Kemal Derviş'in önümüze koyduğu programın, devletin ekonomik alanda yeniden yapılanması için hazırlanmış bir program olduğunu biliyoruz.
Ama devletin yeniden yapılanmasına eşlik etmesi gereken bir başka dönüşüm daha var: Toplumun yeniden yapılanması...
Devleti yönetenler bu programı kabul etmekle, ülkenin artık eskisi gibi yönetilemeyeceğini anlamış görünüyorlar. Ama bu yetmiyor. Toplumun da artık eskisi gibi yaşayamayacağını idrak etmesi ve yeni şartlara göre kendini yeniden yapılandırması gerekiyor.
Toplumun yeniden yapılanması derken, şimdiye kadar şu ya da bu şekilde devlet desteğiyle ayakta durmuş olan bütün kesimlerin artık şöyle bir silkinip, ben ne yaparsam, nasıl çalışır ve nasıl üretirsem kendi kendime ayakta kalabilirim, sorusunu sormasından sözediyorum.
Örneğin, tarım kesiminde yıllardır uygulanan destek politikaları yüzünden, yok olan (belki de hiç doğmayan) dinamizmin, yenilik ruhunun yaratılmasını kastediyorum. Onyıllardır aynı toprağa aynı ürünü eken ve elde ettiği ürünü, iyi de olsa, kötü de olsa sabit fiyattan devlete satarak yarı aç, yarı tok ömür geçiren küçük ve orta köylünün, artık "iş başa düştü" diye düşünmeye başlamasından, "ben ne üretirsem, kaça satabilirim" diye kafa patlatmasından sözediyorum.
İnsanların çocuklarına gelecek kurarken, garanticilikten kurtulup üretici birer insan yetiştirmeyi hedeflemesinden, çocuklarını 100 milyon maaşla da olsa, "devlet kapısına koymak" için kuyruklar oluşturmak yerine, onlara evrensel geçerliliği olan meslek edindirme, koluna bir altın bilezik takma perspektifiyle düşünmeye başlamasından bahsediyorum.
Toplumsal yeniden yapılanma, şu anda devlet kadrolarında bulunan gizli işsizlerin, KİT'lerdeki "bankamatik" işçilerin; bakanlıklardaki, genel müdürlüklerdeki sanal uzmanların, danışmanların ve müşavirlerin, 65 yaşına kadar hiçbirşey üretmeden yaşamayı, 65 yaşında da otuz yıl boyunca asalak olarak yaşamış bir insanın duyacağı değersizlik duygusuyla emekli olmayı planlamak yerine; kendilerine bir şans daha tanımaları demektir. Otuz yaşında, kırk yaşında, risk alarak kendini üretken bir insan olarak yeniden yaratmaya girişme cesaretidir...
Binlerce küçük esnafın, süpermarketleri devlet eliyle şehir dışına sürdürerek ayakta kalma hayalleri kurmak yerine, süpermarket gerçeğiyle başetmek üzere kendilerini yeniden yapılandırmaları, güçlerini birleştirip rekabet edebilecek koşullar yaratmalarıdır, toplumsal yeniden yapılanma derken kastım.
Bankaların, mevduata devlet güvencesinin olmadığı bir ortamda sağlıklı bir denetim şartlarında rekabet için çalışmaya alışması, sanayicinin devletin gölge olmadığı ama "teşvik" vs. adıyla "babalık" da etmediği bir piyasada çalışmasıdır...
Kısacası, insanların kendi kaderlerini kendi ellerine alması, kendi geleceklerini kendilerinin tasarlamasıdır. Bu toplumun, aciz kullar kalabalığından, kendi ayakları üzerinde duran bireyler toplamına doğru evrilmesidir toplumsal yeniden yapılanma dediğim.