  
Aşk, Latife Hanım ve ayrılık
Fransız edebiyatının büyük kadın yazarlarından Marguerite Yourcenar 33 yaşında "ateşler" içindeyken yazmıştı Ateşler'i...
Ve kitabının bir yerinde şu not vardı: "Aşk bir cezadır. Yalnız kalmayı beceremediğimiz için cezalandırılıyoruz."
Aşkın "armağanları"ndan söz edilir; ben de söz ettim kimi kez. Ama işte böyle bir yanı da var; cezaları var aşkın; hatta kendisi bir ceza...
Yaşarken mi? Aşk ilişkisi sürerken mi? Pek sayılmaz...
Daha çok ilişki bittikten sonra...
Çünkü aşk sürüyor.
İlişki bitiyor fakat aşk sürüyor.
Çünkü yalnız kalmayı beceremiyoruz...
(Tabii Tanrı "modern hayat"tan razı olsun; iş güç, sosyallik falan filan, bir ceza olarak aşkı bol bol havalandırmaya çıkartıyor; hatta bazı günler "izinli" olarak evinize dönüyorsunuz. Değil mi?)
***
Bu fikirler ve duygular neden üşüştü başıma...
Şundan..
Geçenlerde Milliyet'te Atatürk'ün yaveri Bozok'un anılarından bir parçayı yeniden gündeme getirdi Can Dündar.
Başyaver Salih Bozok'un arşivinde yer alan ve Latife Hanım'ın imzasını taşıyan iki mektup söz konusu olan.
Birincisi 26 Ekim 1922 tarihini taşıyor.
Gazi, eski göz ağrısı Fikriye Hanım'ı Bursa'dan Avrupa'ya yolcu etmektedir. Ama Latife Hanım'a Bursa'ya gelmemesi için çekilen telgraflar herşeyi karıştırmıştır. Önce "eşyalarını hazırlayıp gelmesi" belirtilir, sonra da şifreli bir telgrafla "Gelmeyiniz" emri iletilir.
İşte yaver Bozok'a yazdığı o mektupta Latife Hanım önce içine düştüğü durumu anlatır: "24 Saatlik bir aydınlık, sonra yine karanlık!"
Fakat şunu da içtenlikle ekler: "Paşa Hazretleri hiç olmazsa bir an beni hatırlamış..."
Zaman geçer. Latife Hanım muradına erişir.
Zaman yine geçer. Topu topu iki buçuk yıl... Bozok'un deyimiyle "Atatürk, eşinin bazı müdahalelerine sinirlenir" ve bir gün sabrı taştığında Latife Hanım'ı İzmir'e geri gönderir.
Can Dündar'ın dikkatimize sunduğu ikinci mektup, bu ayrılıktan bir hafta sonra kaleme alınmıştır. Yine Salih Bozok'a seslenilmekte ve ondan Gazi'yle "aralarındaki gerginliğe nihayet vermesi" için yardım istenmektedir.
Bense sadece mektubun son bölümündeki şu satırlara "yakından bakmanızı" istiyorum:
"Bir haftadır uykusuz, gıdasız, idama mahkumum. Sebebi çocukluk... Halbuki çocuklar bu ağır cezadan muaftır."
***
Aşk ilişkisi biraz palazlanınca yetişkinlere has iktidar kavgaları ortaya çıkar.
Hatta taraflar birbirlerinin "özel alan"larını farkettiklerinde anlaşmazlıklar büyür.
Sonra duygusal med-cezirler gelir.
Ama ilişki kopup, geriye sadece yürekteki aşk kaldığında... Ne tuhaftır!..
Yetişkinlik bitiverir.
O cafcaflı kendine güven solar.
Cezaya kaldırılmış bir çocukluk kalır geriye.
Neyse... Ben yine Marguerite Yourcenar'a döneyim mi?
Yourcenar aynı kitabın bir başka yerinde de şöyle diyordu:
"Kısır aşk yoktur... Bütün aşklar doğurur. Hiçbir önlem işe yaramaz. Senden ayrılınca korkunç bir çocuk gibi, acım durur..."
Sıraselviler rezaleti
Her metropolün meydanlarında taksilere yer ayrılır. Dünyanın her yerinde böyledir bu.
Ama taksi durakları ve kuyruklarının meydana açılan caddeleri boydan boya kapladığı görülmez...
Bu yüzden otellere gelen turist otobüslerinin yolu tıkamak zorunda kaldığı, bavulların yollara saçıldığı da görülmez...
Bizde bütün bunlar görülür.
Şu sıralarda Taksim Sıraselviler girişinden yolunuz geçti mi, bilmiyorum.
Ama cadde üzerinde yapılan yeni düzenleme iyice can sıkıcı.
Şimdi cadde iyice daraltılıyor.
Taksim (İlkyardım) Hastanesi'ne giden yolu açık tutmak için sabaha kadar anons yaparak ter döken güvenlik görevlileri yeni durum karşısında ne yapacak, merak ediyorum!..
Ve merak ediyorum; bu yaz ekonomide tek çıkış yolu olarak görülen turizm ve oteller bu trafik hercümercinden paçayı nasıl kurtaracaklar?..
Hangi akla hizmettir bu düzenleme!
Yakın bir gelecekte Sıraselviler kaldırımında yürünmez hale gelecek.
Bu arada daracık kaldırıma beş metre arayla dikilen ağaçlara da çok yazık! Hava kirliliği bir yandan, çarpan omuzlar, atılan tekmeler öte yandan, olan ağaçlara oluyor. Ne o, şehir yeşilleniyormuş! Yok canım!
Tchaikovsky kimdir?
Lütfi Kırdar'daki konserin basın ilanları ilginç. Konuk orkestranın adı şöyle yazılıyor: Tchaikovsky Symphony Orchestra Of Moscow Radio...
Orkestra Anglosakson ülkelerinde bu adla (daha doğrusu bu yazılışla) konser veriyor olabilir. Ancak adının bizde de böyle yazılması gariptir, yanlıştır.
1930 Yılında Sovyet Radyo Orkestrası olarak kurulmuş, 1993'te adını değiştirmiş bu orkestra.
Rengim Gökmen'in şefliğini yapacağı orkestranın adını Rus dilinde yazma snobluğunu göstermeyeceksek, adı "Moskova Radyosu Çaykovski Senfoni Orkestrası"dır.
Hem doğrusu, hem de anlamlı olanı budur...
Zaten Tchaikovsky diye biri yok! İngilizlerin Çaykovski adını "Çaykovski" olarak telaffuz edebilmeleri için kendi alfabelerinde harflerin böyle dizilmeleri gerekiyor. O kadar!
|