|
Magazin |
|
Astroloji |
|
|
|
Para Durumu |
|
Hava Durumu |
|
|
|
Bizim
City |
|
Sizinkiler
|
|
|
|
Sarı Sayfalar |
|
İstanbul |
|
|
| Cumartesi Eki |
|
Pazar Eki |
|
|
|
Künye
|
|
E-Posta |
|
Reklam |
|
Arşiv |
 |
  
Olmadı Sayın Abim...
Meğer boş bir hayalmiş. Esnaf üç gün yürüyünce bir de baktım ki, ne devlet bankalarıyla ilgili plan kalmış ortada, ne "görev zararları"na karşı duyulan antipati... Herşey eski tas eski hamam... Kırk gündür söylenenler unutulup en geleneksel, en standart, en basmakalıp "çözüm" devreye sokuluvermiş: Maraza çıkarana sus payı verme yöntemi...
Hazırlanmakta olan programın, düşünülen yapısal reformların, orta ve uzun vadeli önlemlerin hepsi bir yana konup "esnaf sakinleştirici" bir paket hazırlanmış. Esnafın vergi borçlarına ödeme kolaylığı sağlanmış, Halk Bankası'ndan aldığı kredilerin faizleri yüzde 200'lerden yüzde 55'e düşürülmüş. Bu operasyon nedeniyle Halkbank'ın uğrayacağı 300 trilyonluk zarar da Halkbank'a "görev zararı" olarak yazılıvermiş, tamam...
Sahi unutuyordum, konu Halk Bankası'yla da sınırlı değil. Toskay'ın açıkladığına göre, Ziraat Bankası faizlerinin yarattığı huzursuzluğu gidermek için de bütçeye ek ödenek konulacakmış...
Huzur peşinde koşan hükümetimiz, eminim ki, KİT'lerdeki toplu sözleşme görüşmelerinde doğacak huzursuzluk için de birşeyler düşünüyordur. Derken, memur kesiminin re'sen emeklilik tehlikesi karşısında duyduğu huzursuzluk gündeme gelir. Onların huzursuzluğu da ölene kadar iş güvencesi verilerek dindirildi mi, artık hiçbir şey huzurumuzu bozamaz. Tabii bu arada, siyasetin huzuru açısından milletvekillerimizi "korumasız bir biçimde halkın içine atamayacağımızdan" lojmanların satışından da vazgeçeriz. Yarın öbür gün Hazine arazilerini, üstünde gecekondu yapana satmak üzere karar alır, önce üç kuruş değer biçer onu da takside bağlarız. Ama daha ilk taksidin ödenme günü geldiğinde, gecekondu ahalisi şöyle bir toplanıp yürüdü mü, herşeyin başı huzur deyip, arsaları da hibe ediveririz.
Böylece, hiç kimseyi üzmeden, hiç kimseyi sıkmadan krizi yeneriz.
Bir tek, kağıtları arkalı önlü yazmaya alıştık mı, bütün açıklarımızı kapatır gül gibi geçinip gideriz.
Görüldü ki, kazın ayağı öyle değil. Ortaya koydukları istekler, yaşanan krizi çözmek için filan değil. Tam tersine, sıralanan taleplere bakınca krizin umurlarında bile olmadığını görüyoruz. Çünkü istekleri krizi çözmüyor, tam tersine daha da ağırlaştırıyor... Kısacası, esnaf kesimi resmen "kendi paçasını" kurtarmaya çalışıyor. Yapısal bozukluğu daha da ağırlaştırmak pahasına ucuz kredi, vergi kolaylığı talep ediyor. Ayrıca bu arada, kendi çıkarı uğruna, benden bir fedakârlık daha istiyor. Söylediği şu; küçük bir esnaf olarak, süper marketlerle rekabet edemediği için, süper marketler, müşterinin ulaşamayacağı kadar uzak yerlere sürülmeliymiş. Böylece esnafımız rekabetten kurtulmalı, yani bana süpermarketten aldığımdan daha kalitesiz malı daha pahalıya satabilmeliymiş! Şimdi benim de çıkarı zedelenen bir tüketici olarak, esnafımıza bir çift sözüm var: Madem ki sen sadece kendi çıkarını düşünüyorsun, ben de kendi çıkarımı düşünürüm. Ve benim çıkarım serbest piyasa ekonomisinin işlemesinden yanadır. Ben daha iyi ürünü ve hizmeti kim daha ucuza sağlıyorsa onun yaşamasını isterim. İşte bu yüzden de süpermarketime sahip çıkarım. Ayrıca unutma: Sen yürümeyi biliyorsan, ben de bilirim Sayın Abim... | ||
 |
 |
 |
 |
 |
|||
 |
 |
 |
|