YAVUZ DONAT
|
Fıkraların dili
Meclis kulisinde "Başbakan Bülent Ecevit'e yazar kasa fırlatılması konusu" konuşuluyordu... Milletvekilinin biri dedi ki:
- Fıkrayı biliyor musunuz?
Ve başladı anlatmaya...
Adamın biri, karısına sandalye fırlatmış.
Kadın, mahkemeye gitmiş.
Hakim, kocaya sormuş:
- Karına ne diye sandalye fırlattın?
- Hakim Bey, masa çok ağırdı, kaldıramadım... Onun için sandalye ile yetindim.
Herkes "fıkracı milletvekiline" sordu:
- Bunu kim icat etti?
Yanıt "aynen" şöyle:
- Perşembe günü Alem FM'de anlatıldı... Dinlemediniz mi?
***
Ardından "bir başka fıkra" geldi.
Çavuş, Temel ile Drusun'a "paraşütle atlamayı" öğretiyormuş:
- Uçaktan atlayınca, göğsünüzün sağ tarafında bir ip var... Onu çekerseniz, paraşüt açılır... Açılmazsa... Sol tarafta bir ip daha var... Onu çekersiniz... Aşağı inince... Bir jeep sizi bekliyor olacak... Onunla, karargâha dönersiniz.
Temel ile Dursun, atlamışlar.
"Sağdaki ipi" çekmişler.
Paraşüt açılmamış.
"Soldakine" asılmışlar.
Yine açılmamış.
Ve Temel, Dursun'a demiş ki:
- Çavuş iki şey söyledi... İkisi de yalan çıktı... İster misin, aşağıda jeep de bizi bekliyor olmasın.
Fıkrayı anlatana "yani" denildi:
- Yani... Ne demek istiyorsun?
- Birinci program fos çıktı... Şimdi ikincisi de fos çıkarsa... Ve... Aşağıda jeep de beklemiyorsa...
***
Derken "üçüncü fıkra" geldi.
"Eski Başbakan" görevi "yeni Başbakan'a" devrederken...
Demiş ki:
- Kasada üç zarf var... Eğer başın sıkışırsa, sırayla açarsın.
Başbakan'ın bir gün başı sıkışmış.
Hemen birinci zarfı açmış.
Zarftaki kağıtta yazılıymış ki:
- Olup, bitenlerden dolayı eski hükümetleri suçla.
Başbakan, öyle yapmış.
Ortalık sakinleşmiş.
Birkaç ay sonra, Başbakan'ın başı yine sıkışmış.
İkinci zarfı açmış.
Yine yazılıymış ki:
- Olup, bitenlerden dolayı medyayı suçla.
Başbakan da basını suçlamış.
Ortalık sakinleşmiş.
Birkaç ay daha geçmiş.
Ama tekrar başı sıkışmış.
Kasadan üçüncü zarfı çıkarmış.
Kağıtta şunlar yazılıymış:
- Uzatma... Üç zarf da sen hazırla.
***
"Yukardakileri" anlatanlar, iktidar milletvekili oldukları için...
"Adımızı yazma" dediler.
Sonra Ankara Milletvekili Cemil Çiçek "adımızı ne diye saklıyoruz ki" dedi.
Ve başladı anlatmaya...
Trakyalı Hüseyin, hasta olmuş.
Arkadaşı Hüsmen "moral vermek için" koşmuş:
- Hüseyin, başın ağrıyor mu?"
- Ağrıyor.
- Kalbin sıkışıyor mu?
- Sıkışıyor.
- Tansiyonun düşüyor mu?
- Düşüyor.
- Nefes almakta zorlanıyor musun?
- Zorlanıyorum.
- Te be Hüseyin... Senden öncekiler de hep böyle gitmişti.
***
Fıkraların artması ile yönetimin gidişatı arasında, daima, "ters orantı" vardır.
Ve her gün yeni bir fıkranın çıkması, "pek de hayra alamet değildir."
|