kapat
05.04.2001
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi

banner

Dünyadan
Spor

Limasollu

Magazin
Astroloji

Para Durumu
Hava Durumu

Bizim City
Sizinkiler

Sarı Sayfalar
İstanbul

Cumartesi Eki
Pazar Eki

Künye
E-Posta
Reklam
Arşiv

A T V

Win-Türkçe
ASCII

Finansinvest
 
ALİ BAYRAMOĞLU(abayramoglu@sabah.com.tr )

Unutulan Güneydoğu

Güneydoğu'yu Diyarbakır'a, Diyarbakır'ı Diyarbakırspor'a endeksleyen "sorun okuma ve çözme mantığı"mız, toplumsal ve siyasal körlüğümüzün son dönemlerdeki en açık göstergelerinden.

Kimsenin, özellikle basının aklına Güneydoğu'nun kırsal laboratuvarı Şırnak'a, Şırnak'ta olup bitenlere bakmak gelmiyor nedense. Bu köşede bir süre önce, Silopi'deki iki kayıp vakası sırasında, HADEP Cizre İlçe Başkanı Mehmet Dilsiz'le yaptığımız bir görüşmeye yer vermiştik. Dilsiz, diğer kayıplar gibi aynı yerlerden tehdit aldığını, evine baskın yapılıp düzmece yolla esrar bulunduğunu, ancak mahkemede beraat ettiğini anlatıyordu. Aldığı tehditleri çeşitli mercilere ileten ve Şırnak ilinde yegâne HADEP'li olan Dilsiz; yine, benzer bir aramada, aynı gerekçeyle tutuklandı.

Ve Şırnak il sınırlarındaki HADEP operasyonu da tamamlanmış oldu.

Silopili iki kayıp hâlâ ortada yok. PKK tarafından kaçırıldıkları haberleri fos çıktı. İdil ilçesine HADEP İl Başkanı olacağı söylenen bir genç, ailesini ilçede bırakıp dışarı kaçmak zorunda kaldı. Şırnak ilinde seyahat hâlâ Batı Şeria'da dolaşmayı andırıyor.

Bilsek de bilmesek de, görsek de görmek istemesek de gerçekler böyle. Bu gerçekler kimin işine gelirse gelsin, kim tarafından kullanılırsa kullanılsın değişmiyor.

Sorunların dondurulmuş ve gizlenmiş olması, yok oldukları anlamına gelmiyor.

Hemen her alanda zemin kaybına yol açan iki temel meselesi hâlâ aynı bu ülkenin:

1. İslami kimlik ve Kürt kimliği...

2. Bu iki toplumsal soruna birer asayiş meselesi olarak bakan, asayiş tedbirleriyle sorun çözemediği oranda otoriterleşen, hukuk devletinden ve insan haklarına saygıdan uzaklaşan kamu otoritesi...

Kürt meselesine dönelim...
Başta Güneydoğu olmak üzere tüm ülke on yıllık savaşın faturasını her anlamda ödedi.

Hâlâ ödemeye devam ediyor. Ediyor çünkü, PKK'nın marjinalize edilmesinin bedeli olarak, karşımızda, Güneydoğu'da geleneksel dokunun bozulması, kırsal kesimin yaşamını nerdeyse tümüyle "savaş" koşullarında, "savaş" araçlarıyla idame ettirdiği bir bölge gerçeği var. PKK'nın marjinalize edilmesi için kullanılan araçların ortaya çıkardığı siyasi, ekonomik ve sosyal koşullar; Kürt sorununu, gerek tespiti, gerek çözümü açısından daha çetrefıl bir hale getirmiş bulunuyor. Askeri faktör, Kürt meselesini tayin eden diğer nedenlerin ötesinde, yeni nedenler oluşturarak yeni sonuçlara yol açmış durumda. Bunlardan en önemlisi; askeri otoritenin, icra yetkisini çerçeveleyen, yönlendiren rolüne ve bunun anlamına ilişkin sonuç.

Nasıl?

Silahlı Kuvvetler'in, Kürt sorununu terör sorunu olarak tanımladığı açık. Asker, her zaman olduğu gibi ve "asker mantığı"na uygun olarak terör sorununu geniş ele alıyor. Her türlü önlemi, askeri çabanın lojistik desteği olarak tanımlıyor, insan ve siyaset unsurunu dışlayan bir rotaya oturtuyor.

Sorun da burada başlıyor.
Zira asker yukarıda belirttiğimiz özelliklerden ötürü ve doğal olarak, siyasi alana girdiği andan itibaren, o alanın siyasi boyutunu imha eder, bu alanı siyasetüstü bir devlet alanı, kendi önerilerini siyasetdışı "milli menfaatler" manzumesi haline çevirir.

Peki sonuç?
Yine Güneydoğu örneğiyle yanıtlayalım bu soruyu...

Bunun sonucunda askeri otorite, kendi mantığı dışında kalan her türlü öneri, özgürlük ve girişimi PKK'nın siyasileşme çabasına siyasi destek olarak görüyor. Bu bakış, siyasi, ekonomik, sosyal önerileri, fikir ve girişimleri yasaklıyor, cezalandırıyor, imkânsız kılıyor. Toplumsal talepler ve siyasi kararlar arasındaki etkileşim devre dışı bırakıldığı oranda, bölgenin Türkiye'ye entegrasyonu zımni olarak engelleniyor. Türkiye ile bölge arasındaki uçurum büyüyor; güce endeksli zihniyet sorunu azıyor.

Evet toplumsuz değişme olmaz; artık farkedelim...

 
İstanbul 2008 Olimpiyat Oyunlarına seçilebilicek mi?

Kesinlikle Evet. En güçlü aday İstanbul ve bu sefer seçilecek.
Hayır. Rakip ülkeler daha üstün özelliklere sahip İstanbul yine yenilecek.
İstanbul başarılı olabilir ama Uluslararası Olimpiyat Komitesi İstanbul'u seçmeyecek.

 


Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır