahalli malzemeleri var, bunlar bazen bulunamadıklarında ikamelerle idare olunmaya çalışılıyor. İşte bu açıdan en problemli mutfaklardan birisi Japon Mutfağı. Bu mutfağın malzemelerinin çoğu o denli kendine özgü ki, aşçıların kolilerle yanlarında malzeme taşımaları adi vukuat... Balık mantısından, Sashimi çeşitlerine, Tempura'ya ve elbette sushi'lere ve sonunda yeşil çay dondurmasına kadar uzanan bir mönü hazırlamışlar.
Bakın, her üç otelde de içerideki müşterilerin çoğu yabancılar idi. Elbette az sayıda da olsa yerli meraklılar da vardı. Şunu söylemek gerekiyor. Şayet İstanbul'da da Paris, New York, Londra gibi bir turizm sirkülasyonu bekliyorsak bunun bütün icaplarını yerine getirmeliyiz. Tekrar ediyorum bu alandaki en önemli bileşenlerden birisi mutfak alanı... Her türlü turiste, kendi bütçe ve ilgi sahasına uygun seçme imkanını tanıyabilecek zenginliği sağlamalıyız...
ALİ ESAD GÖKSEL
|
|
|
|