kapat
12.04.2001
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi

banner

Dünyadan
Spor

Limasollu

Magazin
Astroloji

Para Durumu
Hava Durumu

Bizim City
Sizinkiler

Sarı Sayfalar
İstanbul

Cumartesi Eki
Pazar Eki

Künye
E-Posta
Reklam
Arşiv

A T V

Win-Türkçe
ASCII

Medyasoft
 
ALİ BAYRAMOĞLU(abayramoglu@sabah.com.tr )

Ankara kapanı

TOBB'un hükümeti istifaya çağırmasının ardından dün ülkenin çeşitli yerlerindeki dev esnaf mitingleri, göstericilerin polisle çatışması, krizin seyrine başka bir görünüm kazandırdı.

100 bin kişiyi Ankara'da, 50 bin kişiyi Mersin'de, 10 bin kişiyi Bahçeli'nin ili Osmaniye'de sokağa indiren gösterilerde tepkisel ve toplumsal yön olduğu çıplak gerçek. Esnafı, kısa bir süre sonra sıfır zamla karşı karşıya kalan kamu işçilerinin takip etme ihtimali de yüksek. Şüphe yok; bu "tepkisel siyasallaşma, sokak öfkesi ve yüz binleri kuşatan toplumsal baskı", ekonomik krizin yol açtığı tahribatla ilgili ve bu tahribat karşısında aciz kalan siyasi iktidara yönelik. Kendi programından yarı yolda vazgeçmek zorunda kalan, ülkenin içinde bulunduğu yarı gebeliği andıran "garip" demokratik koşullardan ötürü, yani alternatifsizlik gerekçesiyle, bu başarısızlığın siyasi faturasını ödemeyen; alternatifsizliğin ardına sığınarak krizi dindirme yönünde adım atmayan hükümetin bu tür bir manzarayla karşı karşıya kalması şaşırtıcı değil.

Ancak bu madalyonunu sadece bir yüzü...

Türkiye gibi bir ülkede yaşıyorsanız, bazı gelişmelerdeki "toplumsal tepki" ve "siyasi manipülasyon" dozlarını birbirinden ayırmanız pek kolay olmuyor.

Üstelik ülkeniz toplumsal alandan başlayıp siyaset alanına sirayet eden, oradan da yönetime ve devlete sıçrayan 10 yıllık bir krizin en derin noktasında bulunuyorsa; bu kriz çerçevesinde toplumu siyasete siyaseti de devlete hapsetmişse; sokak gösterilerinin ve toplumsal tepkilerin ardındaki siyasi güç ve arayışları sorgulamanız kaçınılmazdır.

Açık bir şekilde ifade etmek gerekirse, Ankara'da bir süredir yeni bir "kurt kapanı" kurulmuş durumda. Her partiden 10 milletvekilinin istifa etmesi için imza toplayanlar, bazı üst düzey bürokratlarla ya da rütbelilerle ilişkiye geçen, görevi bağımsız milletvekili üretmek olan siyasiler, TOBB'un ilginç temasları ve gösterileri organize etme zamanlaması, bu kapanın görünen yön ve aktörleri...

Sezer - Ecevit sürtüşmesinden bu yana azan ve "siyasete güvensizliği siyasileştiren kamuoyu dalgası" üzerine oturan bu kapan; ilk aşamada partileri aşan bir "bağımsızlar hareketi"ni, onların desteğinde bir "siyasetüstü mutabakat hükümeti"ni hedefliyor. Partilerin fiili egemenliğine son vererek "başka merkezlere bağımlı milletvekilleri düzeni"ni oluşturacak siyasi partiler kanunu değişikliği de aynı hedefler arasında.

Ne yazık ki, bu kapanın hedeflerini çözüm olarak görenlerin sayısı her geçen gün artıyor.

Ancak, demokrasi gibi değişim de esastan önce, bir usül meselesidir. 28 Şubat'ın kanıtladığı gibi, yanlış usüllerle demokrasiye ulaşılamaz, değişim gerçekleşmez. Tersine, mevcut sorun ve tıkanıklıklar artar. Nitekim "bu kapan 28 Şubat ruhu ve hedeflerinin bir devamı" olarak karşımızdadır.

Kapanın henüz görünmeyen yönleri bu teşhisi iyice doğrulayan niteliktedir.

Zira ikinci aşamada, Jandarmanın, DGM'nin, 4422 sayılı kanunun kullanılış biçimiyle; İçişleri Bakanlığı bünyesinde kurulması tasarlanan, başına bir askerin atanacağı, jandarma ve emniyeti aynı merkeze bağlayacak "güvenlik koordinasyon merkezi" projesi ile, merkez siyasi partilere yönelik büyük bir tasfiye operasyonu gelecektir. Bu operasyonun anlamı ise, daralmış siyasi alanın tümüyle imha edilmesi, demokrasinin tümüyle militerleşmesi olacaktır. Ve ardından ülke daha büyük krizlere doğru koşacaktır.

Evet, Türkiye'nin önünde birbirinin zıt kutbu gibi görünen, aslında aynı bütünün parçalarını oluşturan iki sorunu var:

1. Anti demokratik gelişmelerin önünü kesecek şekilde siyasi alanın genişletilmesi. 2. Küçülme krizini yönetebilecek şekilde siyasi yapının yenilenmesi.

Sorun önce iktidar partilerinin sorunudur ve bu hükümetin kendi içinde, bakanlardan siyasi rol dağılımına kadar, kendisini yenilemesidir. Bu, kısa vadede atılması gereken ilk adımdır.

 
İstanbul 2008 Olimpiyat Oyunlarına seçilebilicek mi?

Kesinlikle Evet. En güçlü aday İstanbul ve bu sefer seçilecek.
Hayır. Rakip ülkeler daha üstün özelliklere sahip İstanbul yine yenilecek.
İstanbul başarılı olabilir ama Uluslararası Olimpiyat Komitesi İstanbul'u seçmeyecek.

 


Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır