Sol ayak debriyajda sağ ayakla hafif gaz!
Güzel bir Çin hikâyesi var...
Adamın çok sevdiği bir atı var, at bir gün kaçıyor.
Olayı duyan komşular akşam geliyorlar adamın evine, "Ah çok üzüldük, ne severdin o atı, ne olacak şimdi? Ne demeli bu işe" diye yakınıyorlar.
Adam hiç istifini bozmuyor...
"Olabilir" diyor.
Aradan iki gün geçiyor, adamın atı geri geliyor, yanında altı tane kısrak!
Komşular, akşam yine adamın evine doluşuyor...
"Ay ne şanslı adamsın, bu ne kısmet" nidaları yükseliyor.
Adam hiç istifini bozmuyor...
"Olabilir" diyor.
Ertesi gün adamın oğlu kısraklardan birine binerken düşüp bacağını kırıyor...
Komşulardan "Ah ne büyük felâket, şu talihsizliğe bak" yayını başlıyor.
Adam hiç istifini bozmuyor...
" Olabilir" diyor.
Ertesi gün imparatorun adamları geliyor, köyün bütün genç erkeklerini savaşmak üzere askere alıyor. Bir tek bizim bacağı kırık savaşamayacak durumda olduğu için köyünde kalıyor.
Çin hikâyesi şart değil.
Bütün inançlarda var...
Sizin kendiniz için iyi zannettiğiniz şeyler...
Aleyhinize olabilir.
Aleyhinize zannettiğinizi durumlar da...
Lehinize olabilir.
Onun için şöyle bir rahatlayalım...
Tamam kriz var!
Olabilir!
Şuna bir "olabilir" diyelim bakalım!
Belki de iyi olacak.
Belki en nihayet sağlıklı bir sisteme geçeceğiz.
Belki de bunu kabullendiğimiz anda kriz bitecek...
Açıkçası...
"Her şeyde bir hayır vardır" diyerek krizin biteceği saflığında dolaşmıyorum!
Ama uzmanlara da dönüp baktığınızda...
Krizin bitmesinin en önemli şartlarından birini...
Bizim kendi kafamızda normale dönmemiz olarak ortaya koyuyorlar.
Karşımızda bir duvar gördük, üzerinde kocaman "Kriz" yazıyor...
Milletçe bastık frene, çarpmayalım diye, durduk.
Şimdi kazık fren yapmış arabada...
Ne kadar su kaldı, kaç bisküvi var hesabı yapıyoruz.
Oysa arabayı yavaş yavaş hareket ettirip manevra yaparak, kriz duvarının yanından geçmemiz gerek.
Birden gaz verirsek, duvara çarpacağımız kesin!
Ama el frenini çekmiş olarak beklemek de hiç bir sonuç vermiyor.
Tehlike geçirmiş soförün eli ayağı boşalır...
Hepimiz o durumdayız!
Oysa artık yavaş yavaş toparlanma vakti...
Ayağı frenden çekip çok hafif gaza dokunma zamanı...
Manevra yapalım ki, ekonomi dönsün.
Madem böyle, hükümet niye "Alışveriş yapın ey Türkler" demiyor!
Fazla güvenmediğimizi biliyorlar da ondan aslında. Öyle deseler, dükkânların önünden de geçmeyeceğiz diye korkuyorlar!
Ama biz kafamızda biraz daha normalleşirsek, kriz ortamından çıkma süremiz kısalacak...
Kemal Derviş'in verdiği -satır arası- mesaj da bu zaten...
Belli ki tamgaz gitmeyeceğiz, zaten benzin yok!
Ama belki benzinciye ulaşıncaya kadar birinci viteste kontrollü bir ilerlemeye ikna olmazsak...
Krizde çakılı kalacağız!