Sabah'ın dünkü manşeti şöyleydi:
"Biri bizi uyutuyor"
Son 70 yıl boyunca, gazete manşetlerinde bunun tersi hiç yazıldı mı, diye düşündüm; yani, "Biri bizi uyandırıyor" türünden bir manşet...
Bir gazetede böyle bir manşet atılmış olsa ve altına da; hazineden geçinmelilerin üst kademelerine göre biçimlenmiş "kabuk devlet" yapılanmasında; Ankara egemenlerinin saltanatını saydamlaştıran bir liste konsaydı:
370 bin resmi lojman; bunların bir bölümü dinlenme tesisleri..
125 bin makam arabası; bu arabalara yılda harcanan toplam para, 1 katrilyon, 500 trilyon lira..
18 makam uçağı...
Trilyonları aşkın dış gezi harcırahı.. v.s.
Acaba o manşeti çeken gazeteyle, o istatistikleri açıklamış olan gazetecinin başına neler gelirdi?
Devlet'i küçük düşürme suçlamasından başlayıp, ulusal birliği bozma girişimine kadar, kimbilir neler?..
Ve hemen hamaset borazanları çalardı:
"Vatanı ve milletiyle bölünmez bir bütün olan Türkiye Cumhuriyeti'ni, kendi kahraman evlatlarının gözünde küçük düşürmeye yeltenen bazı hainler; elbette, hak ettikleri cezalara çarptırılacaklardır. Atalarımızın kanıyla sulanmış olan bu topraklarda; bağımsız yaşamanın gururuyla hep birlikte diyoruz ki; biz bu vatanı sokakta bulmadık. Cart curt"
Milliyet'in dünkü manşeti de şöyleydi: "Dolar alarmı" Ekonomik krizin, mızrak mızrak gazete manşetlerinden fırladığı bir dönemde; devalüasyon oranının yüzde 77'ye tırmanması da, acaba eski hamasetçilerin mahut üslubuyla aşılamaz mıydı?
"Türk düşmanları, gizli bir mandacı zihniyetiyle, yabancı paraların değerleri konusunda halkın moralini bozmaya çalışıyorlar.
Atalarımızın kanıyla sulanmış olan bu toprakların yiğit evlatları; ne alarmına doların boyun eğer, ne de uluorta safsatasına yabancı uşakların...
Adriyatik'ten Çin Seddi'ne kadar, şanlı tarihimizin etkinliğini pekiştirmekte büyük mesafeler almış olan yüce devletimizin; yüreği mert, yumruğu sert çocukları, her zaman için göğsünün gururla şişkinliğini; düşmanlarının tek güvendikleri şey olan cüzdan şişkinliğine tercih etmiştir.
Dolar da onların olsun, Mark da... Bize bu gurur yeter.
Kriz de vız gelir bize, mriz de... Muhtaç olduğumuz kuvvet, damarlarımızdaki asil kanda mevcuttur. Cart curt"
Dünkü Posta'nın da ikinci manşeti şöyleydi: "İlaç işkencesi"
Gitgide daha çok dümbükleşen piyasada, bulunmaz olan hayati ilaçlar için de, eski hamasetçilerin kendilerine özgü reçeteleri mutlaka vardır:
"Bulunmayan ilaçlar, hastaların hayatını tehdit ediyormuş. İşte yine Türk düşmanlarının bir iftirası...
Atalarımızın kanıyla sulanmış olan bu topraklarda, şanlı tarihimizin kahraman evlatları; hastalıklı, sağlıklı diye ikiye bölünemez... En hasta vatan evladını dahi tehdit etmek kimsenin haddine düşmemiştir. Her zaman, her yanımızı sarmış olan mevcut düşmanlar dahi bizi tehdit edemezken; namevcut ilaçlar mı, tehdit edecek bizi?..
Ne ölür bu vatan, ne de vatandaş;
Korkmasın hiç kimse kriz var diye.
Olmasın ne mangır, ne su, ne de aş;
Yetmez mi şan şeref, büyük hediye...
Cart curt"
Bize kalırsa süper bakan Kemal Derviş; hapazlamacılıktan uzantılı, ekonomik serseriliğin önünü alamazsa; alternatif bir program olarak hamasetçiliğe abansın. Unutmasın ki kul yığınları; hukukun üstünlüğü, saydamlık, ekonomide tutarlılıktan falan; çok daha alışıktır cart curta ve cart curtlara... Hepimiz cart curtla geldik bu günlere...