|
|
|
Siyah gül sular altında
Zeugma kadar adı geçmedi Halfeti'nin. Oysa siyah gülün memleketi Halfeti'nin de beşte ikisini su bastı. Halk tekneli yeni hayata ayak uydurmaya çalışıyor ama ne geçim kaynakları, ne de evleri kaldı. Anıları ise çoktan derinlere gömüldü
Siyah gülün tek adresi vardı Türkiye'de: Halfeti. Vardı diyoruz çünkü siyah güller de Halfeti gibi suların altında kaldı. Zeugma ve Belkıs harabelerinin öyküsünü duyduk ama Halfeti'nin adı ender geçti. Oysa insan yaşamı, doğa, tarih burada da sular altında; ağaçların dalları, suyun üzerinde kalan mezar taşları, bacalar, minareler, Roma'dan kalıntılar, Ermeni ustaların taş evleri...
Paraşütle inseydik Halfeti'ye bu kadar etkilenmezdik belki. Urfa'dan Gaziantep'e doğru çıktığımız bol virajlı yolda, tepelere doğru çorak toprakların arasından giderken, Halfeti tabelasıyla indiğimiz yokuşta bizi kucaklayan manzara şaşkınlığı, hüznü, acıyı böylesine yüzümüze vurmazdı.
Taş evlerin ve dağların Orta Fırat'a düşen gölgesi, bir an kendinizi Akdeniz'de hissettiren mavili, kırmızılı tekneler, balıkçılar... "Ya hayat koşulları?" diye soracak olursanız, Halfeti sokaklarında utançtan kıvranarak yürüdüğümüzü söyleyebilirim. Çünkü insan hayatının bu kadar umursanmadığı bir yer görmedik.
Halfeti'nin Birecik baraj gölü suları altında kalacağı önceden belliydi ama yöre halkı gözüyle görmeden bu gerçeğe bir türlü inanamamıştı... Hepsi "bir kabus bu, uyanacağız ve bağlar, bahçeler, evler, cami, hep eskisi gibi olacak" diyorlardı. Ama ne mümkün?
KALMAK DAHA ZOR
Mustafa Köroğlu bir kayalıkta ağ doluyordu, bizi gördü ve "sular altında kalan evler için mi geldiniz?" diye sordu. Oradan biri seslendi: "Ben en az 500 ağaç kestim fabrikaya göndermek için."
Onlar alışıktı misafirlere. Daha bir iki ay önce karşı kıyıdaki köyün geriye kalan mezarlığından kemikleri toplamak için uzmanlar gelmişti. Mustafa bizi teknesine davet edip anlatmaya başladı hikayesini. Orta Fırat'ın yeşil sularını yararak ilerlerken gözüm sulara takılıyordu; bir çatıya, bir ağaca takılıp kalacakmışız gibi geliyordu, sanki suyun içine başımızı soksak, yollarda yürüyenleri, sokaklarda oynayan çocukları görecektik...
Halfeti'nin beşte ikisi sular altında kalmıştı. İlçenin çarşısına kadar sular gelmişti. Onlar için Halfeti'nin 20 kilometre kadar dışında bir yerleşim yeri yapılmıştı. Sular altında kalan araziler için devlet para vermişti, evler vermişti ama orada ne bahçe vardı, ne de göl kıyısındaki gibi bir yaşam... Bölgenin mağdurları da evleri sular altında kalmayanlardı.
Kalemeydan, Savaşan, Kavaklıca köyleri tamamen sulara gömülmüş. Çekem mahallesine yanaşıp tekneyle ilerlerken evlerin çatısına sandalye koymuş sigara tüttüren adamları izliyorduk.
EVİNİZ SAĞLAM!
Teknede bize eşlik eden diğer kişi Yaşar Çobanoğlu, "Siz Türkiye'de evine tekne ile gidip gelen insanlar tanıyor musunuz?" diye sordu, biz yanıt veremedik. Evlerin çoğu sular altında, bir bölümü de "oturulmaz" raporu verildiği için terk edilmiş. Zaten o evler de nemden çürümüş halde. Sağlam kalan 10 evde yaşam her şeye rağmen sürüyor. İki çocuk taşlar arasında koşuyor, yaşlı bir kadın elinde kova, tepeden iniyor.
Okulu, çarşısı, bakkalı, sağlık ocağı olmayan bir mahalledeydik. Elektrik, su ve kanalizasyon şimdilik var. Ancak mahalle halkı tam bir terk edilmişlik duygusu yaşıyor. Herhangi bir aksaklık olsa ve su boruları zarar görse kimse oraya yeni bir su kanalı döşemeyecek. Mahalle sakinleri Başbakan'dan Cumhurbaşkanı'na, Kaymakam'a kadar herkese başvurmuş ve onlara verilen yasnıt: "Evleriniz su altında değil" olmuş. Yetkililere şunu soruyorlar: "Bizden vaz mı geçtiniz?"
Bütün emeğimiz gitti
70 yıllık ağaçlar sulara gömüldü. Bir fıstık ağacı 25 yıl meyve vermez, emeğimizi gömdüler.
Akdeniz iklimi olduğu için turunçgiller, üzüm, incir, erik her şey vardı bahçelerde.
Tepeye ev yaptırılanlar mutsuz, çünkü çorak arazide oturmak zorunda kaldılar. Geçim kaynakları yok.
Bizi devlet unuttu. Ölüme terk etti. Biri hasta olsa tekneye kadar gidip, tekne ile Halfeti'ye gitmek zorundayız.
Yetkililer "biz suların içinde yaşama mahkum olduk" deyince, "size feribot mu bulacağız" diyor.
Komşuluk ilişkileri bitmiş, gelen giden yok. Bu köye doğum yasak. Birileri ölse kimsenin haberi olmaz.
Aylardır burada düğün yapılmıyor. Biri evlendi, düğünü için tekneye gelin bindirdik. Gelin mahallesinde evlenemedi.
ELİF ERGU
|
|
|
|