Kolay çözüm yok
Neredeyse batacağız ama hâlâ başımıza gelen felaketi anlayabildiğimizi hiç sanmıyorum. Sözde konuşup tartışıyor, bağırıyor çağırıyor, yürüyor, protesto ediyor ama olup bitenden pek birşey anlamıyoruz.
Aslına bakarsanız, gerçekten anlamayı isteyip istemediğimizden de emin değilim. Her zamanki kestirmeciliğimiz, kolayına kaçma huyumuz iyice depreşmiş, birşeyler anlatmak isteyenin lafını ağzına tıkayıp soruyoruz: "Bunları boşver de sen çözümü söyle!"
Vatandaşı, milletvekilini bırakın, hükümet edenler bile anlamıyor. Anlasa, koskoca bir bakan kalkıp, "Kasım krizini çabuk atlattık, kriz bu kadar uzamamalıydı, kolay aşılabilecek bir krizi kördüğüm haline getirdik" der miydi?
Eğer milletvekillerimiz olup biteni anlasa, içlerinden bir sürüsü çıkıp da "Şeker Yasası'nın bu krizle ne ilgisi var, pek mi acelesi vardı" der miydi?
Siyaset sınıfı nasıl bir kriz yaşadığımızı intikal etmiş olsa, daha şimdiden "Kemal Derviş'in de birşey yapamadığından" şikâyet etmeye başlar mıydı? Hükümet istifa ederse birşey değişecek zannedenlerin ve durmadan hükümet istifa diyenlerin sayısı bu kadar çok olur muydu?
***
Kırk gündür bütün kanallarda sabah akşam aynı konuyu tartışıyor, ama yine pek birşey anlamıyoruz. Tartışma programlarının konusu tek: Ekonomik kriz...
Tarihi ve bugünüyle; siyasi, ekonomik ve toplumsal boyutuyla üstüne ciltler yazılmış bir konu; her seferinde bütün yanlarıyla ve üstelik de çözüm yollarıyla birlikte ele alındığı için, hiçbir seferinde, hiçbir yönü tam olarak tartışılamıyor. Arada bir uzmanlardan biri bütünsel bir çerçeve çizmeye çalışsa, homurtu başlıyor: Haydi artık çözüme gelelim!
Kolaydı çözüme geçmek!
Onyılların bütün çarpıklıklarını, gelenekselleşmiş politikacı tutumunu, devletin refleks haline gelmiş davranışlarını, içimize sinmiş "vatandaş beklentilerini" bir haftada değiştirip yepyeni bir devlet, yepyeni bir siyasetçi tipi, yepyeni bir vatandaş ortaya çıkarmak kolaydı sanki...
Sen hem hâlâ Şeker Yasası'nın krizle ilişkisini anlamayacaksın; şu anda Meclis'e gelen Kamulaştırma Yasası'nın sırası mıydı diye söyleneceksin, devletin kamulaştırmada "ben yaptım oldu" küstahlığına son verilmeden bu krizlerin hiç bitmeyeceğini intikal edemeyeceksin; ondan sonra da "çözüme geçelim" diye sıkıştıracaksın.
Sen hem muhalefet olarak Çağlayan'da miting yapıp "Yetti artık" diye kocaman pankart asacaksın, hem de Şeker Yasası'na hayır demekle ekonomide statükoyu sürdürmeyi savunacaksın...
Peki "yetti artık" dediğin ne? Muhalefet olmak mı?
***
Görünen o ki, çoğunluk hâlâ başımıza gelen bu felaketin tayfun gibi, hortum gibi, sel basması gibi kaçınılmaz bir doğal afet olduğunu sanıyor. O yüzden de bir an önce battaniye, ilaç, çadır bekleyen felaketzedeler gibi "para-iş-aş" diye bağırıyor.
Oysa bu, umulmadık bir doğal felaket değil, ağır ağır gelen kul-işi bir kriz... Ve demokrasinin devamı için, çoğunluğun krizi yaratan bu süreci anlaması gerekiyor. Bu krizin ardında yatan temel sebepler, krizin hangi politikaların sonucu olduğu geniş kesimler tarafından anlaşılamazsa, demokratik sistem içinde çözümü de güç olur.
Bu kriz, hepimizin başını taşa vurması için bir vesile olmazsa..
Geniş çoğunluğu, acılı da olsa yapısal reformların gerekliliği noktasına taşımazsa..
Temel kitlelerin; popülist ekonomi politikalarının Titancılıktan farksız bir aldatmaca olduğunu anlamasını sağlamazsa...
O zaman atanmış bazı elitlerin geniş kitleler adına "doğru olanı" yapmaya girişmesi için zemin doğacak. Her türlü ara rejim formülü, demokrasiyle bağdaşmayan her türlü sözde çözüm denemesi güç kazanacak.
Eğer bu çukurdan kendimiz çıkmak istiyorsak, çukura nasıl düştüğümüzü de anlamamız gerek. Çünkü çıkış için izleyeceğimiz yol, düşüş yolunun tam tersi olacak.
|