Bakan Derviş krize nasıl yaklaşacağını 14 Mart 2001 günü açıklamıştı. Stratejisi üç aşamalı idi. Kısaca hatırlatmakta yarar var.
İlki kamu bankalarına devlet tahvili verilmesi idi. Bunları Merkez Bankasına bozduracaklar, böylece likidite bollaşacak ve piyasadaki kilitlenmeyi açacaktı. Uygulama hemen o hafta başladı. Hala devam ediyor.
İkincisi, faizlerin istikrara kavuşturulması ve kamu kağıtlarında ikinci el piyasasının oluşturulması idi. Hazine'nin 22 Mart'taki başarılı ihalesi ile bu aşamaya geçildi. Bu hafta daha küçük bir ihale daha yapıldı.
Dikkatinizi çekmiştir. Gecelik faizde dalgalanma durdu. Yüzde 80'e sabitlendi. Üç aylık kağıtlar için de faiz biraz yüksek bir düzeyde olsa bile neticede istikrar kazandı. Döviz piyasasında dalgalanma sürdü ama korkulan olmadı.
Üçüncü aşama için Bakan Derviş Nisan ayının ortası tarihini vermişti. Hedefi, IMF ile yeni bir anlaşmanın hazırlanması ve böylece ekonominin ihtiyacı olan dış kaynağın temin edilmesi idi.
Dünya Bankası bölge sorumlusu Linn Türkiye'ye geldi. Bu hafta sonu IMF heyeti Ankara'ya ulaşıyor. Ayrıca, G-7 üyelerinden Türkiye'ye ek destek talep edildiğini öğrendik.
Normal olarak, bu hafta içinde üçüncü aşamanın gerçekleşmesi bekleniyor. Ankara'dan gelen işaretler şimdilik olumludur. En azından ilkeler düzeyinde bir mutabakat var gibi duruyor. Ayrıntılarda sorun çıkar mı, bilmiyoruz.
Yeni bir program ne demek? Şöyle açıklayalım. Aralık 1999'da IMF yönetimi tarafından onaylanan bir "Niyet Mektubumuz" vardı. Daha sonra bazı ilaveler de yapılmıştı. Özellikle Kasım krizinden sonra ek taahhütlere girilmişti.
Şubat krizi ile birlikte o programın hedefleri ve araçları anlamlarını yitirdiler. En başta, eski programın üstüne inşa edildiği kur çapasının krizle birlikte terkedilmesi var. Dolayısı ile büyüme, enflasyon, kamu açığı, vs. diğer performans kriterleri de ekonominin gerçeklerinden koptu. Yeni program, ekonominin Şubat krizi sonrası gerçeklerine ve ihtiyaçlarına göre tasarlanacaktır. Hedefler değişecektir. Performans kriterleri yeniden tanımlanacaktır.
Bir kaç hususun altını çizmek istiyoruz. Bir süredir etrafında gürültü koparılan "15 günde 15 yasa" aslında eski programın mirasıdır. Yasaların çoğu, daha önceki anlaşmalarda yer alan fakat zamanında gerçekleştirilmeyen reformlardır.
Yani bunlar yeni programa dahil değildir. Yeni programın önkoşullarıdır. IMF, bizce haklı olarak, daha önce sözü verilip yapılmayanlar yapılmadan yeni bir anlaşmaya yanaşmamaktadır.
Yeni programda da anahtar bütçe açığı olacaktır. Kasım ve Şubat krizleri sırasındaki yüksek faizler, kamu borcunda büyük artışlara neden olmuştur. Aynı şekilde devalüasyon da dış borcun yükünü arttırmıştır.
Buradan hareketle, Türkiye'ye yeni kaynak vermek için, kamunun faiz öncesinde sağladığı fazlanın yükseltilmesi istenmektedir. Tam sayıları bilmiyoruz ama 2000'de sağlananın üstünde bir fedakarlığa tekabül edeceğini düşünüyoruz. Özetle vergiler artacak, kamu harcamaları daha da kısılacaktır.
Paralelinde, yeni programda para politikasının ayrıntılarını bulacağız. Enflasyonla mücadele için hangi somut araçların nasıl kullanılacağı ortaya çıkacaktır. Bunları değerlendinmeye çok zamanımız olacak.